EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ
EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ

EZBER BOZAN BİR YAPI OLARAK ÇAMLICA KULESİ

MİMARİ   12.07.2021

Mimar Melike Altınışık’ın kurucusu olduğu, İstanbul ve Seul’de ofisleri bulunan MAA’de (Melike Altınışık Architects)  son zamanlarda heyecan verici projeler üzerine çalışılıyor. Çamlıca Televizyon ve Radyo Kulesi ile Seoul Robot & AI Museum bu projelerin başında geliyor. Altınışık ile projelerin detaylarını, mimarlık yaklaşımını, bugünün ve yakın geleceğin önemli meselelerini konuştuk.

Çamlıca Kulesi ile ilgili konuşarak başlayalım... Projenin öne çıkan mimari unsurları nelerdir?

Teknoloji nasıl günlük hayatta kullandığımız dili değiştirdiyse, mimari bir yapının bulunduğu kentin ruhunu ifade etme biçimini de etkiliyor. Yeni teknolojiler, bize İstanbul’un doğasına, coğrafyasına ya da geçmişine dair verileri kullanarak yeni bağlamlar icat ederken, şimdinin İstanbul’unu daha iyi tanımlayan mimari yapılar tasarlama olanaklarını sunuyor.

Bu bağlamda bugün kule, birçoğuna göre kentin siluetinde “fazlasıyla fütüristik” kalabilir. Oysa tekniğini, hikayesini ve önermesini incelediğinizde şimdide “en İstanbul duran, İstanbul kokan” yapı olduğunu iddia edebiliriz.

Söz konusu ‘kule’ olunca hem teknik gereksinimleri hem tasarım dokunuşlarını aynı anda düşünmek gerekti. Kule tasarımı aslen alışılagelmiş TV-Radyo Kulesi morfolojisinden yola çıkıyor. Ancak alışıla gelmiş sabit bilgi üretme metodlarına tasarım sürecini yönlendiren yeni öncül parametreler ekliyor.

İstanbul TV ve Radyo Kulesi projesi doğasının bir yansıması. Kule tasarımının karakteristik özelliği, ilhamını ve formunu bulunduğu coğrafyanın doğa olaylarından alması. Rüzgar verisi, manzara yönleri ve topoğrafya verisi gibi ona eklemlenerek onu dönüştüren, fiziksel olarak varolan ancak insan gözü ile direkt gözlemlenemeyen veriler seti ile kendi bağlamlarını icat ediyor.

Asıl gaye, bulunduğu yerle sağlam ilişkiler kurarak, ışığı, doğayı ve mekânsal boşlukları kullanarak sürpriz karşılaşmalar yaratmak; böylece insanların bakış açısını değiştirerek, farklı bakmasını ve düşünmesini sağlamaktı. Binanın bir kullanım alanına dönüşmesini, bireyle diyalog kurmasını ve keşif içermesini son derece mühim buluyorum. Ancak bu şekilde gelişimin yolunu açabilir, gerçek bir ilerleme sağlayabiliriz. Bu düşünceleri kule tasarımındaki mimari fikirlere entegre etme biçimim de aynı oldu; doğayı dinlemek, doğadan öğrenmek, doğanın matematiğini uygulamak… Bu süreçte en büyük esin kaynağıysa yine doğanın kendisi oldu. İstanbul’un rüzgârı, mimari bir dilde telaffuz edilip bir ‘kule tasarımı’na dönüşseydi, ortaya çıkan İstanbul TV ve Radyo Kulesi’nin silueti olurdu. Ki öyle de oldu.

Telekomünikasyon kulesi yeni bir deneyim sunan, çağı yakalamış tasarım karakterlerini içinde barındıran özgün mekânlar içeriyor. Giriş kütlesi içinde, halka açık fuaye, kafe, sergi ve medyatek alanları yer alıyor. Kulenin iki yanında yükselen ‘Panorama Asansörler’, monolotik gövdeyi hem besleyen hem de ikiye ayıran mimari elemanlar. Ziyaretçiler, panaroma asansörleri ile 180 metre boyunca bir yanda tarihi yarımada diğer yanda Karadeniz kıyılarına uzanan dikey bir seyahat tecrübe ederek, aynı zamanda İstanbul’u deniz seviyesinden yaklaşık 400 metre yükseklikte seyir ve restoran katlarından izleme imkânı buluyor.

