İNOVASYON İLE DEĞER YARATMA
İNOVASYON İLE DEĞER YARATMA
İNOVASYON İLE DEĞER YARATMA
İNOVASYON İLE DEĞER YARATMA

İNOVASYON İLE DEĞER YARATMA

İNOVASYON   28.02.2021

‘İnovasyon’, kelimenin ortaya atıldığı günden bu yana sürekli tartışılıyor. Bir taraftan da içinde olduğumuz dönemde, inovasyon sürecinin fark yaratmak adına çok önemli olduğu koşullarla karşı karşıyayız. İnovasyonu, Eczacıbaşı Yapı Gereçleri İnovasyon Direktörü Boğaç Şimşir ile konuştuk. Geçtiğimiz yılın sonunda VitrA İnovasyon Merkezi'nde kamusal alanlar için geliştirilen hijyenik tuvalet projesi ile "2020 Türkiye Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) Öncüsü" seçilen Şimşir, topyekün bir iyileşmenin ve kapsayıcı yaklaşımların altını çiziyor.  

İnovasyon kavramı literatüre ve hayatımıza ilk girdiğinde ne anlama geldiği ve kapsamı çok tartışılmıştı. Günlük hayatımızda hala yanlış kullanımlarıyla karşılaşıyoruz. O nedenle neden bahsettiğimizin altını çizmeyi önemli buluyorum. 'İnovasyon' nedir?

Önce biraz tarihine gitmek gerekiyor. Aslında kelime üretilmeden önce biz insanlar inovasyon yapıyorduk, şirketler de yapıyordu. Kelime ortaya çıkmadan önce uçaklar, arabalar ürettik, aya gittik, hayatımıza telefonu soktuk…İnovasyon kelimesi Sanayi Devrimi’nin sonunda sadece üretimin ve kalitenin yeterli olmadığı dünyada, değer yaratmak üzerine tekrar o modeli hayatta tutmak için geliştirildi. Değer yaratma zincirinin asıl büyük halkasının inovasyonla yani farklılık yaratarak yapılabileceği görüldü.

Bu kelime hayatımıza ilk girdiğinde aslında inovasyona ‘para kazandıran yenilik’ olarak bakıldı. Ardından para değere dönüştü ve ‘yenilikle değer yaratmak’ olarak tarif edildi inovasyon. Ancak bugün özellikle son 5 yıldır, inovasyonunun bunun ötesinde bir anlamı olduğunu fark ettik ve ‘yaşam alışkanlıklarını değiştiren yenilikler’ olarak görmeye başladık.

Son 2-3 yıldır bizim de tanımlamamız değişti ve inovasyonu bu şekilde tarif ediyoruz. Sonuçta para ile başlayan, değerle devam eden - ki bu değerin içinde marka değeri de var, yarattığınız değer de- anlam yolculuğu nihayetinde, bunların ötesinde, ‘yaşam alışkanlıklarını değiştiren yapı’ya inovasyon denilmesi gerektiğine dair ortak bir anlayış oluştu dünyada. Dolayısıyla kelimeyi daha derin olarak, anlam boyutunda irdelemeye başladık. Konuya bu şekilde baktığımızda daha yüksek bir seviyede yer alan anlamı ve altındaki katmanları görmeye başlıyorsunuz.

Bir inovasyon merkezi nasıl işler, projeler nasıl ortaya çıkar?

İnovasyon merkezi aslında kıvılcım olarak başlayan fikirleri ürünleştiren ve sahaya aktaran yapıya deniyor. Merkezde bunun yeşereceği ortamı yaratmak gerekiyor. İnovasyon Merkezi bu fikirlerin yok olmasını engelleyen, onları yeşerten, büyüten, şekillendiren ve sonrasında da bunu kullanıcıyla buluşturan yapı.

