TOPRAĞA GERİ DÖNÜŞ: TİMUR ERSEN
MİMARİ 23.11.2020
Neredeyse her gün, akla gelmeyecek başka bir malzemenin tasarım ve mimarlığın kullanım alanına girdiği bir dönemde, toprak ilk etapta kulağa sıradan bir malzeme gibi gelse de, mimar Timur Ersen için hayatın en heyecan verici ve tutkulu şeylerinden birisi sıkıştırılmış toprakla çalışmak. Bu tercihinden ötürü aynı zamanda “toprak ustası” olan Ersen’in yaratımları ülke sınırlarını çoktan aştı. Herkesin aklının fezada olduğu bir zamanda, biz Ersen'le toprağa yeniden yakınlaşmayı konuştuk.
Bugünlerde neyle uğraşıyorsun?
Fransa’da yeni mimarlık ofisimi açtım. Bir de Lozan’daki bir sergi için sıkıştırılmış topraktan duvar örmekle ve aynı malzemeden zemin inşa etme denemeleriyle uğraşıyorum.
Tasarım ve mimarlık arzu ve yaratımla mı yoksa ihtiyaçlar ve problem çözmekle mi ilgili?
Her ikisi de… Çünkü tasarım da mimarlık da, güzelliğin ve etiğin peşinde. Ve inşa etmek siyasi bir eylem aslında.
Geçtiğimiz yıl Güney Fransa’ya geri döndün. Hikaye nasıl gelişti?
Türkiye’de yerel kaynaklara dayalı bir mimari geliştirmeye çalışarak iki yıl geçirdikten sonra Fransa’ya dönmeye karar verdim. Çünkü Türkiye’deki deneyimim insanları sürecin, malzemenin ve detayların önemli olduğuna ikna etmeyi gerektiriyordu. Bu fazlasıyla enerjimi aldı ve sağlıklı bir proje ortamı için iyi bir başlangıç sunmadı. Öncelikle insanların ikna olması gerekiyordu ki proje rahatça ilerleyebilsin.
Domaine de Boisbuchet, sunduğu tasarım ve mimarlık atölyelerinin disiplinler arası çalışma modeli ve kolektif üretim yaklaşımı ile tasarım camiasının iyi bildiği bir yer. Bu 19. yüzyıldan kalma şatoya, Bouroullec Brothers, Shigeru Ban, Patricia Urquiola gibi önemli isimlerin yolunun geçtiği bir tür yaratıcı üretim vahası diyebiliriz. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da programda bir atölyen yer alıyor. Boisbuchet’de olmakla ilgili ne hissediyorsun?
Harika bir his. Bana güvendikleri ve bir malzeme olarak toprakla girdiğim bu macerayı böylesine prestijli bir ortamda gerçekleştirmeme izin verdikleri için onlara teşekkür ediyorum. Geçen seneki atölye çok iyiydi. Katılanların duygularını, sıkılaştırılmış toprak tekniğini keşfetmelerini ve duvar ördükten sonra yaşadıkları zevki görmek çok güzeldi. Dünyanın her yerinde tarih boyunca toprakla bir bağımız oldu ve bu teknik bu konudaki duyarlılığımızı ortaya çıkarması adına çok anlamlı. Ayrıca Boisbuchet, unutulmuş bir tekniği tekrar sahneye çıkararak topraktan bir yapı inşa etmek için harika bir mekan.
Atölyenin başlığı Layer by layer-Building with Erosion. Her şeyin yalnızca görünen yüzünün kayda değer hale gelmeye başladığı bir zaman diliminde çok katmanlılık ile ilgili ne düşünüyorsun?
Topraktan inşa etmek siyasi bir hareket ama aynı zamanda şiirsel bir gücü de var. Bir değişim ve katkı maddesi olmadan elinizin altındakini kullanarak yaptığınız bir eylem bu. Siz ona ne kadar iyi bakarsanız, o kadar uzun süre var olacak güçlü ve güzel bir ortam yaratıyor ve sonunda da herhangi bir kirliliğe yol açmadan, doğal olarak yeniden toprağa karışıyor. Yüzeyler üzerinden konuşacaksak, sıkıştırılmış toprak, inşa süreçlerini katman katman, yapının kendi dokusuna yansıtması anlamında çok güçlü bir teknik. Yüzeyin kendisi, eğer dış mekandaysa, hava koşullarına maruz kalıyor ve toprak daha da pürüzlü son halini alana kadar erozyona uğruyor. Sıkıştırılmış toprakla çalışıyorsanız, şiirselliğinin bir parçası olarak, kusurluluğu, pürüzleri, gücünü ve kırılganlığını aynı anda kabul etmeniz gerekir ki.
Çalışmalarını, mimarlık, yapı ve denemeler olarak bir şekilde sınıflandırıyorsun. Deneme kategorisi neleri kapsıyor?
