TAKİP TEKNOLOJİLERİ KENT MİMARİSİNİ NASIL ETKİLİYOR?
TAKİP TEKNOLOJİLERİ KENT MİMARİSİNİ NASIL ETKİLİYOR?
TAKİP TEKNOLOJİLERİ KENT MİMARİSİNİ NASIL ETKİLİYOR?
TAKİP TEKNOLOJİLERİ KENT MİMARİSİNİ NASIL ETKİLİYOR?
TAKİP TEKNOLOJİLERİ KENT MİMARİSİNİ NASIL ETKİLİYOR?
TAKİP TEKNOLOJİLERİ KENT MİMARİSİNİ NASIL ETKİLİYOR?
TAKİP TEKNOLOJİLERİ KENT MİMARİSİNİ NASIL ETKİLİYOR?
TAKİP TEKNOLOJİLERİ KENT MİMARİSİNİ NASIL ETKİLİYOR?

TAKİP TEKNOLOJİLERİ KENT MİMARİSİNİ NASIL ETKİLİYOR?

MİMARİ   1.10.2020

Hem dijital dünyada hem de yaşadığımız kentlerde takip altındayız. Gözleme ve takip teknolojileri gittikçe gelişiyor. Bunun arka planında toplanan veri ise uzun süredir önemli bir tartışma konusu. Takip teknolojileri kent planlamasının gündemine ve ‘akıllı kent’ ajandasına çoktan girdi. Küresel pandemi krizi ve önümüzdeki yıllarda alınması gereken önlemler ise konuyu başka bir boyuta taşıyor. Bu konuda araştırmalar yürüten Yelta Köm ile bu teknolojiler, üzerimizdeki ve yaşam alanlarındaki etkisi üzerine konuştuk.

Bu takip ve kontrol meselesi nereden çıktı? Hakkımızda ne gibi veriler toplanıyor? Bunlar neye yarıyor, yarayacak? 

Takip ve kontrol aslında çok yeni ortaya çıkan bir mesele değil, otoriter yönetimler daima bir şekilde istediklerini takip ediyordu. Ama bugün bu kolaylaştı. Eskiden daha çok devletlerin istihbarat birimlerinin topladığı bilgiler, bugün hepimizin kendi isteğiyle paylaştığı verilere dönüştü. Verilerimizi özel şirketlerle, onların ticari amaçları için kolayca paylaşır olduk.  

Hepimizin bildiği gibi, Silikon Vadisi’ndeki şirketlerin motivasyonları sadece veriyi takip etmek değil, aynı zamanda manipüle etmek oldu.  Çoğu kişi toplanan verilerin zaten ‘big data’ içinde olduğunu, yani özel olarak kimsenin sizin tam verinize ulaşamadığını söylese de, bu pek çok durumda böyle değil. Spesifik olarak sizin verinizi bilmese de, ‘big data’ içinden toplumsal çıkarımlar, yönlendirmeler yapmak mümkün.

Veri bugün hiç olmadığı kadar önemli ve gelişen teknolojiyle verinin işlenmesi, manipüle edilmesi çok olası. Dijitalleşen hayatlar içinde güvenlik kameralarından, parmak izlerine, yüz tanıma teknolojilerinden, önümüze çıkan reklamlara kadar bir gözetim altındayız. Kişisel verilerimizi paylaşırken dikkat etmemiz bundan kaynaklanıyor.

Gözetleme sistemlerinin kent hayatını nasıl değiştirdiğini, bunların mimariyi ve geleceğin kent algısını nasıl etkilediğini araştırıyorsun. Araştırmaların sonucu nasıl bir sonuca ulaştın bu sorularla ilgili? Bu sistemler kent hayatını nasıl değiştiriyor gerçekten?

