'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’
'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’

'BEYOĞLU KİMİN?’ VE ‘KİMİN BEYOĞLUSU?’

MİMARİ   18.12.2020

Mekânda Adalet Derneği tarafından hazırlanan beyond.istanbul’un dokuzuncu sayısı, ‘Mekânda Adalet ve Beyoğlu’ geçtiğimiz ay çıktı. Bu sayı vesilesiyle, konuk editörlüğünü üstlenen Liana Kuyumcuyan’a ve Mekânda Adalet Derneği kurucularından, direktörü Yaşar Adnan Adanalı’ya, Beyoğlu’na dair sorularımızı sorduk.  

Beyoğlu'nu mimari, sosyal, kültürel ve tarihsel olarak çok katmanlı bir dokudan oluşmasının ötesinde, temsil ettikleri üzerinden nasıl tarif edersiniz?

Liana Kuyumcuyan: Bu bölge aslında Türkiye’nin geçirmiş olduğu bütün yönetimsel değişimlerin okunabildiği bir yer olmasıyla büyük önem taşıyor. Uğur Tanyeli bir röportajında son 200 yıldır mekânların bir terbiye aracı olarak kullanıldığından bahsediyordu, aslında bu yaklaşımı en iyi Beyoğlu’nda okuyabiliyoruz. Soylulaştırmanın ve kent mücadelelerinin ilk örneklerine sahne olmuş Tarlabaşı’yla, sürekli inşaat altında yıkılıp yeniden yapılmış Taksim Meydanı’yla, eylemlerin yer aldığı meydanları ve ara sokaklarıyla, bugün kentsel dönüşümle inanılmaz bir sosyal değişimin amaçlandığı Hacıhüsrev’le Beyoğlu, neredeyse alınmış bütün politik karar ve reaksiyonların bir aynası. Bu anlamda hem yöneticinin hem de yönetilenin karşı karşıya geldiği bir alan olarak görüyorum burayı.

Yaşar Adnan Adanalı: Biz de bu sayıda aslında ‘Beyoğlu kimin?’ ve ‘kimin Beyoğlusu?’ sorularını sorarak buna bir cevap arıyoruz. Öne çıkan anlatılardan biri herkesin ve kimsenin olması herhalde. Beyoğlu özelinde temsiliyeti daraltmak, aktörleri azaltmak mümkün değil. Çünkü yeri özel kılan tüm farklılıkları barındırma potansiyeli. Farklı kimlikler, yönelimler, kültürel pratikler, dinler, sınıflar Beyoğlu’nda temsil ediliyor ve Beyoğlu’nu temsil ediyor.

'Beyoğlu' sayısının, 'nostalji yerine yüzleşme denemesi' sunduğunu belirtiyorsunuz. Bu tercih nasıl bir açılım sağlıyor Beyoğlu ve kent üzerine?

Yaşar: Nostalji çoğu zaman bir sığınak işlevi görüyor. Bu sığınak zamandan bağımsız değil elbet. Onu şimdiden kaçmak için şimdi kuruyoruz ama tamamen geçmiş algımızı yeniden inşa ederek. Bu inşa sürecinin mekaniği, mekânı açan, çoğaltan, geçirgenleştiren, demokratikleştiren bir şekilde değil malesef. Genelde kapatan, sabitleyen, olumlayan, tek tipleştiren bir dinamiği var. Tabii ki hepimizin sığınaklara ihtiyacı var; sadeleşmek için, çok yorulduğumuz şu an ile baş edebilmek için, elimizden kayıp gittiğini düşündüğünümüz mekânları sabitleyebilmek için… Ama bu nostaljinin yüzleşmeyi de mücadeleyi de engelleyen bir tarafı var. ‘Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’ derken yücelttiğimiz o eski güzel günler aslında hiç olmadılar. Nostalji yerine (tüm yaşanmışlıkları, hataları, acıları ve güzellikleriyle) yüzleşme denemesi, hem bugünün biricikliğini ve yıkıcılığını hafifletiyor hem mücadele için hem de onarıcı adalet için bir kapı aralıyor. O kapıdan içeri girecek öznelerde ne geçmişin hayaletleri ne bizim dışımızdaki şimdinin devasa ‘düşmanları’... Bizleriz.   

Beyoğlu'nun yapısal, kentsel ve mimari dönüşümüne baktığımızda kırılma anı olarak değerlendirebileceğimiz olaylar/kararlar neler sizce?

