KONSEPTİN NİHAYETİ: BERNARD TSCHUMİ
KONSEPTİN NİHAYETİ: BERNARD TSCHUMİ

KONSEPTİN NİHAYETİ: BERNARD TSCHUMİ

MİMARİ   18.10.2020

Konser yapıları, müzeler, parklar ve köprüler... Bernard Tschumi’nin portfolyosu ağırlıklı olarak bu gibi kamusal mekanlarla dolup taşıyor. 1982’de, bundan ta 32 sene önce kazandığı Parc de la Villette yarışmasıyla adını duyuran Tschumi ile mimarlığa bakışından yeni teknolojilere yaklaşımına, mimarın pozisyonundan ses getiren Akropolis Müzesi’ne dek uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik. 

Birçok mimar için -son 50 yıldır özellikle- malzeme, yalnızca bir bitiş elemanıdır. Sizse mimarlığın “konseptin malzemeye dönüşmesi” olduğunu söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

Kısaca söylemem gerekirse eğer, ahşaptan bir ev inşa edeceğimi düşünelim; bu ev, betondan, tuğladan ya da camdan bir evden yalnızca farklı algılandığı ya da deneyimlendiği için farklı olmakla yetinmemeli, aynı zamanda kavramsal olarak da farklı olmalı. bunun ispatı niteliğinde iki büyük oditoryum tasarladık, bu ikisinin programı ve yerleşimi neredeyse tıpatıp aynıydı, biri çelik ve betondan rouen’deki, diğeri de ahşap ve polikarbondan limoges’daki oditoryumlar. bunlar, birbirinden çok farklı iki yapı.

Projelerinizi belirleyen ana etken, onlara özel ortaya koyduğunuz konseptler. Bu konseptlerin kullanıcılar tarafından kolaylıkla anlaşılmasını istiyor musunuz?

Hem evet, hem de hayır. konseptin özel olarak belirgin olması gerekmez. örneğin Paris’teki Parc de la Villette’te ziyaretçiler birbirinden bağımsız üç sistemin (noktalar, çizgiler ve yüzeyler) soyut bir şekilde üst üste getirilmesiyle mekanın meydana geldiğini biliyor olamazlar ama yine de parkı kullanırlar.

Mimarlığınızın Situationist International’dan etkilendiğini biliyoruz. Olaya ve programlanmamış mekanlara olan vurgunuz sitüasyonist metinlerdeki herkesin kendi ortamını kolektif olarak yeniden yaratabileceği fikrini anımsatıyor. Buna katılıyor musunuz?

Evet. situationist international’ın kent ve mimarlık üzerine geliştirdiği kavramların bugün hala geçerli olduğunu düşünüyorum. bazı diyagramları bize hala çok şey söylüyor.

Sizce mimarlık ile politika arasındaki ilişki güçleniyor mu yoksa zayıflıyor mu?

Bu ikisi arasındaki ilişki her zaman için çok kuvvetli olageldi. ama bugün kimse bunun hakkında konuşmuyor. bir çeşit gizli bir sessizlik anlaşması var ortalıkta. sözde ikonik kule bloklar her yerde durmadan inşa edilirken çok az insan böylesi yerlerin sosyal ve politik etkilerini sorguluyor.

Reddettiğiniz proje oldu mu hiç?

Evet, bu epey sıklıkla oluyor. asla girmeyeceğimiz bazı yarışmalar da oluyor.

Mimarın konumu, verili durumda en karlı yatırımı tasarlamaya doğru evrildi. Serbest piyasa ekonomisinin mimarlığı nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Piyasa ekonomisi her zaman vardı, bugün de var. herkes gibi mimarların da kamu yararı ile bireysel çıkarlar arasındaki doğru dengeyi bulması gerekiyor.

Yarışmalar ofisinizin kuruluşundan beri başlıca iş alma biçimlerinden biri olageldi. Yarışmaların mimarlık ortamına ve sizin işlerinize nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?