Benim bu konuyla ilgilenmem doğrudan gözetleme sistemleri ile başlamadı aslında. Berlin’de yaşadığımız apartmanın Google Sokak Görüntüsü’nde bulanık olduğunu gördüm. Almanya’da Google sokakları belgelemeye başladığında konu olan piksellenme hakkı ile ilgili, bu yeni kent imgelerine bakarken aklımdan geçen gelecekte tüm şehir piksellenirse nasıl gözükeceğiydi.
Bugün hepimiz şehri elimizdeki telefonlardan algılıyoruz. Şehri izleyenler olarak baktığımız aygıtı değiştirdiğimizde şehrin imgesi de onunla beraber değişiyor. Bununla beraber elimizdeki bu aygıtlar bahsettiğim manipülatif teknolojilerin etkisi altındalar. Piksellenme hakkı aslında, kamusal alandaki bilginin ticari amaçlarla kullanılmasına karşı yaşayanlar tarafından ortaya konulan bir karşı çıkış, bir direniş göstergesi.

Bununla beraber bir diğer konu ise, akıllı şehirler. Günümüzde akıllı şehirler her ne kadar hayatımızı kolaylaştıracak bir tema olarak karşımıza çıksa da, aslında kentleri iyice tüketilecek ürünlere çeviriyor. David Harvey’in dediği gibi, “kapitalizmin mekansal örgütlenmesi daha da güçlü şekilde güçleniyor bu yeni teknolojilerle”. Girişimci odaklı gelişen kent politikalarının kurduğu rekabetçi ortam, bize iyi hayatlar sunuyormuş gibi yaparken, şehirleri tüketim nesnesi, bizi de yeni müşteriler haline getiriyor. Günümüzün sermayesinin de verilerimizde olduğunu göz önünde bulundurunca akıllı dediğimiz kenti, neoliberal kentin dijital hâli olarak okumak mümkün.

Araştırmalarından hareketle, senin geleceğin kentleri konusundaki öngörün ne? Neye benzeyecek kentler?

Ben geleceğin kentlerinin fiziksel olarak büyük değişimler yaşamasa da, sanal imgelerinin,  aklımızda kalanın değişeceğini düşünüyorum. İmgelerimiz değişiyor. Bugün telefonlar, yarın belki artırılmış gerçeklik gözlükleri hem bir ara filtre olacak ve bu yorumlamayla artan katmanlar zihnimizde kalan kent imgesini de değiştirecek. Ekranlar ve lensler aracılığıyla algıladığımız dünya, manipülasyona çok açık.

Geleceğin kentlerinin mekansal organizasyonlarının da farklı olacağını düşünüyorum. Özellikle pandemi sonrası hepimizin hayatına giren evden çalışma modelleri, büyük ofis yapılarını bir süre sonra sona erdirebilir. İnternetten alışveriş kent içindeki ticari mekanların gerekliliği azaltıyor. Sosyal mekanlar dijital ortamda var oluyor. Kentlerde büyük atıl alanlar oluşması olası. O nedenle kentleri ileride yeniden tanımlamamız gerekecek.

Akıllı şehir rüyasının  arka planında tamamen bu sistemler ve veri toplama hedefi mi vardı en başından beri? Yoksa iş aslında konforlu ve rahat bir yaşam hayaliyle başlayıp sonradan mı buraya vardı?

İyi bir sistem oluşturmak için veriye ihtiyacınız olduğu kesin. Günün sonunda bu veriyi nasıl dönüştürdüğünüz, ne için kullandığınız önemli. Bugünün sistemleri içinde asıl korkutan işbirliklerinin belirlenmemiş, meselenin yasal olarak güvenceye alınmamış ve sürecin şeffaflıktan yoksun olması. Mesela Çin’de aktif olarak çalışan bir paylaşımlı bisiklet firması, şehrin resmi makamlarıyla verileri paylaşıp ulaşım planlamasını daha iyi hale getireceğini söylüyor. Bu daha başlangıç… Önce bu tip uygulamlarla kullanıcı verilerini analiz edip, bir gün bunları ticari amaçlara döndürüp kullanabilirler. Bisikletle seyahat eden birinin yolunun üzerindeki baz istasyonlarını belirleyip, kişiye özel reklamlar döndürebilirler.

Hepimiz konforlu ve rahat yaşam hayaliyle yaşıyoruz, tam da bu yüzden bu teknolojilere aldanışımız.

İnsanların bir kısmının son yıllarda artan kırsala kaçma isteğinin arkasında tüm bunların da etkisi olabilir mi? Peki kırsalda bu sistemlerden kaçınmak, bir şekilde korunmak mümkün mü?