Herhangi bir kent dokusundan bağımsız bir duruşu ve gözün pek alışık olmadığı, organik bir yapısı var. Aslen kendi içinde bir simetri aksı barındırıyor. Önü-arkası yok, simetrinin aksını kullanarak manzaraya göre deforme olma durumu söz konusu. Asya’ya bakan yüzü ile Avrupa’ya dönük olan kısmı birbirinden farklı.

Bir televizyon-radyo kulesinin mimar açısından diğer yapılardan farklı, zorlayıcı veya heyecan verici özelliklerinden bahseder misin? Özellikle ihtiyacın ve çözüm önerilerinin pek çok yapıdan ayrıştığını düşünüyorum, doğru mu?

Kule, ezber bozan, zorlu ve bir o kadar da heyecan verici bir tasarlama ve yapma süreci hikayesine sahip.

Strüktürü ile ön plana çıkan mimarilerde, genellikle mühendislerin ismini duyarız. Fakat Istanbul TV ve Radyo Kulesi ile beni en çok heyecanlandıran sorulardan biri, ‘mühendislik-mimarlık sınırını nasıl eritebiliriz?’ olmuştu.

Tasarımdan uygulamaya tek bir disiplinin taleplerini dikte ettiği hiyerarşik sistem yerine ekip halinde üretimin önemini vurgulayan bir mimari yapı tipolojisi örneği. Kule, tüm bu süreçlerde disiplinler arası bir platformda, birlikte çalışma ortamının yaratılmasına olanak sağlayan düşünce sistemi sayesinde yeni uygulama çözümlerinin bulunmasında, disiplinlerin tekrar edici değil geliştirici rol üstlenmesinde, bilgi kayıplarının en aza indirilerek istenen tasarımın uygulanmasının sağlanması için ortaya konulan ‘Mimar&Mühendis’ birlikteliğinin bir eseri.

Kulenin dönüşümünün hikayesini içinde barındıran varoluş serüveni, strüktür 369 metreye ulaştığında tam bitti derken, aslında mimari hikayesi henüz başlayacak olan bir süreç hikayesi.

Kule, inşasını takip eden kentliler ile kendi form ve varoluş bilgisini de paylaştı. Bu durum, bir nevi kent ölçeğinde bir mimari performansa dönüştü. Kuleyi oluşturan mekânsal hacimleri 3-4 katlı gruplar halinde oluşturup, önce kule dibinde en üst katları iki aylık süreçler içerisinde inşa edip bu 3-4 katlı blokları 200 metre boyunca yaklaşık 5 günde yukarıya kaldırdık. Böylece yapı 2 aylık periyodik süreçlerde sisteme eklemlenen parçalar ile mimari ve mekânsal anlam kazanan bir varoluş serüveni sunmuş oldu.

Kent ölçeğindeki farkındalığı da 2 ayda bir değiştiriyor. Kentlinin bir kısmı bu dönüşümün farkında bir kısmı ise bakmasına rağmen göremeyebiliyor...

Çamlıca Kulesi sence kentsel açıdan simge bir yapı mı? Veya tasarlarken böyle bir motivasyon oldu mu senin için?

İstanbul TV ve Radyo Kulesi projesi, bulunduğu yerde 369 metre yüksekliğindeki tekil varlığı ile İstanbul silüetinde farklı bir söylemi olan, geleceğe açılan, füturistik ve ezber bozan bir yapı.

Kule için ön araştırmalar yaparken, sadece çalışmamızı mimarisi, tekniği ve teknolojisiyle sınırlı tutmadık; kuleyi aynı zamanda bir ‘kamusal alan’ projesi olarak ele aldık. ‘Kamusal alan nedir, ne olmalıdır, yeni düzende ve değişen toplum dinamiklerine göre yeniden nasıl tanımlanabilir?’ gibi sorular etrafında uzun süre çalıştık ve konuya hem akademik hem sosyolojik açıdan yaklaştık. 