Yarışmalar mimarlık için hem gerekli hem de iyi bir yöntem. mimarları erken safhalarda konseptlerini netleştirmeleri için zorluyor. davetli yarışmaların varlığı kadar açık ve anonim olanların da varlığı -özellikle genç mimarların cesaretlendirilmesi için- çok önemli. tıpkı Parc de la Villette yarışmasının ilk aşamasında olduğu gibi... ancak ikinci aşamada her bir mimara projelerini bizzat kendileri sunabilmeleri için fırsat verilmesi gerekiyor. ne yazık ki, çok sayıda yarışma kötü organize ediliyor ve hatta bazen olmaları gerektiği kadar dürüstlükle yönetilmiyor.

Çalışmalarınıza dair aldığınız en iyi iltifat neydi?

Bir yarışmada bir işverenim bana şöyle demişti: “rakibinde mimarlık var ama konsept yok. sendeyse mimarlık yok ama konsept var.”

Proje tasarım süreçleri yeni çizim teknolojileri sayesinde oldukça kısaldı. Bu hızlı mimari üretimle nasıl başa çıkıyorsunuz?

Bu tamamen projeden projeye değişiyor. bazı tekil problemler oluyor, ki onları çözmek belirli formüllere dayalı, mesela bir olasılıklar kataloğunuz olduğunu biliyorsunuz ve içlerinden birini seçerek sorunu ortadan kaldırıyorsunuz. ama bazen de karşınıza çok karmaşık problemler çıkabiliyor, o zaman da uygun bir konsept oluşturmak adına o sorunu çözmek için aylarınızı gözden geçirmeniz gerekebiliyor.

Sadece çizim teknolojileri değil, mobil teknolojiler de çok hızlı gelişiyor ve ikincisi mekan algımızı oldukça değiştiriyor. Sizce mimarlık ortamı bunun farkında mı yoksa bunu yok mu sayıyor?

Bunu bir örnekle açıklayayım. bir zamanlar mimarlık ve kentler toprak üzerinde yer alan toplumun bir yansımasıydı. nasıl göründüğüne bakarak feodal bir kenti demokratik bir kentten ayırt edebilirdiniz. bugünse GPs ve Facebook ve twitter gibi sosyal ağlar nedeniyle yeni bir iletişim biçimi ortaya çıktı. ama bu, henüz mimarların düşünce yapılarına girebilmiş değil.

Venedik Mimarlık Bienali’nde Rem Koolhaas, modernizm boyunca ulusal mimarlıkların izini sürmeyi amaçladı. Sizse kariyerinizin başlangıcından beri uluslararası bir düzeyde çalıştınız. Bugün ulusal mimarlıklar konusunun bereketli bir tartışma alanı açtığını düşünüyor musunuz?

Ben “ulusal” kelimesini kullanmayı sevmiyorum, açıkçası. Onun yerine “kültürel” demeyi ya da mimarlığı iklimsel farklılıklar, topoğrafyanın koşulları ya da gerekli yoğunluk gibi kavramlarla ilişkilendirmeyi tercih ederim.

Venedik Bienali’ni nasıl buldunuz?

En iyi tarifle kışkırtıcı bulduğumu söyleyebilirim. ama hislerim beni yanıltmıyorsa birçok izleyici bienalin birtakım sorulara yanıt verdiğini düşünüyordu, oysa ki sergi, eleştirel sorular üretiyor bence.

Atina’daki Akropolis Müzesi’ni tasarlarken Parthenon Mermerleri’nin British Museum’dan Yunanistan’a iade edileceğini öngörmüştünüz. Ama bu henüz gerçekleşmedi, mermerler olmaksızın yapının yarım kaldığını düşünüyor musunuz?

Mimari olarak akropolis müzesi’nin işlevini çok iyi yerine getirdiğini düşünüyorum. ama kültürel ve sosyal olarak aklımızdan çıkarmamamız gereken şöyle de bir gerçek var: Parthenon mermerleri tek bir sanat eseri ve onu dünyanın farklı noktalarında parça parça sergilemek tam bir saçmalık. 

XOXO The Mag izniyle yayınlanmıştır. 

Tarih/Sayı: XOXO The Mag Sonbahar/Kış 2014-2015

 

#BernardTschumi #mimarlık #röportaj #ParcdelaVillette


Sayfanın Başına Dön