MERSİN

Doç. Dr. Nida Naycı

Mersin Üniversitesi
Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi

Mersin’in Hayali... Kıyı Çizgisine Yaşam Vermek

Akdeniz ile Toros Dağları arasında, verimli Çukurova toprakları üzerinde kurulmuş Mersin’in kentsel gelişim serüveni, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra “iskeleler kenti” olarak başlar. Bir Cumhuriyet yatırımı olan modern limanın inşası ile giderek büyüyen ticaret hacmine koşut, Mersin bugün Doğu Akdeniz’in önemli ticari odaklarından biri haline gelmiştir. Kentin ilk imar planı 1938 yılında Hermann Jansen tarafından hazırlanır. Kentin kıyı ile ilişkisi o güne kadar liman ticaretine bağlı olarak gelişirken Jansen’in Mersin için geleceğe yönelik ideal hedefi, kentin hem bir ticaret hem bir plaj kenti olmasıdır. Jansen’e göre deniz, kentin gelişmesinde önemli bir tasarım elemanıdır, bu nedenle kıyı boyunca uzanan bir sahil promenandı önerilmiştir. Kentin sahip olduğu mevcut ızgara plan sistemi bahçe kent modeli ile daha da pekiştirilmiş, denizle ilişkisini güçlendirmek için kuzeye açılımlar sağlayan koridorlar getirilmiştir. Ancak zaman içinde yoğun göç ve artan hızlı nüfusa koşut kentin mekansal gelişimi denize paralel biçimde doğu-batı yönünde doğrusal bir gelişme göstererek bu dar kıyı şeridi üzerinde kalmıştır. Bu süreçte kentin silüeti ve kıyı ile ilişkisinde ciddi değişimler başlamıştır.

Limanın 1960’larda hizmete açılması ile tarihi kent merkezinde bulunan irili ufaklı iskeleler yerini büyük ve modern bir limana terk etmiştir. Eskiden doğrudan sahil şeridinde bulunan birçok tarihi yapı da denizden oldukça içeride kalmıştır. Limanının inşası ile birlikte kent merkezinde başlayan büyük ölçekli dolgu müdahaleleri bu dönemden sonra etaplar halinde batıya doğru devam eden bir müdahaleye dönüşmüştür. Genişliği 100 metreyi bulan kıyı dolgusu üzerinde yer alan Bulvar, kentin doğu batı yönündeki taşıt trafik yükünün önemli bir bölümünü yüklenmektedir. Sonuç olarak kentin önemli bir kesiminde kentin kıyı ile ilişki hem kıyıdan uzaklaşmasına hem de yüksek katlı yapılaşma nedeniyle kentin geri bölgelerinin kıyı ile görsel ilişkisinin kesilmesine neden olmuştur. Ayrıca dolgu alan neticesinde doğal kıyı yapısı bozulmuş ve bir zamanlar insanların denize girdiği kentin doğal plajları kaybolmuştur.

Geçtiğimiz 30 süreç içerisinde hızla büyüyen Mersin’de fiziksel, sosyal ve çevresel olarak olumsuz dönüşümler meydana gelse de, kentin denizle olan ilişkisi zarar görse de, kentin hayalleri hep deniz üzerinedir. Özellikle kış aylarında, güneşin parlak ışıkları adının hakkını verircesine kurşun grisi rengini almış Akdeniz’in üzerinden yansırken “Ben hala burdayım” diyerek kentlilere göz kırpar. Bu nedenle, Mersin’in hayallerinde her zaman ve vazgeçilmez bir şekilde Akdeniz yatar...