Liana: Bugüne kadar gelen her yeni iktidarın ve uyguladıkları projelerin bir kırılma anı bence. Beyoğlu’nun değişimi üzerinde devlet etkisinin yoğunluğu yadsınamayacak derecede fazla. Buna karşılık olarak da aslında düzenlenen bütün vatandaş eylemleri ve bu karşıtlık anları önemli anlar. Özellikle Beyoğlu’nda yoğunlaşan bu yık-yap pratiğinin karşısında duran kabul etme-eyleme geç pratiğinin hatırlamamız ve ondan öğrenmemiz gereken kırılma anları olduğunu düşünüyorum.

Yaşar: Tabii ki ‘hangi Beyoğlu’ ve ‘kimin Beyolu’su’ sorularından bağımsız cevap vermek mümkün değil bu soruya. Ama kendi kırılma anları seçkimi yapacak olsaydım şu şekilde sıralayabilirdim sanırım: 18. yüzyılda Maksem’in inşaası, 1831 Büyük Pera Yangını, modern belediyeciliğin ilk örneği olan 6. Daire’nin kurulması, 1875’te Karaköy - Beyoğlu tünelinin açılması, 1928 Cumhuriyet Anıtı’nın halkın bağışlarıya inşaası, 1940 Topçu Kışlası’nın yıkımı, 6-7 Eylül Pogromu, 1988’de Tarlabaşı Bulvarı’nın açılması, 1990’da İstiklal Caddesi’nin yayalaştırılması, 1994’te kaçak Park Otel’in traşlanması, 2000’de Taksim - Levent metrosunun açılması, 2002’te Galataport Projesi’ne karar verilmesi, 2006’da Tarlabaşı’nın yenileme alanı ilan edimesi, 2013’te Gezi Parkı eylemleri, 2017’de Taksim Camii’nin temelinin atılması, 2018’de AKM’nin yıkımı.

Beyoğlu'na özellikle son yıllarda genellikle bir akış mekânı ya da güzergah olarak bakma eğiliminde olduğumuzu düşünüyor musunuz? Oysa burası geniş bir alana yayılan, sürekli bir yerleşimin olduğu, hatta bu anlamda tarihsel olarak en eski bölgelerden biri. Sizce bu yanı göz ardı ediliyor mu?

Liana: Beyoğlu’nun sadece bir geçiş mekânı olarak algılandığını düşünmüyorum. Burası sadece gündelik ihtiyaçların karşılandığı ve geçildiği bir yer olmak için fazla hafızası olan bir yer. Nitekim Beyoğlu çokça konut ve işyerinin bulunduğu, bununla bağlantılı olarak birçok okulun ve dini yapının da konumlandığı bir yer. Son 10 yılda turist odaklı dönüşen İstiklal Caddesi ve çevresinin bu tip bir gel-geç mekânı gibi kavrandığı söylenebilir ancak Beyoğlu’nun sadece bu merkezden oluşmadığını unutmamak lazım. Bu yanının göz ardı edilip edilmediği konusu da aslında hangi açıdan konuştuğumuza göre değişiyor. Beyoğlu genelde parçalarına ayrılarak çalışılan bir yer; Tarlabaşı olsun, Tünel ve Taksim Meydan’ları olsun, Meşrutiyet ve Sıraselviler paralellerine kadar ayrı ayrı ele alınan yerler. Beyoğlu’nun merkezi olarak İstiklal hattı ve buradaki meydanların daha fazla konuşulduğu söylenebilir ancak yine de buradaki güzergahın “yok-yerler”den fazlası olduğunu düşünüyorum. Bu tip geçiş mekânları genelde hiçbir hafızanın oluşmadığı yerler olarak tanımlanır. Bölgenin bugünkü turist kullanıcısı bu mekânı sadece bir güzergah olarak kullanıyor olsa da, burada yaşayan kullanıcıların gerçekleşen olayları ve bulunan/bulunmayan yapıları hatırladıkları sürece böyle bir mekâna indirgenmeyeceğine inanıyorum.

Yayında 'bir mücadele biçimi olarak arşiv tutmak' ve 'Beyoğlu Haritası: hatırlamak direnmektir' başlığını taşıyan yazılar yer alıyor. Kaybolan mekânları belgelemek veya güncel mekânlar üzerinden bir arşiv yaratmak geleceğe dair nasıl bir öneme sahip size göre?

Liana: Aslında bir önceki soruda sorduğunuz problemin karşısına getirilen çözüm önerilerinden biri arşiv tutmak. Hatırlamak ve hatırlatmak, bilgiyi görünür kılmak ve yayabilmek sürekli dönüşen mekânların kimliğini kaybetmemesi için uygulanabilecek en temel yöntem bence. Beyoğlu da bu kadar değişime göğüs gerebilmiş bir yerse, bugüne kadar konuşulan ve paylaşılan anıların büyük rol oynadığını düşünüyorum.