Bu en sevdiğim konulardan biri. Kırsala kaçmak, kent hayatından uzaklaşmak son yıllarda artan bir mesele. Mimarlık yayınlarını takip edenler bileceği gibi bu tip inziva konutlarının projeleri de gayet popülerleşmiş durumda. O projelere bakarken bazen şunu görüyorum; ormanın içinde çok güzel bir yapı, sakin, her şeyden uzak, ama masanın üzerinde bir ekran var. Bu ekran bazen bir tablet, bazen bir bilgisayar ama dış dünya ile iletişim kuran bir ekran…Pandemi döneminde ‘Ekrandan Ekrana’ adında iki atölye yürüttüm. İlki Herkes İçin Mimarlık’ın Gelecek Atölyeleri kapsamında, ikincisi Nevzat Sayın’ın daveti ile Evin Halleri Atölye serisi kapsamındaydı. Atölyede beraber çalıştığım arkadaşlarımla bu konu üzerine de kafa yorduk ve ‘bu bir mahremiyet meselesi mi?’ diye sorduk. Ama ekranın olduğu ya da çevrimiçi olduğumuz yerde hangi mahremiyetten bahsediyoruz. Paranoyak bir tavır sergilemek istemiyorum ama verilerimiz ticarileştikçe, telefonumuz çektiği sürece bile pazarlama radarlarının içindeyiz çoğunlukla.

Salgın sebebiyle ertelenen geçtiğimiz mayıs ayında Versus Art Project’te açılacak bir sergim vardı, adı “Konum Attım Yalnızlığa”. Çevremizdeki teknolojilerin nasıl kırsalı da dönüştürdüğünü, bizi nasıl çevrelediğini, doğanın ve bedenimiz üzerindeki etkilerini tartıştığım bir sergi olacaktı. O sergi için düşünürken Sicilya’da Etna dağına bir seyahat yapmıştım. Bir yanardağ hikayesinin peşindeyken, oranın tepesinde gördüğüm anten kafamı çok bulandırdı. Nereye giderseniz gidin, bugün dünyayı öyle bir modelleme ve kontrol etme sevdasıyla yanıyorduk ki hepimiz, o dağın tepesindeki bu manzara ile karşılaşabiliyordum.

Tasarım ve mimarlığın bu sistemleri kuvvetlendiren yöndeki çalışmalarıyla, bunlara eleştirel ve sorgulayan bir yönden geliştirdiği yaklaşım arasında nasıl bir tansiyon var sence?

Tansiyonun oluşması için biraz zamana ihtiyacımız var gibi düşünüyorum. Mimarlık ve tasarım alanı yeni teknolojik gelişmelere hızlıca adapte olabiliyor, ama uygulamaya geçerken arkasından getirdiklerini çok rahat göremiyoruz. Bu konulardaki bilinçlenme zamanla meseleyi daha çok açacaktır. Özellikle tasarım alanında üretilen gözetim karşıtı maskeler, çeşitli direniş objeleri var. Ben de geçtiğimiz aylarda bir instagram filtresi yaptım. Pandemi ile çoğalan yüz siperleri acaba dış dünyayı algılayışımızı nasıl değiştirebilir, sokakta yürürken yüz tanıma sistemlerinden bizi nasıl saklayabilir diye yaptığım bir çalışmaydı. Bunun elbette instagram gibi tamamen bu verilere dayalı bir ortamda gerçekleşmesi ikircikli bir durum yaratıyor ama içeriden bir denemeyi de anlamlı buluyorum. Gündelik hayatımızın içine daha çok girdikçe, belki de mimari projelerde de internet çekmeyen, anti-veri odalar göreceğiz.

Üzerine çalıştığın bu proje, benzer konulardaki araştırma ve projeler, Forensic Architecture gibi ekiplerin ürettiği işler düşünüldüğünde tasarım ve mimarlığın düşünce ve üretim pratikleri çok geniş bir perspektiften pek çok alana yönelik olarak işliyor gibi görünüyor. Bu açılımla ilgili ne düşünüyorsun? Sence bu eğilim gittikçe artıyor diyebilir miyiz? Ve eğer öyleyse bunun nedeni ne olabilir? Tasarım ve mimarlığın diğer alanlara göre daha sıradışı ve disiplinler arası düşünme ve uygulama becerisi olmasından olabilir mi?

