İZMİR

Cenk Dereli

Mimar ve Tasarımcı

İzmir illa bi'şey kenti olmak zorunda mı, kendi adının yanında bir şey taşımalı mı?

Günlerden Perşembe, yedi Nisan.
Hava mevsim normallerinin üzerinde bir sıcaklığa sahip ve güneş İzmirlilerin ensesini ısırmaya başladı bile.
İzmirliler yılın ilk denizine girme rekorlarını tazelemek peşinde, denize bakıp bakıp girilir mi girilmez mi diye düşünüp duruyor bu günlerde.
Yanımda Tamer Varis var. Yakın zamanda İzmir'de gerçekleştirdiğimiz etkinliklerle aynı anahtar sözcükleri paylaşan Fuar, İzmir, Kültürpark, hayal gibi kelimelerin cazibesine kapılmış halde VitrA ile Kentin Hayalleri etkinliği için Mimarlar Odası İzmir Şubesi'nde, nam-ı değer İzmir Mimarlık Merkezi'ndeyiz. Özenle süslenmiş kokteyl masaları arasından ufak tefek bir şeyler atıştırdıktan sonra salona giriyoruz.
VitrA ile Kentin Hayalleri serisi, İzmir'den sonra Adana, Ankara, Kayseri ve Antalya'da devam edecek. Her etkinlik, kentin bağlamından kopuk olmayan bir hayale odaklanıyor. O hayali tartışmayı başlatan, kışkırtan ve yeni sorular soran bir ön kabul olarak ele alıyor ve sorular ile bu bağlamın sınırlarını deniyor. Moderatör Yekta Kopan, açış konuşmasında buna özellikle vurgu yaptı. Amacın kente bir hayal empoze etmek değil, bazı tartışmaları körükleyebilmek olduğundan bahsetti. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ve mimar Metin Kılıç ve mimar Durmuş Dilekci'nin katılması planlanan etkinliğe Durmuş Dilekci, özel durumu yüzünden katılamadı.
Yekta Kopan hızlı bir açılış yaptıktan sonra konukları sahneye davet etti ve son zamanlarda İzmir'in yaşantı ve duruşuyla Türkiye kentlerinden ayrıştığını kendine has üslubu ile anlattıktan sonra Tunç Soyer'e "nedir bu İzmir efsanesi?" diye sordu.
Tunç Soyer tarih ve doğa, ticaret kapısı olma, aynı anda tarım turizm ticaret kenti özellikleri gösterme ve bir arada yaşama kültürü başlıkları altında İzmir'i izmir yapanları sıraladı. Tüm bunları dinlerken ben "İzmir efsanesi" kavramını biraz alaycı şekilde okuyabileceğimizi de düşündüm. Kente dair bazı şeylerin biraz fazla abartıldığı bir gerçek ama kentin efsanelerle eş hayaller kurdurtan bir cazibesinin olması da üzerine düşünülmesi gereken bir konu.
Bu İzmir çerçevesi üzerine mimar Metin Kılıç, genel anlamda dünya fuarlarından ve İzmir özelinde fuardan bahsederek sohbeti devam ettirdi. Tarihsel eksende ve küresel ölçekte EXPO gibi büyük fuar organizasyonlarının kentlere neler kattığına ve kentlerden neler aldığına değindi.
Kentlerin Hayali etkinlik serisi, moderatör ve konuklar arasında bir konuşma olmaktan daha fazlasını amaçlıyor. Bu yüzden Yekta Kopan, etkinliğin twitter etiketi ile sosyal medyada sorulacak soruları da konuklara yöneltti. Söyleşi boyunca sık sık salona dönüp, ekleyecek sözü, soracağı sorusu olan var mı yok mu diye salonu yokladı.
Bu anlardan birinde izleyici sıralarında bulunan İzmir Fuar AŞ'nin genel sektereteri Gül Şener söz aldı ve etkinlik konuklarından rol çalarak, İzmir'in eski fuarlarının anılarda kaldığı yorumları üzerine, kentin nasıl hala bir fuar kenti olduğunu açıkladı. Yekta Kopan'ın uzayan konuşmaya tatlı müdahalelerini, "fuar konuşulacak ise benim de konuk olarak davet edilmemiş olmam biraz garip..." diye tatlı vurgularla savuşturan Gül Şener sözünü bitirdiğinde, Tunç Soyer İzmir'in fuar kimliğine dair tüm anlatılanlara rağmen, hız ve büyüme karşısında bocaladığından ve öz güvenini kaybettiğinden bahsetti. Daha sonra Yekta Kopan'ın da yönlendirmesi ile oldukça eleştirilen İzmir'in iki EXPO adaylığı hakkında bilgi verdi.