Bu kısım bütün atölye çalışmalarını, 1/1 ölçeğinde işleri, sanatsal projeleri ve heykelleri içeriyor. Tam olarak mimarlık projeleri değil çünkü içlerinde herhangi bir yaşam yok ancak gelecekteki projelerim için gerekli olan yüksek kalite ve çeşitlilik araştırmaları söz konusu. Ayrıca belirli bir teknik veya tasarım/inşa uzmanlığı ile ilgili başkalarıyla paylaşabileceğim bir ortam.
Yerinde olmak istediğin başka birisi var mı?
Öncü ve vizyoner bir sanatçı ve usta, Martin Rauch. Sıkıştırılmış toprakla çalışmayı ondan öğrendim. Kendini tam anlamıyla işine adanmış ve etrafında toprakla çalışmakla ilgili bir tutku çemberi yaratmış birisi. İşinin bir parçası da sıkıştırılmış toprağın daha sağlıklı ve güzel bir gelecek için ne kadar önemli bir materyal olduğunu göstermekle ilgili.
Herzog and De Meuron’un House of Plant for Ricola projesinin şantiyesinde “toprak ustası” olarak çalıştın. Bu bir tesadüf müydü yoksa toprağın meslek hayatında özel bir rolü var mı?
Mezuniyet aşamasında bir grup öğrenci, Solar Deacthlon Europe 2012 isminde bir yarışmaya katıldık ve projemizdeki prototipte kullandığımız toprak sıvama sayesinde bu malzemeyi keşfettim. Daha sonra mimaride toprağın kullanımıyla ilgili internette araştırma yaptım. Karşıma Martin Rauch’un evine ait bir fotoğraf çıktı ve adeta aşık oldum. Hemen nasıl yaptığını öğrenmek istedim. Martin’in firmasını arayıp bana inşa alanlarında iş verirler mi diye sordum. Şans eseri, Ricola projesini yapıyorlarmış. O günden beri sıkıştırılmış toprak malzemesinden kendimi alamadım ve hem mimarlığı, hem de toprak ustalığını bir arada yürütmeye çalışıyorum.
Tasarım ve mimarlık dünyası, farklı malzeme kullanımları ve yeni üretim teknikleriyle birlikte önemli gelişmelere sahne oluyor. Bu gelişmeler arasında en kritik olan hangisi?
Belirgin bir fikrim yok. Yalnızca, çok fazla sayıda zeki ve kalifiye insanın yeni ürünler geliştirmek için çeşitli firmalarda çalıştıklarını görüyorum ve bunların pek çoğu mimarlığı bir tüketim arenasına çekmek için bilgi ve kaynak israfı yaratıyor. Elinizin altındaki bir malzeme size daha güvenli bir çevre yaratmak için bir sürü yaratıcı çözüm sunarken, yeni bir ürün icat etmenin peşinde koşmak niye? Yeni araştırmalar yapmak insanlığın gelişimi için çok önemli ve biraz abartmış olacağım ama, ben bu kaynağın pazara yeni ürün sürmek için harcanmasına çok üzülüyorum.
Tasarım ve mimarlık, sinema, müzik, gastronomi ve hatta ekonomi ve siyaset ile doğrudan ilişkili. Bu ilişki ağları içinde en anlamlısı hangisi?
Siyasetle ilişkisi… Ölçeği ne olursa olsun, yaptığımız her projeyle, kendimizi içinde yaşamak istediğimiz toplum vizyonuna entegre ediyoruz. Zihnimi en çok meşgul eden şey bu.
Bir anda sana “Hadi gidelim!” desek aklına ilk ne yapmak gelir?
Farklı alanlarda yetenek ve tutku sahibi dostlarla birlikte sosyal bir proje inşa etmek gelir. Tasarımı dahil tüm detaylar için belli bir kalitede iş ortaya koymak için yeterince vaktimiz olur ve bu, inşa alanı içinde tutku, vizyon, güzellik ve sağduyu olan bir maceraya dönüşür. Böyle bir durumda, geleceğin insanları sağlıklı ve nitelikli bir mekana kavuşur, usta, işi sayesinde ayakta kalır, para eşit şartlarda dağılır ve işin içinde keyif olur. Yani herkes kazanır.
XOXO The Mag izniyle yayınlanmıştır.
Tarih/Sayı: XOXO The Mag İlkbahar/Yaz 2017-2018
1
VİYADÜK ALTINDA SANAT MERKEZİ
2
YAYOI KUSAMA X LOUIS VUITTON İŞBİRLİĞİ
3
SO? VENEDİK MİMARLIK BİENALİ'NDE | HAYALET HİKÀYELERİ: MİMARLIĞIN ÇUVAL TEORİSİ
4
MAA İMZALI TPAO YÖNETİM BİNASI
5
PİN MİMARLIK İMZALI BURSA CAN EVİ