Bunun öncelikli sebebinin mimarlığın geleneksel anlamda yaşadığı sıkışmadan kaynaklandığını düşünüyorum. Yaygın anlamıyla mimarlık pratiği bir geçiş döneminde, yok olmayacak belki ama alan artık senin de dediğin gibi gün geçtikçe açılıyor. Mimarlığın ürettiği bilginin başka alanlarda nasıl kullanılabileceği üzerine çok fazla proje ve durum çıkıyor. Bu eğilim şüphesiz artıyor, araştırma odaklı farklılaşan mimarlık pratikleri farklı coğrafyalarda ortaya çıkıyor. Bunların hepsinin yanında ise sanatsal araştırma metotlarının çok besleyici olduğunu düşünüyorum, tasarım ve mimarlık alanın sanat metotlarından öğrendiklerinin katkısının olduğunu düşünüyorum.

Sergi ve bienal gibi etkinliklere uzun yıllardır katılan biri olarak, bu tip konular üzerine geliştirilen, farklı disiplinlerin bir arada çalıştığı ve gündelik hayatımız bir parçası olan pek çok konuya sorgular bir bakış açısıyla yaklaşan araştırma odaklı işlerin kamuoyu ile bir şekilde paylaşıldığı bu tip etkinliklerin bir faydası oluyor mudur sence?

Kesinlikle etkisinin çok olduğunu düşünüyorum. Hem yeni üretim alanları, hem de paylaşım ortamları oluşturuyorlar. İlk İstanbul Tasarım Bienali düzenlendiğinde hepimizin heyecanını sen de benim kadar iyi hatırlıyorsundur. Öncesinde Garanti Galeri en net hatırladığım mimarlık sergisi mekanlarındandı. O zamanki programları ile hem şehre hem mimarlığın kültür alanına çok katkısı olmuştu, keza aynı seneler içinde Garanti Platform bugünün ortamının öncülerindendi. 10. İstanbul Bienali sırasında bağımsız mimarlık ve kent araştırmalarına odaklanan kolektif studyoKAHEM ‘in çalışmaları da aklıma gelenlerden.

Tam da bahsettiğim pratiğin sıkışmışlık halinin açılmasında sergilerin ve bienallerin katkısı çok büyük. Mimarlık, tasarım, sanat arasındaki ayrımın da gün geçtikçe zihinsel olarak iyice bulanıklaştı düşünüyorum. Bugünün dünyasında pratikleri kompartmanlara yerleştirme düşüncesinin gittikçe yok olacağına dair bir öngörüm var.

Çalışmalarınla ilgili ne noktadasın? Önünde projeyle ilgili neler var?

Mayıs ayından beri Berlin merkezli Forecast Platform programında Evgeny Morozov’un mentorlüğünde çalışıyorum. “Dissecting Technocapitalism” başlığı altındaki ekip içinde, “Hide And Seek” isimli bir proje yürütüyorum. Bu proje kapsamında, bahsettiğim gözetleme sistemlerinin ve akıllı şehir teknolojilerin kentin sanal ve gerçek imgesini nasıl değiştireceğini araştırıyorum. Berlin’i merkezine alan bir ‘Gözetleme Atlası’ üzerine çalışırken aynı zamanda bir websitesi aracılığı tüm bu araştırmayı çevrimiçi bir sergiye çevirme niyetim var. Özellikle bahsettiğim Google sokak görüntüsü imajları ve yapay zeka algoritmaların yardımıyla nasıl gelecek projeksiyonlarının kurulabileceği üzerine kafa yoruyorum. Kamusal alanda çeşitli müdahalerle ve önümüzdeki bahar ayında faaliyet geçmesini planladığım “Mobil Kentsel Gözetim Bürosu” için çalışıyorum. Ekim ayı sonunda herkese açık dijital bir sunumla tüm projeler sergilenecek, ben de bugünlerde ona hazırlanıyorum.

Röportaj: Bahar Turkay

#takip teknolojileri #takip #kent #kent mimarisi #Yelta Köm


Sayfanın Başına Dön