Konu EXPO'ya bağlanmışken, mimar Metin Kılıç, İzmir liman bölgesinde konumlandırdığı spekülatif bir mimari öneri olan kendi EXPO alanı projesini anlattı. Kent çeperlerinde uluslararası firmaların danışmanlığında belirlenen etkinlik alanları yerine, liman alanının EXPO alanı olması durumunda kent çekirdeğinin belli başlı bazı problemlerinin nasıl çözebileceğini farklı örneklerle açıkladı. Tunç Soyer de EXPO gibi etkinliklerin, tüm tartışmalı yanlarına rağmen, süreç akıllıca yönetildiğinde kentler için nasıl bir kaldıraç rolü üstlenebileceğinden bahsetti ve salona "İzmir EXPO'ya yeniden aday olsun mu olmasın mı?" diye sordu. Salonun çoğunluğu EXPO'ya yeniden adaylığı desteklerken, azımsanmayacak bir izleyici kitlesinin de bu fikire karşı olduğunu gösterdi.
Kentin Hayalleri, İzmir'de salonun hem doğrudan müdahale ile hem de sosyal medya üzerinden dolaylı olarak tartışmalara aktif katılımı ile sürdü. Metin Kılıç'ın liman bölgesi önerisinin sorgulanmasından, "EXPO'ya tekrar adaylığa ne gerek var, bu işin bir gereklilikler listesi varsa, aday olmadan da bunlar yaratılabiliyor olmalı, yapılamıyorsa adaylık neye yarayacak ki" gibi tepkilere kadar her türden karşı görüş de kendine ses buldu. Etkinliğin sonuna doğru söz alan bir izleyici "planlama olmadan, bütüncül yaklaşılmadan, expo vb gibi projeler sonunda istikbalde İstanbul gibi olma tehlikesi var" yorumunu yaptı ve konu yine İzmir efsanesine bağlandı.
Tunç Soyer etkinlik sonunda, "İzmir Körfezi'ni saran dağları bir anfi tiyatronun basamakları, Körfezi de bir sahne olarak hayal ediyorum" diyerek Prof. Dr. İlhan Tekeli'nin İzmir Deniz projesinin çıkış kavramı olarak kullandığı tanıma referans verdi ve ekledi "Türkiye'nin geleceği İzmir'dir."
Yekta Kopan, bu duygu yoğun bağlama cümlesi sonrasında konuklara teşekkür ederek etkinliği sonlandırdı.
Etkinlik sonunda ayak üstü Metin Kılıç'a EXPO gibi etkinliklerin çevresinde yaratılan enerjinin kentin mimarlığına katkı veren bir etki yaratmasını kontrol etmek mümkün mü diye sordum. Malum finansal spekülasyon ve reklam sloganları içinde bu enerji ön görülmeyen olumsuz sonuçlara da yol açabilir dedim. O da bu ihtimalin var olduğunu ancak sunumda da gösterdiği gibi, kentin bazı kronikleşmiş problemlerini bu kapsamda çözmenin mümkün olduğunu söyledi.
İzmir Mimarlık Merkezi'ndeki diğer etkinliklerle kıyaslandığında daha tenha olan salon bu eksikliği izleyicilerin, konukların ve moderatörün konuşmalarına esaslı yorumları ile telafi etti. Kentlerin Hayali etkinliklerinin İzmir ayağı için seçilen tematik çerçevenin "Fuarlar kenti İzmir" yorgun ve yıpranmış sloganını çağrıştırmasının belki bu hafif zayıf katılımda payı olabilir.
Konuşmalar sırasında "İzmir illa bi'şey kenti olmak zorunda mı, kendi adının yanında bir şey taşımalı mı?" diye düşündüm durdum. Cazip bir hayat kuran kentler, içinde yaşayanların hayallerini besleyen, arzu yaratan ve bu hayal ve arzuların gerçeğe dönüşmesinin mümkün olduğu yerler değil mi? İzmir, bir kent olarak, hem içinde yaşayana hem de dışarıdan ona bakana "İzmir'de oluyor" dedirttikten sonra kendine bir sıfat, adının yanına bir ekstra kelime getirmeye neden ihtiyaç duysun?
Kapanış konuşmalarındaki tüm yorumlar yine bir İzmir güzellemesine bağlanınca biraz sıkılıp sosyal medyaya bakayım da başkalarının konu ile ilgili yorumlarını okuyayım demiştim. Mimarlar Odası İzmir Şubesi eski başkanı Hasan Topal'ın "Metropol bir kent aslında herşey olan bir kenttir yeter ki bazı kafalar algılayabilir olsun." yazdığını gördüm.
Hasan Topal'ın kente hakim olan zihinsel duruma dair yaptığı bu yoruma paralel ortak görüşleri aslında etkinlik öncesinde Tunç Soyer ile yaptığım küçük sohbette konuşma fırsatı buldum. Ona, İzmir'e baktığımızda, daha fazlası olmak için her şeyi olan bir kentin neden tüm beğenilen yanlarına rağmen, atalet ve imkansızlık gibi kavramlarla tanımlanmaktan kurtulamadığını sordum. Tunç Bey de gayet nazik tavrı ile önce şehrin potansiyellerinden bahsettikten sonra "bu biraz ortak hayallere inanma, biraz da zaman meselesi" dedi.
Ve ekledi, "bence o zaman artık daha önce olduğundan çok daha yakın."