Merkez temelde fikrin ve bilginin ön plana çıktığı, hiyerarşinin neredeyse hiç olmadığı, insanların tamamen birbirlerinden güç aldığı, proje bazlı çalışan, günlük akışın ötesinde bakabilen, dünyayı farklı bir boyutta takip eden ve etrafındaki bütün iletişim ağlarıyla bunu gerçekleştiren bir yer. Çok planlı, oldukça disiplinli ama bir o kadar da esnek bir yapısı var. Lineer olmayan, karmaşık bir düzene sahip, bambaşka prosedürlerin geçerli olduğu çok zor bir yapıdan söz ediyoruz. Merkezin temel çalışma düzeni, bu yapı içinde doğruyu bulmak, fikrin filizlenmesine izin vermek, filizlenen fikri projelendirmek, ürünleştirmek ve onu aşağıya indirmek şeklinde ilerliyor.

Geçtiğimiz yılın sonunda VitrA İnovasyon Merkezi'nde kamusal alanlar için geliştirilen hijyenik tuvalet projesi ile "2020 Türkiye Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) Öncüsü" seçildiniz. Bu proje inovasyonun yaygınlaşması adına önemli. Projeden ve geliştirme sürecinden bahseder misiniz?

Elbette bu ödülü almaktan çok mutluyum. Kişisel olarak böyle bir sürecin ve ödülün varlığından haberdar olmam, şirketteki arkadaşlarımın beni aday göstermesi sayesinde oldu. Gerçekten gururluyum.

Uzunca bir süredir sağlık ve hijyen konusunda çalışıyoruz. Tuvalet ve banyolar, yaşam alanlarında bu konunun en fazla dikkati çektiği yerler. Bu proje öncesinde konuyla ilgili iki önemli çalışma gerçekleştirdik. Bunlardan ilki yaklaşık 5 yıl önce, kurduğumuz ‘smart connected technologies / akıllı bağlantılı teknolojiler’ üreten laboratuvar. Burası bir araştırma laboratuvarı. Burada çalışan arkadaşlar yeni teknolojileri ürünlerle nasıl birleştirebileceklerine baktılar. Teknolojileri bizim ürünlerle buluşturmaya başladıktan sonra, dünyaya takibimiz de bambaşka oldu. Bu da ikinci önemli çalışmamızdı.

Dünya Sağlık Örgütü yaklaşık 2,5 yıl önce bir rapor yayınladı ve bu raporda pandeminin ne zaman geleceğiyle ve dünyayı nasıl etkileyeceğiyle ilgili bir öngörüde bulunulmuştu. Bu bilgi aslında sürpriz değil, çünkü dünyadaki toplulukların dönemsel olarak pandemiyle karşılaşmalarına ve bunun yarattığı etkiye dair istatistik biliminden ileri geliyor. Yine Uzakdoğu’da başlayacağı, oradan dünyaya yayılacağı, ne kadar insanı etkileyeceği bu raporda öngörülüyordu. Tek fark şu ki, rapor pandemi için 2025’i işaret ediyordu. Söz konusu bu rapor ve bizim öncesindeki hazırlıklarımızla birlikte araştırmalarımız sonucu projelendirme çalışmalarına başlamıştık. Dolayısıyla insan sağlığıyla ve hijyenle, ürünlerimizi, mekânlarımızı nasıl dönüştüreceğimiz üzerine alt projeler ürettik.  

Pandemi bu süreci hızlandırdı elbette. Sonuçta insan hayatı kurtarmaktan bahsediyoruz…Dolayısıyla pandemi başladığı anda pek çok konunun önüne geçti. Şirketin hem maddi hem insan kaynaklarını bu tarafa doğru yönelterek projeyi hızlı bir şekilde devreye aldık.

Sonuç olarak, sürdürülebilir kalkınma amaçlarına hizmet eden bir öncü olarak Türkiye’de seçilmemin ve dünyada Türkiye’yi bu alanda temsil etmemin altında yatan sebep şirketimizin bu meselede çok hızlı bir şekilde reaksiyon göstermesi ve bu projeleri etrafındaki akademik çevre ve paydaşlarıyla birlikte hayata geçirme, kısacası inovasyon becerisi.