Bugün bulunduğu yerdeki tikel varlığı ve telekomünikasyon fonksiyonu gereği mutlak sahip olması gereken yüksekliği üzerinden yapıya kentsel bağlamda yakıştırılmaya çalışılan simge yapı olma hali bizim baktığımız yerden hiçbir zaman bir amaç ya da motivasyon teşkil etmedi.

Son yıllarda tasarım ve mimarlık alanında yeni geliştirilen malzemeler, çeşitli üretim teknikleri ve diğer alanlarla yapılan iş birlikleri konularında önemli gelişmeler var. Bunlar projelerine nasıl yansıyor? Güncel projelerinde seni en fazla düşündüren mesele ne oldu?

Mimarlık deneyimim, ‘doğa - teknoloji – mimarlık’ arasındaki ilişkinin tam ortasında duruyor. Birkaç önemli soru var. Bunlardan biri; ‘doğaya nasıl bakmalıyız?’, diğeri ise; ‘teknoloji ile nasıl konuşmalıyız?’ soruları. Ve tabi ki bu soruların cevaplarını mimarlığa ve kentlerimize nasıl yansıtacağımız sorusu var.

Doğadan öğrenerek tasarım yapmanın ve sistemler kurgulamanın gücü aslen yaşamı çeşitli enerjilerin bir maddeler bileşkesi bağlamında görebilmekle de ilişkili. Bu öğretilerin teknolojik gelişmeler sayesinde hesaplanabilir strüktürlere ve mekânlara dönüştürülebilmesini sağlayacak yenilikçi sistem çözümlerinin, en az düzeyde madde kullanımı ile geliştirilmesi için, hafif, yerli ve doğal malzemelerin araştırılması MAA’nın vazgeçilmezlerini oluşturuyor.

Diğer bir taraftan doğadan öğrendiğimizi teknolojiyi kullanarak mimari yapılara uygulayan bir ekip olarak robotik bilim bizim için sadece bir ilgi alanı değil, aynı zamanda özel çalışma sahası. MAA’nın 20 Mayıs 2021’de Güney Kore'nin Seul kentinde robotlar eşliğinde temel atma töreni gerçekleşen ‘Seul Robot ve Yapay Zeka Müzesi’ projesi yenilikçi bir şekilde toplum genelinde mimarlık, bilim ve teknolojinin geleceğinde robotları ve yapay zekayı tezahür ettirmek için katalitik bir rolü sembolize edecek. 4. Endüstri Devrimi için Kore'nin bir sembolü olacak bu yapının inşaat sürecinin 2023 yaz aylarında tamamlanması ve kullanıma açılmasını planlandıkları duyuruldu.

Mimar olarak bununla ilgilenmemizin en önemli unsurlarından biri robotların mimari tasarım ve yapım süreçlerinde gitgide daha önemli roller almaları. Bir robot, bir evi inşa edebiliyor artık. Daha sistematik ve güvenli bir iş ortamı sağlıyorlar. Süreci hızlandırmakla kalmayıp aynı zamanda yapay zeka ile birlikte tasarım süreçlerinde de aktörleşebilecekleri bir gelecek bizleri bekliyor.

Bu bağlamda yakın gelecekte teknolojik gelişmelerde sürecin esiri olmak yerine ‘doğa-teknoloji-insan’ arasındaki diyalogda mimarlığın ve mimarın değişen rolünde sistemi yön gösterici olarak kullanabilenlerden olunabilmesini önemsiyoruz.

Özellikle yurt dışındaki projeler için yoğun bir yarışma başvurusu söz konusu. Yarışma süreçlerini nasıl değerlendiriyorsun?

Yarışma süreçlerinde kimi zaman yarışmacı koltuğunda kimi zamn ise jüri koltuğunda yer almış bir mimar olarak, ulusal ve uluslararası açık, iki aşamalı, ön seçmeli ve davetli yarışma gibi çeşitli tiplerde yarışmaların düzenlenmesini önemsiyorum.

Yarışma sonucu elde edilen projeler ile aslında tekdüze ticari yaklaşım ile iş yapmanın önüne geçilerek, fikri üretkenliğe olanak sağlanıyor. Bu sayede kent ölçeğinde veya mimari yapı ölçeğinde ‘tipleşmiş’ projelendirmenin yerini, yenilikçi ve vizyoner, yeni bir söylem, yeni bir bakış açısı veya yeni bir üretim metodu ortaya koyan, toplumsal ve kültürel kalkınmayı ön planda tutan yaklaşımlar ve tartışma ortamları doğuyor.

