SANATI MİMARİ DENEYİMLE BİRLEŞTİREN SERGİLER SEÇKİSİ

Geçmişten beri birçok mimarın ve mimari yapının, sanatçı ve sanat olarak anıldığını gözlemliyoruz. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda sanat, mimarlık ve tasarım farklı disiplinler gibi gözükse de, birbirini besliyor ve beraber düşünüldüklerinde daha zengin bir deneyim sunuyorlar. Sanatı, mimari deneyimle birleştirmek hem tasarımcılar hem de toplum için ufuk açıcı bir bakış yaratıyor.

Farklı disiplinlerin kolektif bir şekilde ilerlemesi sonucu yaratılan vizyon, çevre ve toplum için işaret edilen noktaları farklı bağlamlarda geliştiriyor.

Bu doğrultuda sanatın, mimari deneyimle harmanlandığı sergilerden oluşan bir seçkiyi sizlerle paylaşıyoruz.

Daniel Arsham: “Le Modulor Basketball” - MAMO, Marsilya, Fransa

Arkelojik kalıntılara atıfta bulunan eserleriyle bilinen sanatçı Daniel Arsham, çağdaş nesnelerin ve mimarinin fosilleşmiş versiyonlarını sunuyor. Birçok farklı mekanda ve farklı konseptte sergiler düzenleyen sanatçı, son sergisinde basketbolu, sanatı ve en büyük ilham kaynakları arasında olan Le Corbusier’i, 1945 yılında Corbusier tarafından tasarlanan Marsilya apartmanı La Citè Radieuse’da konumlanan MAMO’da bir araya getiriyor.

MAMO, 2013 yılında tasarımcı Ora Ito tarafından geliştirilen bir açık hava sanat merkezi. Daha önce Alex Israel, Daniel Buren ve Felice Varni’nin işlerine ev sahipliği yapan mekan, Daniel Arsham’ın Galerie Perrotin ile yarattığı Le Modulor du Basketball sergisini sunuyor. Sanat, mimari ve performans arasındaki çizgileri soyutlaştıran Arsham, bu sergisinde eski bir spor salonunu basketbol sahasına dönüştürüyor. Bu dönüşüm tasarımında Corbusier’in Open Hand Anıt’ından ilhamla basketbol potası tasarlıyor ve kullandığı kırmızı, sarı ve mavi renklerle sanatçı mimarın Unity d'Habitation'ın renklerine ve Modulor'un oranlarına atıfta bulunuyor. Spor, tarih ve mimari temaları harmanladığı bu sergide bronz ve aşınmış eserleriyle de geleceğe dikkat çekiyor.

Antony Gormley: “GROUND” - Voorlinden Müzesi, Wassenaar, Hollanda

Sanata her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğunu savunan Antony Gormley, Hollanda Voorlinden Müzesi’ndeki retrospektif sergisinde insan vücudu ve mekan arasındaki ilişkiyi sorguluyor. Sanatçının 1975 yılında, havada asılı duran ahşap bir kapı olarak tasarladığı Open Door heykelinden, son dönemde tasarladığı enstalasyonlarına kadar, kariyeri boyunca yapmış olduğu işlerden bir seçki sunuyor. Sanatçı, insan vücudunun farklı duruşlarını ve tavırlarını işlediği eserleriyle dijital kübizm akımına öncülük ediyor.

Sergide aynı zamanda, Hollandalı mimarlık ofisi Kraaijvanger Architects’in tasarladığı Voorlinden Müzesi’nin koleksiyonundan parçalar da yer alıyor. Müzenin koleksiyonunda yer alan işlerin başında Gormley’in insan formundaki Passage adlı karanlık tüneli ve ziyaretçilere 3 boyutlu bir çizim içinde durma imkanı tanıyan Breathing Room eseri yer alıyor.

Jean-Michel Othoniel: “The dream of water” - Postman Cheval’s Ideal Palace, Hauterives – Drôme, Fransa

Fransız sanatçı Jean-Michel Othoniel, cam üfleme zaanati ile yarattığı eserleriyle öne çıkıyor. Camı kavramsal bir sanat nesnesi olarak işleyip toplumsal noktalara değinerek başladığı süreç, zaman içinde tarih, mekan gibi farklı alanlarla etkileşime giren sanat eserleri ve enstelasyonlara dönüşüyor. Fransız sanatçının, Katar Ulusal Müzesi’nde konumlanan, Jean Nouvel’in mimarisinden ilhamla yarattığı çeşme heykelleri, Château de Versailles için tasarladığı yaldızlı heykelleri gibi birçok farklı bağlamda eserleri bulunuyor.

