DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE
DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE

DOĞA, İNSAN ve TASARIM İLİŞKİSİ ÜZERİNE

MİMARİ   27.04.2023

Bugün, doğanın iyileştirici gücünü referans alan, doğanın kent yaşamına entegre edildiği mimari yapılar giderek daha çok karşımıza çıkıyor. Mimaristudio’nun tasarımını ve proje yönetimini üstlendiği Piyalepaşa İstanbuldaki proje, biyofilik tasarım adımlarını göz önünde bulundurarak bir dış mekan yaşam alanı sunuyor.

Kentsel yoğunluğun giderek artması ile mimaride doğayı yaşam alanlarının içine alma eğilimi de artıyor. Mimaristudio’nun geliştirdiği Piyalepaşa İstanbul’daki dış mekan projesi, bu konudaki güncel örneklerden biri.

Yapılan araştırmalar, doğa ile iletişimde olan alanlarda yaşayan insanların daha mutlu, daha sosyal ve daha etkileşim içinde olduğunu gösteriyor. Biyolofilik tasarım yaklaşımında ise, doğa mimariye ilham kaynağı oluyor ve doğadan alınan veriler tasarıma entegre ediliyor. Form, kabuk, malzeme, renk, teknoloji gibi alt bileşenler, doğa ve biyoloji temelinde evrilerek, yapıların ve mekanların doğa dostu olarak geliştirilmesini sağlıyor.

Tasarım ve projelendirmesinin Mimaristudio ekibi tarafından yapıldığı, tasarım danışmanlığını Gökhan Karakuş’un üstlendiği ve proje yönetimini de Piyalepaşa İstanbul Tasarım Müdürü Ruşen Taşpınar’ın yaptığı proje, Türkiye’nin bu ölçekteki ve bu konu özelindeki ilk biyolofilik dış mekan projesi olma özelliğini taşıyor.

Projede, üç ayrı konut bloğunu birbirine bağlayan iki adet betonarme yapı, 14 biyofilik tasarım adımının uygulanmasıyla birlikte; biyolofilik bir dış mekan yaşam alanına dönüşüyor.

Mevcutta önü tamamen açık olan, sadece taşıyıcı sistem, döşeme plağı ve bunları birbirine bağlayan düşey dolaşım akslarından oluşan iki yapısal bağlayıcı alan, yerleşke içinde iki farklı noktada konumlanıyor. İki faz olarak geliştirilen projenin ilk fazında tasarlanan mekan, bulunduğu alana ve bağlantılı olduğu iki ayrı konut bloğuna hitap ederken, ikinci fazda çelikten imal edilen bir merdiven; yerleşkenin üst kot girişine ve bu kottaki dolaşıma imkan tanıyor.

Her iki etapta ortak olarak kullanılan ahşap, organik formda oluşturulan ara yüz ile dış mekanda, iç ve dış mekan ilişkisini kuruyor. Yapı içinde farklı kotlarda planlanan yaşam alanlarıyla ana konut yerleşkesi arasında, yarı şeffaf bir bağ oluşturuyor. Aynı zamanda, organik yapısı içindeki doğal açıklıklarıyla içeriyle direkt olarak gün ışığı girmesini sağlıyor. Peyzaj alanlarının zamanla gelişerek ara yüzü saracak yeşilin düşey aks üzerinde ilerlemesi ve katlara hakim olması hedefleniyor. Seçilen bitki örtüsü ile mevsim geçişlerinde, doğadaki renk, doku ve yapısal değişiklikler ara yüz üzerinden izlenebiliyor.

Proje, ‘mekandaki doğa’, ‘mekanın doğası’ ve ‘doğal anımsatıcılar’ başlıkları altındaki biyolofilik tasarım adımlarını göz önünde bulundurarak geliştirildi.

‘Mekandaki doğa’ başlığı altında, doğayla görsel ve görsel olmayan bağlantılar kuruldu. İnsanla birlikte kuşların, kelebeklerin, evcil hayvanların ve diğer canlıların da alanı kullanabilmesi ve alanda barınabilmesi amaçlandı. Tasarım ile dokunma ve koku alma uyaranlarının harekete geçirilmesi sağlanırken, mekandaki ısı, ışık ve hava akışı değişkenliği doğal ortamda olma hissinin kuvvetlendiriyor. Tasarımsal verilerle sağlanan bu koşullar, mevsimsel ve zamansal değişikliklerin mekanda hissedilmesini destekliyor.

‘Doğal anımsatıcılar’ başlığı altında da doğa, form ve malzeme bağlantısı oluşturuldu. ‘Biyomorfik Formlar ve Modeller’ adımı ile cephede, duvarlarda, kolonlarda, zeminde, peyzaj alanında ve oturma gruplarında uygulanan dokular amorf formlarla desteklendi.

‘Doğa ile Malzeme Bağlantısı’ parametresine bağlı kalarak, doğadan gelen malzemenin asgari ölçüde işlenerek kullanılması ve doğal bir yer hissi yaratması hedeflendi.

‘Karmaşıklık ve Düzen’ adımı ile de doğanın kendi içindeki karmaşıklık ve düzeninin cephe tasarımından, mobilya tasarımına uzanan bir palette mekan tasarımına yansıtılması sağlandı.

Son olarak, ‘Mekanın doğası’ içindeki ‘olasılık’, ‘sığınma’, ‘gizem’, ‘risk ve tehlike’ olarak ayrılan dört biyofilik tasarım adımı, insanın var oluşundan itibaren genetik bir miras olarak gelen duygularını mekan tasarımına yansıtıyor.

Bu adımlardan ‘olasılık’, mekanın belirli bölümlerinden açık alanı görebilme, belirli noktalardan manzaraya görüş sağlanmasını desteklerken, ‘sığınma’, çevresel etkenlerden korunmayı; ‘gizem’ ise mekan içerisinde ilerlerken kullanıcıda farklı alanların merak uyandırmasını sağlıyor. Dürdüncü ilke olarak da ‘risk ve tehlike’, mekanın farklı bölümlerindeki tasarımsal dokunuşlarla heyecanlanma duygusunu destekliyor.

Mimaristudio, doğal çevreyi ve insanı merkezine alarak atılan her adımın kıymetli olduğunu belirtiyor. Gerek şehir planlama gerekse mimari ve iç mimari tasarım süreçlerinde, biyofilik tasarım ve insan esenliği (well-being) yaklaşımları göz önünde bulundurulursa, doğa ve gerçek yaşamla daha kuvvetli bağı olan bir yapılı çevreye sahip olabileciğimizi vurguluyor.

#mimaristudio #Piyapelepaşa İstanbul Dış Mekan Projesi #biyofilik tasarım


Sayfanın Başına Dön