DİLARA SEZGİN İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
DİLARA SEZGİN İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
DİLARA SEZGİN İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
DİLARA SEZGİN İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
DİLARA SEZGİN İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
DİLARA SEZGİN İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
DİLARA SEZGİN İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
DİLARA SEZGİN İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...

DİLARA SEZGİN İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...

MİMARİ   8.12.2020

Konumuz: Pandemi

Konuğumuz: Dilara Sezgin / Mimar

 

Pandemiyle birlikte ortaya çıkan önlemlerin ve uygulamaların kalıcı davranış değişikliklerine ve yeni gündelik yaşam alışkanlıklarına yol açacağı varsayımı üzerinden, bunun mimariyi ve yapı kültürünü nasıl dönüştüreceğini / etkileyeceğini düşünüyorsun? Yorum yapmak için erken olsa da, bu konuda bir öngörün var mı?

Çin’den tüm dünyayı saracağı öngörülemeyen (veya duyurulmasında bilerek epey geç kalınan) virüsün kendisi gibi, gelecek tasavvurlarımızın da çok muğlak olacağını düşünüyorum. Balıklara atfedilen hafıza özelliği tam da insanların unutmaya dair süper gücüne işaret ediyor aslında. Büyük ölçüde virüsün izi dünyadan silindiğinde “neredeyse” her şeyin olağan koşullarda devam edecek gibi görünüyor. Örneğin depremler sonrasında bile kazanç kapısı olarak önemini yitirmeyen inşaat faaliyeti, şüphesiz, ekonomik gücü olanların içinin rahat etmesiyle sınırlı kaldı. Sözgelimi Danimarka pandemiyi 2020’de deneyimliyor olabilir ama dünyanın geri kalanı için aynı zaman düzlemini paylaşıyor, diyemiyoruz. Danimarka’daki mevcut eğitim sisteminde mekânsal cömertlik, kuralların hızla adapte edilmesi, kamusal alanların efektif kullanılması gibi baştan oyunu önde götürdükleri bir düzen var. Türkiye’de ise bu türden düzenlemelere gelene kadar öncelikli olarak insanların can sağlıklarından emin olunması gerekiyor.

Dünyaya hükümran eşitsizlik yüzünden, yalnızca çok küçük bir kesimin hayatında korumacı, kollamacı değişimlere yol açabilmiş gibi görünüyor. Sosyal açıdan zayıf olan birey, otobüse, metrolara doluşmaya devam edecek. İstenirse sefer sayıları 10 kat artırılsın, çarpık kentleşme, kontrolsüz göç, nüfus artışı gibi konular ana meseleler haline gelmedikçe mimarlık kendi başına ne yapabilecek? Bence mimarlara “bi dur” diyen bir dönem bu. Yazar ve kültür kuramcısı Byung-Chul Han’la yapılan bir söyleşide, Çin’in salgına karşı başarılı bir model olarak kendi otokrat gözetleme devlet anlayışını satacağını öngörüyor. Kim bilir; teras, balkon, ara kesitler gibi başlıklar yerine, belki de insanların daha rahat kontrol altına altına alınıp, gözetlenebileceği mekânlar tasarlayacak mimarlar.

Pandeminin ilk döneminde mimarlar, refleksif olarak konuya bir tasarım sorunu olarak yaklaştı ve beyaz yakalıların üretim bandında aksilik olmasın diye açık ofis modülasyonları ve adaptasyonları konuşuldu. Doğal yolla havalandırılmayan “akıllı” binaların mekanik sistemlerinde, teras kullanımlarında, “biz”le bütünleşmiş bir kültür olup olmadığı tartışılan balkon gibi konularda kafa patlatılmaya devam edilecek gibi ama geçici pandemiden çok daha kalıcı bir problem olan deprem için kat edilmesi gereken de daha çok yol var. Elbette tasarımcılar dünyanın daha adil bir yer olmasını beklemeyecekler. Mekânsal olarak devasa toplantı salonları yerine ortak kullanılabilecek yarı açık alanlar tasarlanabileceğini düşünüyorum. İleride, onlarca yüzlerce insanın evlerinden çıkıp aynı saatte bir mekânda olmalarının gerekliliği azalacak. Elbette, yine de devir gösteri devri olduğu için faaliyet raporlarına girebilmesi için bir kare fotoğraf uğruna aynı adetler devam da edebilir.

 

Pek çok alanda profesyoneller gündelik yaşam ve tüketim tercihleri kadar, üretim süreçlerini ve iş yapış şekillerini de yeniden düşünmeye ve sorgulamaya başladı. Bu sorgulama yeni değil belki ama pandemi, harekete geçme kararlılığını hızlandırmış olabilir. Genel olarak mimarlık alanında ve ayrıca senin kendi pratiğin üzerinden düşünerek, en fazla odaklanılması gereken adım ne olmalı sana göre?

Daha az bedensel ve zihinsel performans sergileyerek üretim yapabiliriz diye düşünüyorum. Sanıyorum internette okumuştum, kuru pasta/çay için toplantı yapıyoruz, diye söyleniyordu birisi. Sabahları bu toplantı öğle yemeğine bağlanıyor, akşam üzerinde ise iş çıkışına… Online olan toplantılar, ucu karbon izimizin düşmesine gidecek kadar iyiliklerle dolu bence. Ayrıca yine ayrıcalıklı bir kesim için bilgiye erişim inanılmaz kolaylaştı. Seminerleri dinlemek, ülkenize gelmesi için bin dereden su getirmeniz gereken konuşmacıları bir ekranda da olsa ağırlayabilmek hiç de fena olmadı. Sanıyorum tarih izleğindeki önemli olayların sonuçları diye sınav sorularında cevaplandırdığımız gibi, pandeminin sonucu olarak internetin veriminden daha fazla yararlandığımız bir döneme geçtiğimizi söyleyebiliriz. Mimarlık pratiğinin bazı alanları ise konvansiyonal metotlarda devam edecek, örneğin şantiye kontrolörlüğü gibi.

 

Bizi buraya ne getirdi, buradan ne çıkarır?

Yaşadığımız durumun yukarıdan gelen bir “kendinize gelin” uyarısı olmadığına göre bir tür afet. Hayatta her an her şeyin bizim kontrolümüzde olmadığını ve tarihte yaşanmış türlü olayların bizim de başımıza gelebileceğini net şekilde kavradığımızı düşünüyorum. En büyük sorumluluğumuz hayatta kalmayı başarmak ve başkaları için de sorumluluk almak. İmkânı olan kişisel gelişimine odaklanır, bildiği dillere yeni diller ekler; hayatı daha minimumda deneyimleyen kişi de ya sabır der, düzenini korumak için canla başla çalışır. Birbirimizden ne öğrenebiliriz emin değilim; ateş düştüğü yeri yakıyor. Yakınlarımdan aile fertlerini kaybedenler oldu. Onların deneyimlediği pandemiyle yapılan kısıtlamalar hakkında her gün espriler türeten kesiminki bir değil. Dilerim daha empatik olduğumuz bir evreye girer ve balık hafızamızı tazeler, gereken dersleri çıkarırız

 

Röportaj: Bahar Turkay

#pandemi #Covid-19 #mimari #Dilara Sezgin


Sayfanın Başına Dön