Uluslararası yarışmalar aslen hep vardı. Son yıllarda belki de mimarlar baktıkları pencereyi değiştirdiler ve bulundukları yerden dünyaya seslenebileceklerini fark ettiler.

Yine bir yarışma sonucunda gerçekleşen ve şu anda inşası devam eden Seoul Robot and AI Museum projesinden ve tasarım yaklaşımından bahseder misin?

MAA’da Seul Robot ve Yapay Zeka Müzesi (RAIM) hikayesi bundan 2 yıl öncesine dayanıyor. Seul Büyükşehir Yönetimi’nin açtığı uluslararası mimari yarışmada MAA tasarımı projenin 2019 yılı başında birinci seçilmesiyle projenin hikayesi başladı. 20 Mayıs 2021’de Güney Kore'nin Seul kentinde robotlar eşliğinde temel atma töreni gerçekleşti.

RAIM’ın Seul’un kuzeydoğusunda Changdong Sanggye bölgesinde bir bilim ve kültür müzesi olarak 4. endüstri devrimi için bir üs görevi görecek. Yakındaki üniversitelerin, araştırma enstitülerinin, kurumların ve vatandaşların araştırmacılarını birbirine bağlayan bir bilim ve kültür ağı olarak bölgeye ilham vermesi bekleniyor.

Bilim, teknoloji ve inovasyonun toplum genelinde ilerlemesi ve desteklenmesinde önemli bir rol oynayacak olan müze için MAA’nın yarışmayı kazanan projesi ile geliştirdiği tasarım, robotları ve yeni teknolojiyi sergilemenin yanında, tasarım sürecinden üretim ve inşa sürecine kadar robotik teknolojiler kullanılarak ilerleyecek. Başka bir deyişle, RAIM ilk sergisini akıllı tasarım ve akıllı inşa etme metodolojileri ile başlatacak.

Doğadan öğrendiğimizi teknolojiyi kullanarak mimari yapılara uygulayan bir ekip olarak robotik bilim bizim için sadece özel ilgi alanı değil, aynı zamanda özel çalışma sahası. Mimar olarak bununla ilgilenmemizin en önemli unsurlarından biri robotların mimarı tasarım ve yapım süreçlerinde gitgide daha önemli roller almaları. Bir robot, bir evi inşa edebiliyor artık. Daha sistematik ve güvenli bir iş ortamı sağlıyorlar. Süreci hızlandırmakla kalmayıp aynı zamanda yapay zekâ ile birlikte tasarım süreçlerinde de aktörleşebilecekleri bir gelecek bizleri bekliyor.

Ayrıca, yakındaki girişimcilik ve kültürel tesislerle bağlantılı olarak planlanan sergilere, örneğin 'Changdong Aurene' (2020'de tamamlandı), 'Seul Fotoğraf Müzesi' (2023'te tamamlanacak) ve ‘Start-Up ve Kültürel Endüstri Kompleksi' (2023'te tamamlanacak) Festivallere ve forumlara ev sahipliği yapması planlanıyor. RAIM Changdong Sanggye bölgesindeki yerel ekonominin ve kültürel ağın yeniden canlandırılmasında da merkezi bir rol oynayacak.

RAIM, yenilikçi bir şekilde toplum genelinde mimarlık, bilim ve teknolojinin geleceğinde Robotları ve Yapay Zekayı tezahür ettirmek için katalitik bir rolü sembolize edecek. 4. Endüstri Devrimi için Kore'nin bir sembolü olacak. Seul Büyükşehir Yönetimi, 2023 yaz aylarında inşaat sürecinin tamamlanması ve kullanıma açılmasını planlıyor.

Pandemi dönemi yaşam şeklimizin, tercihlerimizin ve üretim-tüketim alışkanlıklarımızın sebep olduklarıyla, bugün ve yakın gelecekle ilgili hepimize pek çok şeyi yeniden düşündürdü. Bir mimar olarak sen neler düşündün bu dönemde?