2 yıldır kentlerin hayal denizine olta atan VitrA etkinlerinin 9. ve son durağı olan Mersin buluşması, işte bu düşünce ve duygular altında başladı. 11 Aralık 2017 tarihinde Mersin Büyükşehir Belediyesi Toplantı Salonu’nda gerçekleşen etkinliğe başta mimarlar, plancılar ve turizmciler olmak üzere çok sayıda kentli katıldı. Yekta Kopan’ın kolaylaştırıcılığında başlayan söyleşinin konukları Mersin Kent Konseyi Başkanı Yasmina Lokmanoğlu, seyahat yazarı ve profesyonel rehber Saffet Emre Tonguç, mimar Ahmet Tercan ve Mersin Üniversitesi öğretim üyesi ve şehir plancısı Fikret Zorlu idi.

30 yıldır profesyonel rehberlik yaptığını belirten Tonguç, Mersin’in Türkiye üzerindeki önemli tarihi ve kültürel destinasyonlarla ilişkisinden bahsederek söze başladı. Hristiyanlığın dünyaya yayılmasındaki önemli şahsiyetlerden biri olan Aziz Paul’un doğumyeri olan Tarsus, önemli liman kenti Pompeiopolis, Helenistik Dönem’in önemli merkezi Uzuncaburç ve çok bilinen Kızkalesi ile çevrelenmiş Mersin’in sahip olduğu tarihsel öneme dikkat çekti.

Mersin’in kıyı ile ilişkisinde yakın tarihsel dönem, özellikle 1960’lı 70’li yıllardaki hatıraları ise Lokmanoğlu dile getirdi. 1960’lı yılları kentin denizle kurduğu ilişki açısından kısaca “muhteşem” olarak tanımlayan Lokmanoğlu, Nisan ayı başından Kasım ayı sonuna kadar insanların evlerinin önünden denize girmesinin bir ‘lüks’ olmadığı Mersin’i hatırlattı: “Kentliler denizle o kadar iç içeydi ki, kışın denizin gürültüsünden pencerelerini kapatırlardı. Ancak ne yazık ki 1980’lerin ortalarından itibaren kentliler denizi yaşayamaz hale geldi. Kıyı dolgusu, kent ile deniz arasına bir engel oldu; sahilden akan trafiği aşmak imkansız hale geldi”. Lokmanoğlu, yaşlı dostu kent olmayı hedefleyen Mersin’in kent içindeki yeşil alan yoksunluğundan bahsederek sahil şeridindeki yeşil alanların bu anlamda önemli olduğunu fakat kentlilerin kıyıdaki bu yeşil alanlara da ulaşımının zorlu olduğunu belirtti.

Mersin’in denizle ilişkisini biraz daha yakın döneme çeken Zorlu, sahip olduğu antik ve tarihsel liman oluşumlarından, özellikle 19. yüzyıl iskelelerinden bahsederken kentin suyla olan ilişkisini de masaya yatırdı. Kentlerin / kentlilerin denizle kurduğu 5 tür ilişkiden bahseden Zorlu, bu ilişki biçimlerini ekonomik, fiziksel, rekreasyonel ve duyusal, sportif ve görsel bir ilişki olarak özetledi. Mersin’e yapılan kentsel müdahelelerin kentlilerin kurduğu bu farklı türlerdeki ilişkileri bozduğunu, kısacası kenti denize küstürdüğünden bahsetti. Artık Mersinlilerin temiz bir denize girmek için batıya doğru 60-70 km gitmek zorunda kaldığından söz etti.

Kentin geleceğine ilişkin vizyonları belirlemede “modern kent” kavramını tartışmaya açan Tercan, kentin kendi dinamikleri olduğunu, modern öncesi dönemde bu dinamikleri kontrol edip edememenin, kentin nasıl gelişeceğinin tamamen kentin bilgisine dahil olduğunu, modern dönemde ise bu gelişime yön çizme şansımız olduğundan söz etti. Modern dönemde limanın artık kente ait olmayan bir yere dönüştüğünü söyledi. Kentlerin artık kıyı çizgisi ile farklı ilişki biçimleri kurması gerektiğini anlatan Tercan, kıyıları doğrusal, düz birer “bant” olarak görmek yerine, bir taraftan ard alanları ile bütüncül bağıntı araçları tanımlarken bir taraftan doğrusal olan bu sahil bandını çeşitlendirecek odak faaliyetler yaratmanın öneminden bahsetti. Kıyı bandında yaratılacak ritmler ve kamusal alan çeşitlenmeleri ile sahil şeridini monotonlaşmadan kurtarmak gereğini hatırlattı.

