Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…
Manifesto Yeniden…

Manifesto Yeniden…

KONUK YAZAR   11.05.2015

Yıllar sonra tasarım dünyası yeniden manifestolarla hareketlendi. Yakın zamanda manifestoları 2. İstanbul Tasarım Bienali vesilesiyle hatırladık, tartıştık ve yenileri üzerinden değerlendirmeler yaptık. İKSV tarafından geçtiğimiz yıl “Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil” temasıyla gerçekleşen Bienal’de, küratör Zoe Ryan ve yardımcı küratör Meredith Carruthers tarafından hazırlanan “Exhibition as Manifesto” projesinde de, geçmiş 50 yılda mimarlık ve tasarım alanlarında etkili olmuş olan “This is Tomorrow”, “Memphis” gibi manifestolar yer aldı.

Son yıllarda geniş kitlelere yayılarak etki alanını her geçen gün genişleten ve keskinleştiren tasarım dünyasındaki güncel hareketlerden en önemlileriyse; “Maker” ve “DIY, Do It Yourself” hareketleri gibi görünüyor. Bu hareketlerin etkisiyle; tasarımcının değişen rolü, farklılaşan iş yapış şekli, kullanıcının sürece nasıl dahil olduğu, üretim süreçlerinin katkısı ve daha pek çok eksende yeni tartışmalar vukuu buldu. 

Gelişmelerin yıldırım hızında gerçekleştiği bir dünyada bu tartışmalar bile deyim yerindeyse güncelliğini ve heyecanını yitirmeye bağlamıştı ki, iki yeni manifesto açıklaması daha düştü tasarım haberleri arasına. Bunlardan ilki, tasarım dünyasında trend avcısı olarak bilinen Lidewij Edelkoort’tan geldi. Donna Karan, Gucci, Camper, GAP, Marks&Spencer gibi markalarla çalışmış olan global trend analisti, Güney Afrika’daki Design Indaba etkinliğinde “Anti Fashion Manifesto”sunu yayınladı ve moda dünyasının kucağına üzerine düşünülmesi gereken bir bomba bıraktı. Edelkoort, manifestosunda özet olarak, artık kendisini çeviremeyen ve giysilerin etkilerini kaybettiği moda endüstrisinden dem vuruyor, sektörün baskısından yorgun düşen tasarımcılardan ve gittikçe daralan yaratıcılık alanından ve tüm bunların sektörde nasıl bir doyumsuzluk yarattığından bahsediyor. Bunu yaparken de; bloglardan, akademilere, üretim tekniklerinden, malzeme kullanımına ve değişen tüketici davranışlarına kadar moda endüstrisinin belli başlı bütün etki alanlarına çuvaldızı batırıyor.

Bir diğer çarpıcı manifesto da, bu hafta Milano’da gerçekleşen Tasarım Haftası sırasında tasarımcı Hella Jongerius ve teorisyen Louise Schouwenberg’den geldi. İkilinin “Beyond the New: A Search for Ideas in Design” başlığıyla yayınladıkları manifestolarının odağı, tasarımın kendini “yeni”lik takıntısından kurtarması gerekliliğiydi. Toplam 16 maddede açıkladıkları düşünme sistemleriyle, tasarım endüstrisi için idealistik bir acendanın savunuculuğuna soyundular. Bir yandan da, “yeni“yle ilgili üzüntüyle karşıladıkları bu takıntılı halin, bir zamanlar tasarımcılara ilham veren, fikirler ve değerler üzerine sektörün sahip olduğu samimi tartışma ortamını eksilttiği görüşünü ortaya attılar. Bunun üzerine, tasarım adına yeni ideallerin ve her seviyede bütüncül yeni bir yaklaşımın peşine düştüklerini ilan ettiler. Manifestolarında değindikleri gibi, evet tasarımcılar pek çok soruna çözüm buldular ve geleceğin olası sorunlarına cevap olabilecek işlevler geliştirdiler. Ancak bir taraftan da, daha yüksek ideallere yönelik olan görüşlerini kaybettiler ve tasarıma yatırım yapan kurumlarla birlikte daha yüksek pazar payı elde etme tuzağına düşmekten kurtulamadılar. Tam da bu noktada, üretici ve kullanıcı arasında kilit bir yeri olan tasarımcıların, tekrar öncülüğü ele alıp, idealistik bir acendayla, yeniden bir özgürleşme alanı açmaları gerekiyor. 

Konuk Yazar: Bahar Türkay

#tasarım #Bahar Türkay #manifesto #Milano Tasarım Haftası


Sayfanın Başına Dön