BURSA

Yrd. Doç. Dr. Sibel Polat

Uludağ Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi

‘Yeşil’ Bursa

“Ruhaniyetli kenttir Bursa,” der Evliya Çelebi. Halkının “Her gün için bir mesire ve dinlenme yerimiz var,” diye övündüğü, sokaklarındaki dükkanların önünde asma ağaçlarından salkım salkım üzümlerin sarktığı, meydanların büyük çınar ve söğüt ağaçlarıyla süslendiği, cennet bahçeleri güzelliğinde bağ, bostan ve gülistanların bulunduğu, evlerinde “İrem Bağları” misali havuzlu, şadırvanlı bahçeleri olan bir kenttir. Kimi zaman kırlarının, suyunun ve havasının güzelliği ile insana neşe veren bir kent, kimi zaman servi ağaçlarıyla dolu bir ovadan yükselip, ağaçlar arasından fışkıran bembeyaz şirin minareler ve bunların üstünde uçurumlarıyla bir abide gibi duran Uludağ’ıyla büyüleyici bir kenttir 19. yüzyıl gezginlerinin seyahatnamelerinde...

Binlerce yıldır bu doğal zenginlikleri ile farklı medeniyetlere evsahipliği yapan Bursa’da, VitrA ile Kentin Hayalleri programının 2017 yılındaki ikinci etkinliği yapıldı. Bursa buluşması 19 Eylül 2017’de Nilüfer’deki SanatMahal’de gerçekleşti. Yekta Kopan moderatörlüğünde Neslihan Dostoğlu, Selçuk Avcı ve Mert Fırat’ın konuşmacı olarak davet edildiği etkinlik hem Bursa’dan hem de Uludağ Üniversitesi öğrencilerinden büyük ilgi gördü.

Etkinlik, Bursa’nın geçmişten günümüze ulaşan doğal, fiziksel ve sosyal katmanlarıyla yeni gelişen kentsel alanları arasındaki çelişkiye odaklanan bir kısa filmle başladı. Daha sonra Kopan Kentin Hayalleri projesiyle ilgili bir giriş konuşması yaparak ilk sözü Dostoğlu’na verdi. Dostoğlu, Bursa’yla ilgili tarihsel bir çerçeve çizerek, hem geçmişten beri isminin başında “yeşil” sıfatını taşıyan, hem de kente yayılmış, tarihi ve yeşil dokularıyla birleşen 6 alanın seri adaylığıyla UNESCO mirası olan bir kent için etkinliğin temasının çok iyi seçilmiş olduğunu ifade etti.

Kopan’ın “Yeşil, bir kent için ne anlam taşır?” sorusuna Avcı, geçmişte bir süre yaşadığı İngiltere’nin Roma döneminden kalma termal kenti olan Bath, güncel başkenti Londra, halen yaşadığı Slovenya’nın başkenti Ljubljana ve birkaç kere ziyaret etme fırsatı bulduğu Bursa’nın arazi kullanım dokularını güncel hava fotoğrafları üzerinden analiz ederek yanıt verdi. Bath, Londra ve Ljubliana’nın kentsel açıdan algoritmik bir yeşil sistem kurgusuna sahip olduklarını, halkın yürüme mesafesinde bu yeşil alanlara erişebildiğini ve bunun sahiplenme duygusunu artırdığını ifade etti. Bursa’nın ise, il sınırları içerisinde muhteşem bir doğaya sahip olduğunu, dağın eteklerinde, tarihi çevrelerde de nispeten yeşil alanların halen korunduğunu, büyük kent parkları yanında Nilüfer deresi çevresindeki rekreasyonel alanları çok olumlu bulduğunu, ancak kentin çok hızlı genişlediğini, özellikle hava fotoğraflarına biraz yaklaşıldığı zaman plansız gelişen konut alanlarında ve bir de tabi ki Doğanbey Mahallesi’ndeki imajın iç karartıcı bir noktaya doğru gittiğini belirtti.