Yekta Kopan’ın izleyicileri soruları ile tartışmaya davet etmesinin ardından, kentin denizle kurduğu ilişkideki sorunlar ve bunlara ilişkin çözüm önerileri davetliler ve seyircilerin katkıları ile devam etti. Turizmcilerin ilk sorusu sanayinin gölgesinde kalan kentteki turizm faaliyetlerinin nasıl çeşitlendirilebileceğine ilişkindi. Kimi katılımcılar hızla dönüşen kıyısal çizgi ile birlikte kaybolan kent hafızasından ve bu hafızanın tanıkları olan mekanların yok olmasından bahsetti. Yüksek katlı yapılar sorunu, Mersin’den Silifke’ye kadar uzanan ikinci konut yığınları, kentlilerin itirazlarına rağmen dayatılan üst ölçekli yatırım projeleri toplantının hararetli konularındandı. Çözümlere ilişkin öneriler ise dünyadaki önemli ve örnek olabilecek Sidney, Barselona, San Francisco gibi liman kentleri ile karşılaştırılarak arandı. Kıyı kentlerindeki planlama ilkelerinde belli bölgelerde kontrol altında tutulan yüksek yapılaşma şartları, bahçe kent modelleri, insanların günlük yaşamlarında tekneleri bir taşıt aracı olarak kullanabilmeleri, kıyılarda korunmuş büyük plajlar ve su kenarlarındaki kent parkları ile farklı kent-su ilişkilerinden bahseden konuşmacıların ortak vurgusu hızlı ve dinamik bir şekilde değişen kıyı kentlerinde modern dokunuşların, korunmuş bir tarihi çevre ile geçmiş-gelecek arasında anlamlı bir bağın oluşturulması gereği idi.

Mersin’in geleceğe ilişkin hayallerini hayata geçirme noktasında gecenin özeti ise Yekta Kopan’dan geldi: “Kolektif bellek oluşturarak ayağa kalkmak”.

VitrA ile Kentin Hayalleri Mersin'e konuk oldu.

Kentlerin ihtiyaç, beklenti ve hayallerine odaklanan tartışma dizisi VitrA ile Kentin Hayalleri’nin 9. ve 2017’deki son durağı Mersin oldu. VitrA tarafından düzenlenen “Mersin’in Hayali: Kıyı Çizgisine Yaşam Vermek” başlıklı panel, 11 Aralık’ta Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirildi. Koordinatörlüğünü Müge Cengizkan’ın, moderatörlüğünü Yekta Kopan’ın yaptığı etkinliğe Yasmina Lokmanoğlu, Ahmet Tercan, Saffet Emre Tonguç ve Fikret Zorlu konuşmacı olarak katıldı.

Panelde ilk sözü alan seyahat yazarı ve profesyonel rehber Saffet Emre Tonguç, Doğu Roma turlarının son noktası olan Mersin’in çok önemli bir destinasyon olduğuna dikkat çekti. Mersin’in, Helenistik ve Roma dönemlerinin çok önemli örneklerinin görülebileceği bir kent olduğunu belirten Tonguç, “O kadar değerli kentler var ki burada; Pompeiopolis, Uzuncaburç, Anamur, Kızkalesi… Daha geniş coğrafyaya baktığında, insan çok daha fazlasını görüyor” diyerek “Kentin hafızasını uzun erimli kılmak dışında bir alternatifimiz yok” vurgusu yaptı.