Kent ve mimarlık arakesitinde ilerleyen proje "VitrA ile Kentin Hayalleri" ilk çıkarmasını İzmir’e yaptı!..

“Zengin Kültürüyle Harmanlanan Bir Fuar Kenti Olmak” başlığında ilerleyen panelde İzmir’in hayalleri konuşuldu.

VitrA; kentlerin ihtiyaç, beklenti ve hayallerine odaklanan VitrA ile Kentin Hayalleri adlı yeni bir tartışma dizisi başlattı. Kent ve mimarlık arakesitinde ilerleyecek projenin ilk durağı İzmir oldu ve buluşma İzmir Mimarlık Merkezi’nde gerçekleştirildi. Hızla ve hırsla büyüyen kentlerin ortak sorunlarını göz ardı etmeden; kente dair yapıcı, dinamik, ufuk açıcı tartışmalara platform oluşturmayı hedefleyen panel Yekta Kopan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirildi. İzmir’in hayallerinden “Zengin Kültürüyle Harmanlanan Bir Fuar Kenti Olmak” odağında gerçekleştirilen buluşmada Mimar Metin Kılıç ve Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer konuşmacı olarak yer aldı. İzmir’i İzmir yapan değerler üzerinden konuyu açan Yekta Kopan, Ege’nin dışa açılan kapısı olma misyonunu taşıyan kentin, bu görevi yeniden üstlenmesi, kentsel planlama açısından fuarlara ev sahipliği yapmanın etkileri ve sosyal yaşama katkıları gibi alt başlıklarla paneli tartışmaya açtı.

“8000 yıllık tarihsel ve doğal bir miras olan İzmir, Ege’nin dünyaya açılan bir kapısı. Tarım, turizm, liman kenti olması ve bir arada yaşama kültürüyle İzmir çok değerli.” sözleriye konuşmasına başlayan Tunç Soyer, İzmir’in EXPO adaylığı üzerine “Globalizasyon çağının iki fetişi, hız ve büyüklüktür. Bunlar bizi kültürel varlığımızdan ve sürekliliğimizden koparıyor, köklerimizden uzaklaşıyor. Biz de bu süreçte, bu iki fetişe yenik düştük.” dedi. Metin Kılıç İzmir’in halihazırda bir fuar kenti olduğunu vurgulayarak “Dünyadan farklı Expo alanlarını, şehirlerle bütünleşme açısından inceliyoruz. Liman bölgesinin yürüyerek ulaşılabilen ve denizle bütünleşik bir yer olması Expo için iyi bir alt yapı. İzmir uzun yıllar boyunca birçok fuara ev sahipliği yapan, bir yandan da farklı potansiyelleri olan bir şehir.” dedi. Son olarak söz alan Soyer, İzmir üzerine birçok hayal kurduğunu, bunlardan birinin de İzmir’in sağlık kenti olarak anılması olduğunu, çünkü bu kentin köklerinde binlerce yıllık bir iyi yaşam halinin var olduğunu belirtti.