Söyleşi Kopan’ın “Yeşil seyirlik bir alan mıdır, yoksa bizim dokunduğumuz, hayatımıza geçişkenliği olan bir alan mıdır?” sorusuna Mert Fırat “sahiplenme kavramı” odaklı bir yanıtla karşılık verdi. Fırat, insanların çocuk veya evcil hayvan sahibi olduğunda, spor yaptığında veya ancak deprem olduğunda yeşil alanların önemini anladığını söyledi. Ülkemizde ise, çimlere basmanın pek çok yerde yasak olduğunu, bunun “Çimleri hissetmeyin ki, kaybolduğunu da anlamayın!” mantığından kaynaklandığını, bu noktada hem halkın sahiplenmeyi ve talep etmeyi öğrenmesi, hem de yerel ihtiyaca yönelik yatırımların yapılması gerektiğini vurguladı.

Devamında Dostoğlu, yeşil alanların aynı zamanda bir kentli hakkı olduğunu, Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre bir kentte olması gereken yeşil alan miktarının kişi başı en az 9 m2 olması gerektiğini, Bursa’nın yine de 8,3 m2 ile buna yakın bir değere sahip olduğunu vurguladı. Bu noktada kent içindeki yeşil ağın geliştirilmesi gerektiğini, bu yeşil rotaların UNESCO miras alanlarını birbiriyle ilişkilendirmek için de önemli olduğunu, özellikle toplu ulaşımın daha da etkinleştirilebileceğini, yeni yaya yollarının düzenlenebileceğini ve kent içindeki atıl alanların yeşil alan sistemine entegre edilebileceğini belirtti.

Avcı, Bursa’daki yeşil alan değerlerinin il ölçeğinde hesaplandığını, yeşile ulaşmak için arabaya binip ovaya veya dağa gidildiğini söyleyince Dostoğlu, bu konuda Bursa’ya haksızlık etmememiz gerektiğini, göçle birlikte yaşanan nüfus artışının, giderek yükselen gecekonduların, bitmemişlik olgusunun, yeşile önem vermemenin, kentsel rant elde etme çabasının Türkiye’deki pek çok kentin ortak sorunu olduğunu ifade etti.

Yüksek bir tempoda devam eden söyleşi Kopan’ın esprileriyle daha da renklenirken, katılımcılardan elektronik ortamda sorular ve yorumlar da geldi. Özellikle 1970’lerden beri Bursa’nın kardeş kenti olan Darmstadt’ın güncel nüfusunun hâlâ 150.000, Bursa’nın nüfusunun ise 2.900.000 olduğunun hatırlatılması önemli bir karşılaştırma olarak hafızalarda yer etti.

Sonrasında Kopan’ın “Bursa kültüre, sanata kapısını açıp ulaşabiliyor mu?” sorusuna Fırat’ın cevabı olumlu oldu. Bursa’da yeterli sayıda kültür merkezinin bulunduğunu, halkın kültür ve sanatı sahiplendiğini, kentte yıllardan beri devam eden pek çok festival yapıldığını belirtti. Bununla birlikte, sanatın kent meydanlarından çok salonlara hapsolduğunu, yeşil alanların ranta kurban gittiğini, halbuki bu alanlarda tiyatroya ek olarak permakültür de yapılabileceğini, böylece yeşil alanların değerinin anlaşılabileceğini vurguladı.

Söyleşinin en kritik sorusu “İyi bir kent parkı oluşturmanın formülü nedir?” oldu. Avcı’nın bu soruya cevabı çok netti: Yıkmak! Avcı, Bursa’nın yeşille buluşması için inşa etmekten çok yıkmaya ihtiyacı olduğunu, dağın eteklerindeki yeşillerin parmaklar halinde şehre doğru uzatılması, suların ortaya çıkarılması, üstü kapatılmış derelerin açılması gibi hamlelerle işe başlamak gerektiğini belirtti. Yeşil sistemin kurulmasında hiyerarşinin çok önemli olduğunu, yeşil alanların makro ölçekten mikro ölçeğe doğru planlanması gerektiğini, birinci derecede önemli dağ, tepe, ova gibi büyük yeşil odaklardan sonra, ikinci derecede kent parklarının, üçüncü derecede mahalle ölçeğinde insanların biraraya geldikleri, benimsedikleri meydanların ve küçük parkların, dördüncü derecede ise, evlerin arasındaki avluların ve bahçelerin oluşturulması gerektiğini söyledi. Tabii ki, öncelikle halkın bunu istemesinin, belediyelerin de istenenleri duymasının ve uygulamasının da şart olduğunu belirtti. İnsan odaklı ve yürünebilir kentler tasarlamak için imar planından önce bir master plan çalışmasının yapılması gerektiğini vurguladı.

