MONTAGNE DU PARC: BANKACILIKTA DUYARLI MİMARİ

Pasif bir yapı olarak tasarlanan Montagne du Parc, Baumschlager Eberle Architekten, Styfhals Architecten ve Jaspers-Eyers Architects mimarlık ofisleri ve Eiffage inşaat firması işbirliğinde Brüksel'de geliştirildi.

BNP Paribas Fortis’in genel merkezi olarak ortaya çıkan tasarım, çevresel ve toplumsal sürdürülebilirlik etrafında şekillenerek şehir içinde duyarlı bir yaklaşım sergiliyor.

Sürdürülebilirlik, tasarım ve mimari alanlarla birlikte birbirinden farklı pek çok sektörde önem kazanmakta. Bugün, global kurumların birçoğu farklı yöntemlerle sürdürülebilirliği bünyesine entegre ediyor. Çevreye karşı alınan sorumlulukla birlikte giderek artan sürdürülebilir adımlar, uzun vadeli değerleri gözetiyor. Bankacılık sektörü de bu bağlamda çevresel ve toplumsal sürdürülebilirlik etrafında kendini yeniden şekillendiriyor.

Sürdürülebilir değerler etrafında kendini yenileyen global bankacılık firması BNP Paribas, Brüksel’de bulunan yeni genel merkeziyle çevreye ve topluma duyarlı bir karakter çiziyor.

Baumschlager Eberle Architekten, Styfhals Architecten ve Jaspers-Eyers Architects mimarlık ofisleri ve Eiffage inşaat firması işbirliğinde geliştirilen Montagne du Parc yapısı, Brüksel, Warandeberg’de konumlanıyor.  BNP Paribas Fortis’in genel merkezi olarak tasarlanan yapı, 1991’den beri verilen Cannes MIPIM Ödülleri’nde ‘’En İyi Ofis ve İş Geliştirme’’ kategorisinde birincilik ödülü kazandı.

Bulunduğu bölgedeki bina yüksekliklerine uyumlu bir şekilde tasarlanan yapıda yer üzerinde 9, yer altında 5 olmak üzere 14 kat bulunuyor. Montagne du Parc, 100.000 metrekarelik bir alana ve 4.100 iş mekanına sahip. Yapıda, oditoryum, konferans merkezi, araç, bisiklet ve motosiklet kapasiteli yer altı otoparkı ve bir alışveriş merkezi bulunuyor.

Tamamen sürdürülebilir bir yaklaşımla inşa edilen yapı, daha önce bulunduğu bölgede yer alan eski binanın değerlendirilebilir parametrelerinden faydalanarak oluşuyor. Yıkılan eski binanın temelleri korunuyor ve o temeller üzerine inşa ediliyor. Malzeme seçiminde geri dönüştürülmüş malzemeler ve var olan malzemelerin yeniden kullanılması tercih ediliyor. Var olan bodrum alanının bir kısmı Mevsimsel Termal Enerji Depolaması (STES) olarak kullanılıyor. Yapının altında yaklaşık 14.000 metreküpten fazla bulunan su miktarı yapı için enerji kaynağı oluşturuyor. Yaz aylarında suda depolanan ısı, kışın fosil yakıt kullanımına gerek görmeden değerlendiriliyor. Bina, bulundurduğu fotovoltaik panellerle birlikte bölgenin çeşitli alanlarından görülebilen 5.500 metrekarelik bir yeşil çatıya sahip.

Yapının dalgalı formu, çevresiyle organik bir şekilde bağlantı kurmasına atıfta bulunuyor. Aynı zamanda birbirinden farklı 300 sütundan oluşan bir dış iskelet ile destekleniyor. Sütunlar, çoğunluğu beyaz biri yeşil olmak üzere mimari betondan oluşuyor. Yeşil renk, yapıya yaşam ve derinlik katıyor ve sütunlardaki kesiklerin cephedeki dinamik desenleriyle pekiştiriliyor.

Yayalar ve bisikletliler için yapıya entegre edilen kamu asansörü, şehir ile yapı arasındaki çizgiyi soyutlaştırarak yapıyı şehre bağlıyor.

Yapının birçok yerinde tüm ofis alanlarına ve avlulara erişim sağlayan Atrium’a açılan girişler var. Atrium, dört kattan oluşan bir alan ve yapı için birleştirici bir role sahip. Yemek mekanları ve zemin kattaki ticari alanlar sokaktaki şehir yaşamı ve içerideki dinamikler arasında bir iletişim yaratıyor.

İçeride bulunan yenilikçi mekanlar, insanları birbirleriyle ve çevreyle tanışmaya ve etkileşime girmeye davet ederken; mekanların esnek ve modüler olması, kullanıcıların değişen ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenmeye olanak tanıyor.

Pasif bir bina olarak tasarlanan yapının avlularında ve çevresinde 1.400 metrekareden fazla yeşil alan doğayı içeriye taşıyor. Olumlu mimarisiyle dikkat çeken yapı kullanıcılar için konforlu ve çevreye duyarlı bir deneyim yaratıyor.