Sayıda da ele aldığımız şekliyle, arşiv ve belgeleme çalışmaları kent mücadelelerinin en önemli aracı hala. Bir konuya muhalefet olunacağında elinde kanıt olması ve bu kanıtların en hızlı şekilde toparlanıp, düzgün bir kurguya getirebilmesi noktasında da önemi ortaya çıkıyor. Sadece fiziki mücadele yöntemleri artık yeterli değil; çeşitli kısıtlamalar, yasaklar, karşı ataklar bu fiziki mücadele biçimlerini çok zorlaştırmaya başladı. Bu noktada arşivin ve belgelemenin aslında yeni bir mücadele biçimi, hatırlamanın da bir direnme yöntemi olabileceğini savunduk. Çünkü özellikle Taksim ve çevresinin Cumhuriyet döneminden beri geçirdiği sembolik değişimler aslında hep bir “yeniden başlangıç” fikrini görselleştirmek için planlandı. Bu temiz başlangıçlar öncenin izlerini silerek yeni kimlikler yapıştırmak üzere tasarlandı. Bu hızlı değişimlerin ardından kimliksizleşme, kullanıcı değişimi, terk etme gibi sonuçlar beklense de Beyoğlu kendini bir şekilde iyileştirdi, herkese yer açabilecek bir mekân üretebildi. Tabii bu noktada kullanıcı çeşitliliğinin de önemini vurgulamakta yarar var.

beyond istanbul ilk kez mekân odaklı olarak hazırlandı. Bu kararın ve bu anlamda 'Beyoğlu'nun tercih edilmiş olmasının arkasındaki düşünce nedir?

Yaşar: Aslında bu konuda bir düzeltme yapmakta fayda var. beyond.istanbul’a yani İstanbul’un Ötesi’ne, İstanbul’dan yola çıkarak mekânda adalet gündemlerini tematik olarak ele aldığımız bir seri ile başlattık. Bundaki temel motivasyonlarımızdan biri mekânda adalet kavramsallaştırmasının ve bir toplumsal mücadele alanı olarak mekânda adalet talebinin yeterince anlaşılamamış olmasıydı. Noterde Mekanda Adalet Derneği’ni kurduğumuz dönemde işlemler için bulunurken orada çalışan katip, ‘adalet nerede var ki mekanda olsun’ diye bir tepki vermişti. Yine benzer bir şekilde başka biri dernek ismini duyduğunda ‘yani şimdi bu mekanda adalet bazı mekânlar damsız almıyor ya onun gibi bir şey mi’ diye sormuştu. Bizleri tebessüm ettiren bu ve benzeri anektodlar aslında adaletin mekânsal boyutunu tematik odaklarla derinleştirmek ve somutlaştırmak gerektirdiğini ifade ediyorlardı. Aradan geçen 4.5 senede ve 8 tematik sayı sonrasında artık mekânsal, mekânda adalet konusunun daha geniş kitleler tarafından daha kapsamlı bir algı düzeyine eriştiğini görmek bizi mutlu ediyor.

Ancak dediğim gibi bu tematik odaklı sayılarımızda da İstanbul hep bir başlangıç noktasıydı bizim için. Çünkü bu yayın aynı zamanda bir İstanbul dergisi. Tabi İstanbul’un hem içinde hem de dışında ‘ötesini’ arayışımız bakiydi. Ancak İstanbul içinde bir ilçeye odaklanmamız, neredeyse bir kent monografisi titizliğiyle bu içeriği hazırlamamız diğer sayılardan farklı bir anlatı da ortaya koyduğu bir gerçek. Beyoğlu müşterek hafızamızın bir ürünü. Onu hem mekânın kendisi hem de bizler sürekli yeniden üretiyoruz. Anlatılan ve anlatılmayan hikayeleri ile kentlerin kamusallık potansiyelini, mekân ve demokrasi ilişkisini,  mekânda verilen adalet mücadelelerini çok konsantre bir şekilde düşünme fırsatı sunuyor. Tabi çok daha sade bir cevap verecek olursam bizim merkezimiz de Beyoğlu’nda bulunuyor.

Röportaj: Bahar Turkay

#Beyoğlu #kent #İstanbul #beyond istanbul #Mekanda Adalet Derneği #Liana Kuyumcuyan #Yaşar Adanalı


Sayfanın Başına Dön