Dostoğlu ise, bu dünyanın sadece insanlara değil, hayvanlara ve bitkilere de ait olduğunu, doğayı korumanın tüm canlılar için gerekli olduğunu ve bu bilincin çok küçük yaşlardan itibaren verilmesi gerektiğini vurgulayarak meselenin eğitim boyutuna dikkat çekti. Kültürel ve doğal varlıklarımızdan gurur duymamız gerektiğini, yeşil alanları dekor olarak düşünmememiz ve hep birlikte sahip çıkmamız gerektiğini vurguladı.

Bu arada salonda bulunan Nilüfer Belediyesi Başkanının temsilcisi söz alarak, belediye olarak yeşil alanlarla ilgili yaptıkları katılımcı çalışmalardan ve site projelerinde boylu ağaç kullanma şartı getirdiklerinden bahsetti. Bu konuda Avcı, boylu ağacın büyümesi için altında otopark bulunmaması gerektiğini, Nilüfer Belediyesi’nin de yönetmeliklerle bu tür kurallar getirmesinin kent için çok iyi bir uygulama olabileceğini ifade etti.

Etkinliğin sonuna yaklaşırken, Kopan konuşmacılardan etkinlik boyunca konuşulan meseleleri birbirine bağlayacak bir öneriler listesi sunmalarını istedi. Dostoğlu, kentin kalitesinin arttırılabilmesi için kent içi büyük parkların oluşturulması, mahalleler arası boşlukları oluşturmak için boşaltmalar yapılması, parklardaki beklentilerin karşılanması ve aidiyetin arttırılabilmesi için katılımcı çalışmaların gerçekleştirilmesi, bu alanların çeşitli kesimlere ve yaş gruplarına hitap etmesi gerektiğinden bahsetti.

Avcı ise, öncelikle araç kullanımının sınırlanması ve toplu taşımaya öncelik verilmesi gerektiğini, ayrıca belediyelerin kentsel dönüşümü yeşil alan oluşturmak için bir fırsat olarak değerlendirebileceklerini söyledi.

Salondan bir katılımcının, toplantının sonunda kentsel dönüşümü doğru kullanmak için Bursa’nın bir pilot bölge olarak bir sloganı olmalı ki, yerel yönetimlerden talep edebileceklerimizin bir adı olsun şeklindeki önerisine Kopan, slogan oluşturmak yerine bu tür toplantıların bu düşünce altyapısını oluşturabilecek insanları buluşturmak için yapıldığını ifade ederek, doğru zamanda doğru yerde olmanın öneminden bahsetti. Fırat da sadece yönetimleri suçlamamamız, taşın altına elimizi koymamız, söylediklerimizi uygulamaya çalışmamız ve bunları yapmaya yaşadığımız yerden başlamamız, mevcut boşlukları etkinliklerle, fidanlar dikerek doldurmamız gerektiğini ve biz talep ettikçe bu alanların var olacağını ifade etti.

Avcı ise, Bursa’nın bugünkü durumuna pek çok yönetimden geçerek geldiğini, Türkiye’deki siyasi partilerin yeşil alan konusunda bir senaryoları olmadığını belirtti. Halbuki Avrupa’da bu konuların seçimlerde büyük rol oynadığını, halk olarak bizim bunu istememiz gerektiğini ve partilerin de yaşam kalitesini arttırmak için yeşil alanların önemini farketmeleri gerektiğini söyledi.