İnovasyon çalışmaları sonucu ortaya çıkan ürünlerin lüks tüketim unsuru olarak algılama eğilimi hala geçerli. Oysa, kamusal alan için geliştirilen hijyenik tuvalet projesi bunun aksi yönünde bir örnek. İnovasyonun sosyo ekonomik olarak çok katmanlı bir yaklaşım üzerinden, kitlesel ihtiyaç ile buluştuğu alanları çoğaltmanın yolu nasıl mümkün?

İnovasyon teknolojik bazlı gerçekleşiyorsa, ilk çıkan teknolojiler genellikle fiyat bariyeri nedeniyle biraz daha yüksek ücretlere sahip oluyor. Bu kaçınılmaz. Ancak hızlı bir şekilde yaygınlaşması da söz konusu. Örneğin akıllı telefonlar yaklaşık 12 yıl içinde adeta dünyayı ele geçirdi. Burada kritik konu satın alınabilir olması. Ki bu kırılımın gerçekleştiği belli bir doyma noktası var. Bu noktayı geçtikten sonra ürün kitlesel olarak kullanılabilir hale geliyor. Dolayısıyla inovasyonları sosyo-ekonomik bir sınıf ayrımı üzerinden bölümlendirmek çok doğru değil bana göre.

Az önce konuştuğumuz kamusal tuvalet örneğinden gidersek, bu inovasyona ve bu şekilde bir ‘iyiliğe’ kraliyet ailesinin de, İstanbul’daki bir ilkokul öğrencisinin de ihtiyacı var. Yaş ve kültürel farklar gibi ayrımları ortadan kaldırdığınızda görülüyor ki konu tamamen faydayla ilgili. İnsanların yaşam alışkanlıklarını değiştiren bir iyiliği onlara sunduğunuz zaman, sınıf, toplum, kültür farklılıkları ortadan kalkıyor. İyilik bence tahmin edilenden çok daha hızlı yayılıyor.

Bizim de bu tip projelerde amacımız, daha kullanıcı, yani insan odaklı ilerlemek. İnsanların ihtiyaçları temelde birbirine çok benziyor, çünkü anatomik olarak hemen hemen aynıyız. Elbette cinsiyet gibi farklılıklar olabiliyor ancak sonuçta herkese hizmet edebilen ürünler tasarladığınızda, farklılıklar ortadan kalkıyor.

İnovasyon süreci yaşam alanlarımızı, dolayısıyla tasarım ve mimarlık alanlarındaki üretimi nasıl etkiliyor sizce?

Biz zaten oradan başlayarak ürünleri geliştiriyoruz. Çalışmaya, alandan ve kullanıcıyı ön plana çıkararak başlıyoruz. Fikirleri kullanıcı testleri üzerinden ve sahada gözlemleyerek oluşturuyoruz. İnsanlara yönelttiğimiz soruların yanıtlarından onların sorunlarını anlamaya çalışıyoruz. Doğal olarak ürünler tamamlandığında aslında mekânın içinde yerini bulmuş oluyor. Bu süreç tersine çalışmıyor bizim için. Yani önce ürünü geliştirtirip, onu mekânın içine yerleştirmeye çalışmıyoruz. Tam aksine konu mekândan, bir anlamda ve ihtiyaçtan ortaya çıkıyor ve sürecin sonunda dönüp o mekâna hizmet etmeye başlıyor. O yüzden kullanıcı testlerine, dışarıdaki paydaşlarımızla çalışmaya, fikir paylaşmaya, birlikte geliştirmeye, ortak yaratıma çok inanıyoruz. Tüm bunlarla ördüğümüz dünya da aslında yeni bir şey zorlamanın tersine tam olarak oradan çıkıyor.