Önümüzdeki dönemde ‘kent’ üzerine düşünürken nasıl bir arada yaşayabileceğimiz sorusu önem taşıyor. Üretilecek çözümlerde öncelikle sistem düşüncesi üzerinden artık mevcut sosyal sistem ve ekonomik düzenin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Pandemi aracılığı ile insan hayatını kurtarmak için küresel olarak bir araya geldik ve hep birlikte bir süreliğine tüm dünya ekonomisini durdurduk. Bu sadece pandeminin getirdiği bir sağlık krizi olarak adlandırılamaz.  Bu bir sistem krizi. Bugünün obez sistemlerinin yarattığı bir kriz. Pandemi tüm insanlığa adeta bir sağlık gözlüğü taktı. Doğanın, soluduğumuz havanın önemini hatırladık. Kısa sürede güçlü bir bağ kurduğumuz bu sağlık gözlüğü ile ailelerimizi, sosyal çevremizi, toplumları, ülkeleri ve dünyayı hijyen, doğa, çevre, iklim gibi yeni duyarlılıklar üzerinden algılamaya ve sınıflandırmaya başladık. Bu da tabi ki özünde toplumsal insan davranışlarını kökünden değiştirmeye olanak sağladı.

Pandemi tamamen geçse bile içimize aşılanan korku kalıcı. Tercihlerimizin ve değer yargılarımızın önem sıralaması geçtiğimiz bir yıl içerisinde değişti bile. Hep birlikte insan faktörü üzerinden küresel bir yeni farkındalık filizlendirdik.

Kentlerimizdeki yoğunluğu azaltacak ve sosyal sürdürebilirliği sağlayacak, topluma doğayı ve ihtiyaç duyduğu kamusal alanları geri verebilecek yeni sosyal sistem tasarımları geliştirilmeli. Bu bağlamda sosyal teknolojik değişim önem taşıyor. Haraketlilik farklılaştı, hem dijital hem de fiziksel koşullarda yeni uzak algısı gelişmeye başladı. Dijital haraketlilik ile dünyaya seslenirken, fiziksel haraketlilikte yerelin önemi öne çıktı.

Kentlerdeki fiziksel hareketliliği en aza indiren sistemler kurgularken bireysel değil kolektif olunması, makro çözümler yerine mikro-komuniteler ve mikro-ekonomiler yaratabilen, hıjyen, doğa, çevre, iklim gibi yeni duyarlılıkları merkezinde toplayan, esnek dağınık ağ sistemi tasarımlarına ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.

Sence çevre krizi ve ilişkili konuları dikkate alarak hızlı harekete geçmemiz gereken en öncelikli konular nedir? Özellikle mesleki açıdan değerlendirdiğinde...?

Artık herhangi bir eylemin ticari olarak ne kazandıracağı değil, bu eylemin gerçek hayattan ve doğadan neyi alıp götüreceği sorulacak. Bu, insanlara, mekânlara, sokaklara, kentlere, ülkelere ve dünyaya yansıyacak.  Sevgili köşe yazarı Verda Özer’in de dediği gibi ‘’Bana ne kadar karbon saldığını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.’’

Dünyayı, insanı, doğayı bir bütün olarak incelemeli, her şeyin tek bir enerji kaynağına bağlı olduğunu her fırsatta hatırlatmalı. Hızla değişen iklimsel çevre sorunları için arayacağımız cevaplarda bu konular çok önemli. Teknolojiyi, başta mimari olmak üzere tüm disiplinlerde, asıl doğanın ve buna bağlı olarak da insanlığın sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik kullanmalı. Mimari alanda belki de şu an kullanılmayan öyle malzemeler tasarlanmalı ve üretilmeli ki doğanın kaynaklarını daha tasarruflu ve akıllı bir şekilde kullanmaya başlayabilelim. Bunun için geleceğin yaşamları tasarlanmalı ve sonrasında yapılı çevrelerde gerekli projeler geliştirilmeli.

Bu sayede insanlığın sürdürülebilirliğinden, sürdürülebilir farkındalıklardan ve iyi mimarlıktan söz edebilelim...

Bahar Turkay

#MelikeAltınışıkArchitects #AIMuseum #ÇamlıcaTelevizyonveRadyoKulesi #Röportaj


Sayfanın Başına Dön