Tarihsel olarak bakıldığında Mersin’in denizle ilişki kurma biçimlerine değinen Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Fikret Zorlu ise “Bugün kent denizle sadece 2 türlü ilişki kuruyor: İlki, liman ve balıkçı barınaklarından dolayı zorunlu bir ekonomik ilişki. İkincisi ise bir fotografik nesne olarak denize bakıyor. Bu iki ilişkinin ötesine nasıl geçebiliriz? Tarihselliği içinde, birçok kıyı kentinde olduğu gibi Mersin’de de su ile haşır neşir olmanın farklı biçimleri vardı. Ben bu ilişkiyi 5 türde tanımlıyorum: İlki liman ve barınakla gelen ‘ekonomik’; ikincisi yüzme, güneşlenme, plajlar ile ‘fiziksel’; üçüncüsü dinlenme, deniz kenarında oturma, nefes alma yeri olarak ‘rekreasyonel ve duyusal’; bir diğeri yelken, kayıkla gezme yanında koşu yapma gibi aktivitelerle ‘sportif’ ve sonuncusu ise bir manzara nesnesi olarak ‘görsel’ bir ilişki. Bugün bu 5 ilişkiyi sadece ikiye daralttığımız kenti yeniden nasıl bu farklı iletişim türlerine açabiliriz, asıl soru.”

Beşinci kuşak bir Mersinli olan Yasmina Lokmanoğlu, Yekta Kopan’ın “1960’lardan 80’lere Mersin’in kıyıyla ilişki nasıldı?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Kentlinin 60’larda denizle ilişkisi muhteşemdi. Nisan ile Ekim ayları arasında bütün hayatımız denizde geçerdi, evlerimizin önünden denize girerdik. Bunun bir lüks, ayrıcalık olduğunu bilmiyorduk. Devamlı sahille temasımız vardı. Kış geldiğinde denizin gürültüsünden pencerelerimizi kapatırdık. Ben epeydir denizin sesini duyduğumu hatırlamıyorum”. Mersinlilerin 1980’lerin ortasından itibaren denizi yaşayamadığını söyleyen Lokmanoğlu, yaşlı ve çocuk dostu bir kent olmak istediklerini, bunun için gerekli yeşil alanları ancak denizin kıyısında elde edebildiklerini ve asıl sorunun ise kentlinin otobanı atlayıp kentin kıyıdaki yeşil alana ulaşımında olduğunu söyledi. Lokmanoğlu, “Mersin'de deniz yıllarca kentlinin kolay ulaşımındaydı. 1980'lerden beri deniz ve kent arasında bir bariyer var; kentli kenti ve denizi yaşayamıyor” dedi.

Mersin’i mimar bakış açısıyla ele alan Ahmet Tercan ise “Kent farklı bir organizma, kendi dinamikleri var. Modern öncesi dönemin sorunu, bu dinamikleri kontrol edip edememekti. Kentin nasıl gelişeceği, tamamen kentin bilgisindeydi. Modern dönemde ise kentin gelişimi için yön çizme şansımız var. Bir takım kararlar alıyoruz, kentin gelişimini değiştirmek istiyoruz. Modern dönemde liman artık kente ait olmayan bir yere dönüştü. Her liman kenti bu kopukluğu yaşıyor. 21. yüzyıl kavramlarıyla düşünmeliyiz: Dayanıklılık, esneklik, çeşitlilik, sürdürülebilirlik ve hareketlilik.” dedi.

Yekta Kopan’ın “Biz denize bakmayı seviyoruz. Algıda ve kullanımda monotonlaşan Mersin kıyısını nasıl canlandırırız? Denizle görsel temasın ötesinde ne türde deneyimler tasarlayabiliriz?” sorusu üzerine, Barselona örneğini gündeme getiren Fikret Zorlu, “1968’in Barselona’sı bir liman kenti ve aynı zamanda sanayi kentiydi. Dolayısıyla kıyıyla olan ilişkisi, liman dışında fotografikti. Şu anda Mersin’de olduğu gibi… Fakat yeniden canlanma ve kentsel planlama kararları ile bugün Barselona denizle nefes alan bir kent. Mersin’in denizle hemhal olma biçimi 1980’lerde kesintiye uğradı. Sebebi sanayileşme, nüfusun hızla artışı, kirlilik ve kıyı dolgusu ile denizle araya çekilen bariyer… Mersin’e baktığımızda denizle kentin ilişkisi bir çizgi, bir şerit halinde. Denizle etkileşimli kentlerde bu çizgisellik kırılıyor, değişken kesitler söz konusu; kara denize, deniz karaya sürekli girip çıkıyor. Denizle tek tip değil, çok yönlü ilişki kuran bir kent hayalimiz” şeklinde belirtti.