Pandemi ev ve işyeri gibi yaşam alanlarımızı ve nesnelerle ilişkimizi dönüştürmeye başladı. Öncesinde birkaç yıldır tartışmaların yoğunlaştığı iklim krizi ve çevre sorunları nedeniyle tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamaya başlamıştık. Artık daha sorumlu, bilinçli ve sürdürülebilir üretim ve tüketim yaklaşımları peşindeyiz. Tüm bunlar İnovasyon Merkezi'nde yürüttüğünüz çalışmalara nasıl yansıyor?

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin onyedisinin yedi tanesi bizimle birebir ilişkili. Bu hedeflerin içinde sanitasyon, inovasyon, çevre gibi başlıklar var ki hepsi bizim faaliyetlerimizle bağlantılı. Dolayısıyla bir ürün tasarlamaya ve hatta daha da önemlisi bir fikri projelendirmeye başlarken, bunun sürdürülebilir dünya için etkisine bakıyoruz. Eğer bu etkide, fikrin veya ürünün dünya  için faydalı olmadığı ancak aynı zamanda pazarın bunu istediği gibi bir noktaya gelirsek, projeyi yapmaktan vazgeçiyoruz. Sürdürülebilirlik proje ve ürün kararlarımızı dahi etkileyen bir noktada. Bu hem Eczacıbaşı Topluluğu’nun, hem de VitrA’nın özünde olan bir yaklaşım. Başka bir ifadeyle, bu şekilde olmasını normal karşılıyoruz. Bu bizim için neredeyse başlangıç noktası gibi. Daha sonra da her yeni projede bu konuyu birkaç noktada kontrol ediyoruz. Örneğin, bir malzemenin geri dönüşüm performansına bakıyoruz ve eğer ondan daha iyi geri dönüştürülebilir bir malzeme varsa, değitiriyoruz.

Aynı zamanda, TÜSİAD’ın önderliğinde İş Dünyası Plastik Girişimi’nin de üyesiyiz. Bu kapsamda plastiği doğru kullanmanın, azaltmanın yöntemlerine bakıyoruz. Dolayısıyla sürdürülebilirliğin enerji, su, çevre, atıklar gibi her boyutuyla ilgili ve insanların ürünleri nasıl daha uzun kullanabilecekleri üzerine çalışıyoruz.

Bana ‘en çevreci ürün nedir’ diye sorsanız, ‘ne kadar uzun kullanılabiliyorsa, ömrü ne kadar uzatılabiliyorsa ve ne kadar zamansız bir ürünse, o kadar çevrecidir’ derdim. O nedenle de mimari mekânlar için de geçerli olmak üzere modadan biraz uzak durup, zorlama tasarımlardan kaçınıyoruz. Zamansız, uzun ömürlü ürünler peşindeyiz. Buna mühendislikte de çok dikkat ediyoruz.

Uzun süre keyifle kullanabileceğiniz, kullandığınız süre boyunca da size iyi servis veren ürünler yaptığınızda aslında çevreci oluyorsunuz. Ürünün ömrünü uzatmak ve zamansız yapmak bu işin temelinde yatıyor.

İkinci olarak da az enerji kullanarak yapmak geliyor. Ürünün ömrü boyunca daha az su ve enerji üretmesi gibi konular da gündemimizde. Tüm bunları dikkate alarak ürün tasarladığımız için, bu anlamda içimiz rahat. Ürünleri ortaya çıkardığımızda bunları gururla söyleyebiliyoruz.

Sizce bugünün en aciliyet içeren meselesi nedir? Ve yakın gelecekle ilgili nasıl bir öngörünüz var mı?

Pandemiden önce başka türlü düşünüyordum ama bu süreçte düşüncem değişti… Şu anda bence dünyanın önündeki en büyük sorun kapsayıcı yaklaşımlar konusu. Pandemiden evvel tekil gelişmelerin dünyayı kurtarabileceğine daha fazla inanıyordum. Ancak pandemide en gelişmiş ülkeden, en az gelişmişine kadar herkesin aynı şeyi yaşadığını gördük. Bir ülkenin, bir toplumun, bir ailenin, bir bireyin iyi olmasının hiçbir anlamı yok. Topyekün bazı iyileşmeler yaşanmıyorsa ve birlikte bunu  gerçekleştiremiyorsak, o zaman bu iyi olma halinin kimseye bir faydası olmuyor. Burada daha kapsayıcı bir yaklaşıma doğru gitmek gerekiyor. Bu kapsayıcılık mülteci sorununda da, sağlıksız gıdalar meselesinde de geçerli. Tüm dünya olarak bunların içinde yaşıyoruz, dolayısıyla ayrışmak imkansız. O nedenle de kapsayıcı çözümler kritik.

