OFİST
OFİST

OFİST

KONUK YAZAR   8.03.2017

İç mimar olmaya ne zaman karar verdiniz?

Yasemin Arpaç: Ortaokulda karar verdim. Ama bunu, "bakın ne kadar da istekli ve kararlıydım" anlamında söylemiyorum. Bence ne olmak istediğinle ilgili karar vermek için 18 yaş gerçekten de çok erken. Ben açıkçası şanslı olduğumu ve tesadüfen doğru karar verdiğimi düşünüyorum.

Sabahattin Emir: İç mimarlığı seçmem çok da bilinçli olmadı. Endüstri Meslek Lisesi Elektrik Bölümü mezunuyum ve üniversite tercihlerim de bölüm avantajından dolayı genellikle elektrik mühendisliği gibi bölümlerdi. Ama aklımın bir köşesinde mimarlık olduğu için 1 - 2 tane de mimarlık tercihi yapmıştım. Üniversite sınavını kazanamayınca, yetenek sınavı ile MSGSÜ'ye girdim. Yani iç mimar olmaya bölümün sınavını kazanınca karar verdim diyebilirim.

İç mimar olmasaydınız, şu an ne yapıyor olurdunuz?

Y.A: 2. tercihim moda, 3. tercihim de tiyatroydu o zamanlar. Şimdi baktığımda hiç de fena değilmiş, olabilir diye düşünüyorum. Moda ile ilgileniyor olsaydım, sanırım günümüz şartlarında modanın gelmiş olduğu çabuk tüketen haline alternatif bir şeyler üretmeye çalışıyor olurdum. Etik, saygılı, kaygılı; bir derdi, tepkileri olan ama tatlı ve eğlenceli...  Şimdi yazınca fark ettim ki, şu anda yaptığımız işe de bu şekilde yaklaşıyoruz. Hatta hayata da... İlginç. Aynı tarif, "Tiyatrocu olsaydım neresinde duruyor olurdum" sorusuna da cevap.

S.E: Bunu bilmek imkansız ama iyi ihtimalle bir mimarlık bölümüne girer ya da elektrik mühendisi olurdum. Üniversiteyi kazanamayıp aile mesleği inşaat sektöründe kalma ihtimalim de vardı tabi.

Bir erkek ile ortak olmak iş hayatınızı nasıl etkiliyor?

Y.A: Emir aynı cevabı verir mi bilmem ama bence şahane :) Bir kadınla ortak olsaydım muhtemelen çoktan ayrılmıştık. Şaka bir yana, bir ortaklık içerisinde farklı cinsiyette olmanın çok avantajını yaşıyoruz. Bir kadın olarak dikkate almadığım konuları Emir görüyor, bir erkek olarak onun hiç fark edemediklerini de ben. Müşteri ilişkilerinde de kimi durumlarda erkek olmak, kimi durumlarda kadın olmak faydalı oluyor. Biz de bu farklılıktan mümkün olduğunca faydalanmaya çalışıyoruz. 

S.E: Bizimki gibi bir ortaklıkta olmazsa olmaz üç özellik; karşılıklı güven, asgari düzeyde bir feraset ve estetik zevk ortaklığı. Bunlar dışındaki özelliklerimizin bırakın ortak olmayı, ne kadar farklı olurlarsa o kadar iyi olacağını düşünüyorum. Yasemin'in de benim de, bu olmazsa olmazlar dışında cinsiyetimiz dahil pek bir ortak özelliğimiz yok; çok farklı iki insan olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Birbirimizin eksiklerini tamamlayarak yeteneklerimizi ortaya koymamızın, proje çözümlerimize yansıdığını ve onları zenginleştirdiğini düşünüyorum. Ofist'in ilk yıllarında bir zorunluluk olan bu ortaklığın, yıllar ilerledikçe bir gerekliliğe dönüştüğünü görüyorum.

Peki meslek hayatınızda kadın olarak karşılaştığınız en çarpıcı şey neydi? 

Y.A: Aslında meslek hayatımda ne ustalarla ne de müşterilerimizle, tek bir istisna haricinde kadın olmanın bir dezavantajını yaşamadım; hatta daha çok faydasını gördüm diyebilirim. Özellikle ustalarımızla olan ilişkilerimizde. Şantiyede Emir ile bir detay çözmeye çalışıp itiraz ederken, ben olmadık bir şey istediğim zaman çözmeye çalışıyorlar. Belki de "aman şimdi bu kadınla uğraşmayayım" diyedir :)  Şaka bir yana ama bunun derinlerinde büyük toplumsal ve sosyolojik konular yatıyor olsa gerek. O bahsettiğim tek bir istisnaya gelirsek, muhafazakar bir tekstilci müşterimiz oldu. Toplantılara gidiyoruz, elimi sıkmıyor. Peki hadi tamam sıkmasın fakat konuşuyoruz bana bakmıyor. Bir şey söylüyorum, cevap vermiyor ve Emir ile konuşuyor.  Derken ben isyan ettim ve bir daha karşı karşıya gelmedim. Bir yandan da bu konuyu sadece muhafazakarlık açısından yaşanmış bir mağduriyet olarak yansıtmak da istemem. Ve aynı müşteri, iş bittiği zaman kalan ödemesini vermek yerine bizim adımıza kurbanlık danaya girmeyi de teklif etmişti. Bu bir muhafazakarlık sorunundan öte bence bir mantalite sorunu. 

Yerel ya da global anlamda proje ve/ya tasarımlarıyla sizi etkileyen bir kadın mimar / tasarımcı vb. var mı?

Y.A: Eileen Gray. The Price of Desire filmi aslında tam da 8 Mart Kadınlar Günü'nde bahsedilesi. Günümüze bakınca, biraz klişe bir cevap olsa da Zaha Hadid'i takdir etmemek ayıp olur. Ve bir de Patricia Urquiola'nın yaklaşımlarını çok tatlı, renkli ve eğlenceli buluyorum. Ama genel olarak bakınca Japon ve İskandinav tasarımlarından etkileniyorum. Basit, net ama yaratıcılıklarını çok etkileyici buluyorum.

S.E: İçinde bulunduğumuz erkek egemen dünya göz önüne alındığında, pozitif ayrımcılık bağlamında böyle bir soruyu anlayabiliyorum. Yerel anlamda Ayşe Birsel ve Defne Koz'u, global anlamda ise Eileen Gray, Kazuyo Sejima ve Patricia Urquoila gibi isimleri sayabilirim. Ancak tasarım söz konusu olduğunda kadın ve erkek gibi kavramların; kısa boylu, neşeli, esmer gibi kavramlardan çok da farklı olmadığını düşünüyorum. Şüphesiz, cinslerin kendilerine özgü çok farklı duyarlılıkları ve yetenekleri vardır ama bu farklılığın anlamlı bir kategoriye işaret etmediğini, hatta bu cinsiyetçi bakışı meşrulaştırdığını düşünüyorum.

#Ofist #Yasemin Arpaç #Sabahattin Emir #8 Mart Dünya Kadınlar Günü


Sayfanın Başına Dön