VitrA ile Kenti Hayalleri’nin, İzmir’den sonraki ilk durağı Adana olacak. Ardından Ankara, Kayseri ve Antalya’da düzenlenen panellerle devam edecek. Proje kapsamında Mimarlık Fotoğrafçısı ve Mimar Cemal Emden’in kentlerde çektiği fotoğrafları odağına alan ve kentlerdeki tartışmaları özetleyen bir kitap yayımlanması da hedefleniyor.

İzmir'in Hayali

VitrA ile Kentin Hayalleri İzmir'e konuk oluyor

VitrA’nın yeni tartışma dizisi “VitrA ile Kentin Hayalleri” kapsamında gerçekleşecek ilk etkinlik olan “İzmir’in Hayali - Zengin Kültürüyle Harmanlanan Bir Fuar Kenti Olmak”, 7 Nisan Perşembe günü saat 18:00’da İzmir Mimarlık Merkezi’nde başlıyor. Yekta Kopan’ın moderatörlüğünde yürütülecek olan projeye Durmuş Dilekci, Metin Kılıç ve Tunç Soyer konuşmacı olarak katılacak.

İzmir kültürel zenginlik ve farklılıklarını bünyesinde uzlaştırıcı biçimde barındırmasıyla kozmopolit bir kent. Aynı zamanda, politik yapısının sağladığı zemin nedeniyle de son yıllarda rol model bir kent haline geldiğini söylemek abartı değil. Barındırdığı Levanten, Rum nüfusun da getirdiği demografik farklılıklar yanı sıra, bu yelpazedeki inanç çeşitliliği anlamında da ortaya çıkan çok kültürlülük, kentsel mekanda ve mimarisinde her dönem yansımasını, temsilini buluyor. Kentlerin canlılığını sağlayan ve ayakta tutan ekonomi, İzmir'de bu sosyal yapıdan her zaman besliyor. "Ege'nin dışa açılan kapısı" olarak dile yerleşen / nitelenen kentin ekonomisi tarım ve ticarete dayalı olageldi. Günümüzde kentin ekonomik olanaklarının çeşitlenmesi için stratejiler geliştiriliyor; keyifli kent yaşamının ekonomik zenginlikle beslenmesine çaba gösteriliyor. Türkiye modernleşmesinde "fuar kenti" misyonunu taşıyan kent, aslında bu zengin ve farklı kültürünün karşılığını fuar kenti olarak 20. yüzyılın başlarında buldu. Fuarlar sadece yeni ürün ve teknolojinin gösterime sokulduğu yerler değil, artık daha geniş bir yelpazede, yapıldığı kentin/ülkenin coğrafya ve kültürünü de dahil ederek çeşitlilik içeren bütüncül bir gösteri ortamı. İzmir son yıllarda dünya fuarlarına talip olarak bu misyonu yeniden üstlenmeyi düşlüyor. Fuarın kalbi Kültürpark alanı bugün farklı kullanımlarla ve düşlerle kentin her daim gündeminde. Kent çok yeni bir Fuar Merkezi'ne de sahip oldu. Expo gündeme geldiğinde kentin farklı bölgelerinin isimleri üzerinde tartışma yürütülmeden hemen gündemde beliriyor.

Bu bilgiler doğrultusunda başlayacak olan tartışmalar kapsamında kente dair "İzmir bugün geçmişindeki fuar kenti misyonunu yeniden üstlenebilir mi?”, “İzmir'in sosyo-kültürel zenginliği ile ekonomik zenginliği bir fuar kenti olarak birbirini nasıl besler?”, "Fuar alanı tekil bir bünye olarak mı kentte yer alır, yoksa farklı kentsel mekanlara parçalanması mı İzmir kenti / kent planlaması için doğru bir karar olur?”, "İzmir'in fuar alanı ya da fuar mekanları nasıl yerler olmalıdır?”, “Expo'ların büyük bünyeler olarak yıkıcı değil, kentin yaşam kalitesini artırıcı bir yaklaşımı nasıl hayata geçirilebilir?” ve "Nasıl bir kentsel tasarım ve mimarlıkla hayata geçebilir?” gibi sorular, seyircilerle karşılıklı diyaloglar halinde irdelenecek.