Bunun ötesinde de hijyen ve sağlık çok önemli. Yaşadığımız pandeminin çok daha kötüleri geçmişte dünyada yaşanmış ancak bu kez pandemi bize sağlık ve hijyenin aslında meselenin temel taşı olduğunu hatırlattı. Bu konuya yeniden eğilmek gerekiyor. Sektörlerin herbirine büyük bir sorumluluk düşüyor. Herkes kendi üzerine düşeni yaparsa ancak bu iş çözülebilir.

Gelecekle ilgili öngörüm, bu konuya eğilerek bir şeyleri değiştirebileceğimiz ve  teknolojiyle bunu başaracağımız. İnsanlık hiçbir zaman pes etmemiş ve bir çıkış yolu bulmuş. Bu yolu bulacak yapılanma ve kaynak var. Gelecekte biraz daha bu konuya eğilip hızla geliştirmek gerekecek yalnızca. Önümüzdeki birkaç yıl çok fazla yenilik, yeni cihazlar, yeni etkiler duyacağız, yaşam ve belki mimari bile değişecek. Ama bunların çok uzun yıllar gerektirmeden, hızlıca olacağını düşünüyorum.

Merkezdeki heyecan verici projeler arasında bize bahsedebilecekleriniz var mı?

Ürün olarak bahsetmek çok mümkün değil ancak şunu söyleyebilirim ki, hijyen ve temassız teknolojiler konusunda dünya liderliğini hedefliyoruz. Şu anda zaten çok iyi durumdayız. Muhtemelen en fazla ürün ve teknolojiyi biz geliştiriyoruz. Bu liderliği daha da pekiştirmek için 3 yıl çalışacağız.

Her yıl bu alanda en az 2-3 ürün çıkaracağız. Banyoda hijyen bariyerini artıracağız ve bulaş riskini ortadan kaldıran her türlü çözümü banyo ve tuvaletlerin içinde uygulayacağız. Bu konuda iddialıyız. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda belki de tipolojik olarak hiç bilmediğimiz ancak faydasını kısa sürede göreceğimiz ürünlerle karşılaşacağız. Bu, bizim için önümüzdeki 3 yıl devam edecek kritik bir konu.

Bir diğer konu da akıllanan dünyada, evle birlikte akıllı banyo projesiyle uğraşmak. Türkiye’nin bu anlamda belki de en iyi konsorsiyumunu kurduk. İçinde 7 üniversite ile birlikte bizim ve başka şirketlerin olduğu bir yapı olarak akıllı evi yaratmak üzere yola çıktık. Bu işe çok büyük bir fon koyduk her birlikte. Bir akıllı ev ve akıllı banyo yaratıp, sadece Türkiye’yi değil, dünyayı bununla tanıştıracağız. Nasıl cep telefonunun gelmesiyle birlikte iletişim tamamen değişti, bu projeyle birlikte de evlerimizde, banyolarımızda yeni bir kullanım senaryosuyla karşılaşacağımızı hayal ediyoruz ve ona göre de bir hazırlığımız var. Burada çok yeni ürünler ve hizmetlerle karşılaşacağız. Bu da bizim için önümüzdeki dönemin, en az 2-3 yıl sürecek önemli projelerinden biri.

Röportaj: Bahar Turkay

#Boğaç Şimşir #Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu #pandemi #inovasyon #teknoloji #inovasyon merkezi #VitrA İnovasyon Merkezi #VitrA


Sayfanın Başına Dön