VitrA ile Kentin Hayalleri 11 Aralık’ta Mersin’e konuk oluyor!

“Kıyı Çizgisine Yaşam Vermek”

VitrA'nın katılımcı ve özgün tartışma dizisi VitrA ile Kentin Hayalleri'nin 2017 yılındaki son etkinliği Mersin’de gerçekleşiyor. “Kıyı Çizgisine Yaşam Vermek” teması çerçevesinde Mersin’in hayallerinin tartışılacağı program, 11 Aralık Pazartesi günü saat 18:30'da Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek. Müge Cengizkan’ın koordinatörü, Yekta Kopan’ın moderatörü olduğu programda, Mersin’in hayalini tartışacak konuşmacılar ise Yasmina Lokmanoğlu, Ahmet Tercan, Saffet Emre Tonguç ve Fikret Zorlu olacak.

Orta ölçekli bir Akdeniz yerleşimiyken, 1860’lardan itibaren ölçeği gideren büyüyen limanıyla ülkenin önemli ticaret kentlerinden birisi haline gelen Mersin, Türkiye’nin görece genç yerleşimlerinden. 1938 yılında yürürlüğe giren Herman Jansen Planı ile kentsel karakteri ve gelişimi belirli bir çizgiye oturan Mersin, yaklaşık 25 kilometrelik kent içi kıyı bandı ile deniz kıyısında uzanan en uzun sahile sahip kentlerden biri. Bu bitimsiz görünen kıyı bandı 1970’lerde otoyol için doldurulana kadar küçük plajları, iskeleleri, dar plaj yollarını barındıran bir kıyı bandı olagelmiş. Ölçeği değişen kentle birlikte genleşen sahil bulvarı ve dolgu üzeri süreğen yatay yeşilin programsız hali, kentlinin denizle temas etmesinin önündeki önemli engeller olarak duruyor. Bulvar aşılıp denize ulaşıldığında ise kilometrelerce uzanan bu yeşil kıyı bandına eşlik eden kalın beton duvarlar ve duvarın ardında denize uzanan kaya yığınları yeni engeller olarak beliriyor. Denizin kokusu, sesi, rüzgarı, tene çarpan serinlik ise epey uzakta... Denizi sadece görsel bir öğe olmaktan çıkaran, kıyı kullanımını programlamayan, suyla ilişkinin deneyimsel ve algısal programlarını yazan, sosyal, kültürel ve rekreasyonel yaşamı canlandıran, hareketlendiren, kentliyi heyecanlandıran oluşumlara ihtiyaç duyan bir kent Mersin.

Mersin’in kıyı bandındaki önemli coğrafi, kentsel, arkeolojik değerler nelerdir, neler önemle ele alınmalı, öne çıkarılmalıdır? Algıda ve kullanımda monotonlaşan Mersin kıyısı nasıl canlandırılır, sıkıcı süreğenlik nasıl kırılır? Kıyı bandı kentte nasıl bir rol üstlenir, nelere, kimlere seslenir, kamusal, sosyo-kültürel, rekreasyon ihtiyaçları ve beklentileri nelerdir? Denizle görsel temasın ötesinde ne türde deneyimler ve yeni programlarla tasarlanabilir? VitrA ile Kentin Hayalleri Mersin programında konuşmacılar ve katılımcılar ile enine boyuna masaya yatırılacak.