Söyleşinin sonunda Kopan, bugünkü etkinlikte öne çıkan en güçlü cümlelerden birinin “talep eden birey” olmak olduğunu vurguladı. Akıcı biçimde geçen etkinlik Dostoğlu’nun tüm Bursalıların hayallerine ve umutlarına tercüman olan sözleriyle son buldu: “Hayallerimizin peşinden koşmamız, hayallerimizden korkmamamız ve sonuna kadar gitmemiz gerek. Bir ütopya da olsa hayaller güzeldir ve geleceğe dair bir umut taşımaktır. Bu anlamda Bursa’nın tarih içinde ‘Yeşil Bursa’ olarak anılmasından kaynaklanan bir umudum var benim: Yeşil Bursa kimliğinin, Bursa kentinin merkezinde ve etkinlik süresince eleştirel gözle baktığımız bölgelerde tek bir ağaçtan, bir mahalle meydanına ve kent parklarına kadar daha da zenginleşerek tekrar yaşanması.”

Hayallerimizin gerçekleşmesi dileğiyle...

VitrA ile Kentin Hayalleri Bursa’ya konuk oldu.

Kentlerin ihtiyaç, beklenti ve hayallerine odaklanan tartışma dizisi VitrA ile Kentin Hayalleri'nin 7. durağı Bursa oldu. "Kent Parkları ve Yeşil Rotalarla Doğasını Hatırlamak" başlıklı panel, 19 Eylül'de Sanat Mahal'de gerçekleştirildi. Moderatorlüğünü Yekta Kopan'ın yaptığı etkinliğe; İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu, Mimar Selçuk Avcı ve Oyuncu Mert Fırat konuşmacı olarak katıldı.

Bursa'nın doğası ve yeşilinin nasıl geri kazanılacağının tartışıldığı programda izleyicilerden biri, "Bina rantının yarattığı delirmişlik halini ortadan kaldırmak için ne yapmalıyız?" sorusunu konuşmacılara yöneltti. Bir başka izleyici ise "1973 yılında kardeş şehir ilan edildiklerinde, her iki kentin de nüfusu 173 bin iken, bugün Bursa'da 2 milyon, Darmstadt'ta 150 bin kişi yaşıyor" diyerek, "Planlı yapılaşma mı, plansız yapılaşma mı daha riskli?" sorusunu gündeme getirdi.

Bursa'nın doğasının kentte hala hissedilebildiğini ve yeşil açısından şanslı bir kent olduğunu belirten Neslihan Dostoğlu, Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği standartlara göre kişi başına en az 9 metrekarelik yeşil alan düşmesinin ideal olduğunu, bu rakamın Bursa'da 8,3 metrekareye ulaştığını söyledi. Maruz kaldığı plansız yapılaşma ve yoğun göçün, yalnız Bursa'nın değil Türkiye'nin sorunu olduğuna dikkat çeken Dostoğlu, "Bursa'da büyük bir potansiyel var. Kentin içinde atıl kalmış alanların, kentlinin hakkı olarak değerlendirilerek sisteme entegre edilebileceğine inanıyorum" dedi.

Dünyanın farklı noktalarından, yeşil kimliğini koruyan kentlerden örnekler veren Selçuk Avcı, Bursa'da muhteşem bir doğa olduğunu ancak kent merkezine yaklaştıkça karşılaşılan görüntünün biraz iç karartıcı olduğunu belirtti. Bursa'ya "yeşil" unvanını verenin dağ ve ovalar olduğuna işaret eden Avcı; Londra, Bath ve Ljubljana üzerinden, insanların evlerinin kapısını açtığı andan itibaren yeşille çarpışmasını sağlayan bir algoritma yaratıldığını anlattı. Yekta Kopan'ın "Bursa'da iyi bir kent parkı oluşturmanın formülü sizce nedir?" sorusunu cevaplayan Avcı,""Çözüm çok basit. Yıkım yapmamız lazım. Halkın sesinin yükselmesi lazım. Halkın yeşili talep etmesi ve bunun için savaşması lazım" dedi.