Postman Cheval’in gezilerinde dağıttığı kartpostallardan, resimli dergilerden ve doğadan ilham alarak inşa ettiği Ideal Palace, taş, çakıl gibi malzemelerden oluşarak peri masallarına atıfta bulunuyor. Pablo Picasso ve Niki de Saint Phalle gibi sanatçılara ilham kaynağı olan ikonik yapı, Othoniel ile günümüz çağdaş sanatına ev sahipliği yapıyor.

Othoniel, cam toplar, tuğlalar ve vitray pencerelerin, su ve ışık yardımıyla sarayın cephesi, kemerleri ve mağaralarıyla etkileşime girdiği biz dizi eser tasarladı. Yapısıyla dikkat çeken mimariyle bir araya gelen renkli enstelasyon tasarımı ziyaretçiler için ruhani bir deneyim yaratıyor.

Rashid Johnson: “Sodade” - Hauser & Wirth, Minorka, İspanya

2001 yılında Studio Museum’daki ‘’Freestyle’’ sergisindeki işleriyle adını duyuran Rashid Johnson, sergi kapsamında küratör Thelma Golden’ın ‘’siyah öncesi’’ kültürünün en fazla benimseyen sanatçılardan biriydi. Zaman içinde Johnson’ın multimedya çalışmaları evrilerek, gündelik hayat nesnelerini kapsayan ve sanatçının deneyimlerini ifade etmenin farklı keşifleri olarak gelişti. Multidisipliner pratiğiyle heykel, resim, çizim, film yapımı gibi yaratıcılığı merkezine alan farklı bağlamlarda eserler yaratmayı sürdürüyor.

‘Sodade’ sergisi, Hauser & Wirth Menorca’da 18.yüzyıldan kalma bir deniz hastanesinin yeniden tasarlanmış ek binalarında ziyaretçiyle buluşuyor. Sanatçı, İspanya’daki bu kişisel sergisinde yaşadığımız zamandan bahsederken, özlem ve yerinden edilmenin kolektif ve tarihsel ifadelerini ikonografi tekniğiyle keşfediyor.

Anxious Men ve Seascapes serilerindeki tablo ve heykeller serginin iki ana yapıtı. Seascapes’de insanlığın deniz, kara ve su ile ilişkisini ve bunların kaçış için yarattığı fırsatları araştırıyor. Anxious Men ise Jonhson’ın kişisel kaygısının ve kolektif kaygımızı işliyor.

Manitoga Dragon Rock yapısında Formafantasma: Designing Nature - Manitoga/The Russel Wright Tasarım Merkezi, Garrison, New York

Tasarımcı Russel Wright’ın Manitoga’daki ejderha kayası olarak bilinen taş evi, heykel niteliği taşıyan kaya şöminesi, taştan oluşan zeminleri ve bitkiyle kaplanmış çatılarıyla bölgenin doğası ve manzarası ile bütünleşiyor. 'Ejderha Kayası' olarak bilinen yapı, Hudson Vadisi'nin pastoral bağlamında yer alan modernist mimarinin ikonik bir örneği olarak kendisini sürdürüyor.

Formafantasma kurucuları Andrea Trimarchi ve Simone Farresin, buradaki sergisinde yarattıkları enstalasyonlarla tasarım ve doğal dünya arasındaki karmaşık ilişkiyi keşfediyor. İkili, tasarladıkları gündelik objeler ve eserlerle çağdaş sanatla Wrigh’ın modernist vizyonunu harmanlıyor.

“Gaetano Pesce: My Dear Mountains” -  Aspen Sanat Müzesi, Aspen, Colorado

Avangard akımının önde gelen mimar ve tasarımcılarından Gaetano Pesce, deneysel malzeme çalışmalarıyla zamansız eserler ortaya çıkarıyor. Projelerinde genellikle poliüretan kullanan sanatçının 1969’da tasarladığı ikonik Up Koltuğu bu bağlamda günümüzde hala en çok bilinen mobilyalar arasında.

Aspen Sanat Müzesi’ndeki sergisi iki bölümden oluşuyor; 1.si 1968-2022 yılları arasında yarattığı resimler, mobilyalar ve heykelleri kapsıyor. 2.si ise müzenin cephesini çevreleyen kırsal alana özgü yarattığı yerleştirmeden oluşuyor. Pesce, Aspen’in içinde bulunduğu doğal çevreyi, dağlarla tanımlanmış bir dünya olarak yorumluyor.