Yeşilin sadece seyirlik değil, hayatımıza dokunan bir yanı olduğunu ifade eden Mert Fırat, Bursa şehir merkezinin yeşil olmadığına dikkat çekti. Fırat, "Şehirden çok da uzaklaşmadan yeşile ulaşabilmeliyiz. Bu nasıl sağlanabilir? Hem yerel yönetimlerle hem de sosyal politikalarla… Ama kent sakinlerinin de doğasına sahip çıkması gerekir. 'Çimlere Basmayın' yazısına inat, tam da o çimi sahiplenmek gerekiyor. Yeşil bir anlayış, bir yaşam felsefesi… Örneğin ülkemizde bisiklet yollarının olmaması, 'Bizim kültürümüzde bisiklet kullanmak yok ki' şeklinde açıklanabiliyor. Oysa bisiklet yolları olursa, insanlar da bisiklet kullanmayı düşünür" dedi.

VitrA ile Kentin Hayalleri 19 Eylül'de Bursa'ya konuk oluyor.

“Parklar ve Yeşil Rotalarla Doğasını Hatırlamak”

VitrA'nın katılımcı ve özgün tartışma dizisi VitrA ile Kentin Hayalleri'nin 2017 yılındaki 2. etkinliği Bursa'da gerçekleşiyor. "Kent Parkları ve Yeşil Rotalarla Doğasını Hatırlamak" teması çerçevesinde Bursa'nın hayallerinin tartışılacağı program, 19 Eylül Salı günü saat 18.30'da Sanat Mahal'de gerçekleşecek. Yekta Kopan moderatörlüğünde Bursa'nın hayalini tartışacak konuşmacılar ise Selçuk Avcı, Neslihan Dostoğlu ve Mert Fırat olacak.

Uludağ'ın eteklerine yayılan, önce Doğu Roma, sonra bir Osmanlı miras kenti Bursa. 1960'lara kadar dağın etekleri boyunca doğrusal biçimde uzayıp giden kent, bugün topoğrafyası ile dağ ve ova arasındaki ilişkinin anlaşılmasını zorlaştıran bir kentsel görünüm sergiliyor. Ovaya doğru genleşen kent, aynı zamanda "Yeşil Bursa" imgesini de zihinlerden giderek siliyor. Tarihi yapı ve külliyelerin çeperlerinde korunabilen yeşil dokular, yeşil öbekler gibi kent içinde belirgin ama bağımsız röper noktaları olmayı sürdürüyor. Kentin doğusundan başlayarak Yıldırım Bayezid Camisi ve Külliyesi, Yeşil Cami ve Külliyesi, Hanlar bölgesi, Tophane bölgesi ve en batıda Muradiye Külliyesi, birbirine kuş bakışı 4 kilometre mesafede olan bu öbeklenmelerin en önemlileri. Kentin son 30 yılına bakıldığında bu yeşil öbeklerin hala bir nefes alma fırsatı olarak görüldüğü söylenebilir.

Üzerinde Irgandı Köprüsü'nü barındıran Gökdere Vadisi ile kentin içinde birkaç koluyla süzülen Nilüfer, çeperlerine yayılan rekreasyonel ve sosyal mekanlarla birlikte kentin yeşil ağını ören diğer bir coğrafi oluşum. Büyükşehir Belediyesi son yıllarda çeperlerinde büyük kent parkları kurdu. Kent merkezine nefes aldıran esas parklar Reşat Oyal ve Merinos Kültürparkları ise sadece yeşil alan olarak değil; kentin kültürel, sosyal ve rekreasyon beklentilerine de yanıt vermek üzere tasarlanmış.

"Yeşil" bir kent için ne anlam taşır ve ne demektir? Kent doğasını nasıl yeniden hatırlar? Küçük ya da büyük ölçekli, iyi bir kent parkı kentte nasıl bir rol üstlenir; nelere, kimlere seslenir? Bursa'nın görkemli tarihi yapı ve külliyeleri ile onları içine alan birbirinden kopuk yeşil bölgeleri, kentliler ve kentle yeni tanışanlar için algıda ve kullanımda nasıl bütünlüklü ve sürekli kılınabilir? VitrA ile Kentin Hayalleri Bursa programında konuşmacılar ve katılımcılar ile enine boyuna masaya yatırılacak.