ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS
ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS

ÇAĞDAŞ VE FÜTÜRİSTİK TASARIM YAKLAŞIMIYLA MAA ARCHITECTS

MİMARİ   19.04.2023

Melike Altınışık’ın kurucusu olduğu MAA Architects, mimari projelerden, iç mekan tasarımına, enstalasyonlardan kentsel tasarımlara kadar çeşitli ölçeklerde yenilikçi projeler geliştiriyor. İstanbul, Türkiye ve Seul, Güney Kore’deki ofisleriyle globalde önemli bir yere sahip olan MAA, projelerinde doğa, teknoloji ve insan diyaloğuna odaklanıyor. Çağdaş ve fütüristik tasarım yaklaşımıyla, doğadan öğrenen ve doğaya saygılı projeler geliştiriyor.

MAA Architects’in kurucusu Melike Altınışık ile global ölçekte yer edinen mimari projeleri, tasarım yaklaşımları, MAA’daki işleyişleri ve gelecek projeleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

1. Çamlıca Kulesi’nden The Gate ve The Echo enstalasyonlarına kadar çeşitli ölçeklerde, çok yönlü projeler gerçekleştiriyorsunuz. Projelerinizde, ortak olarak insan, doğa, teknoloji ve mimarlık arasındaki harmoni dikkat çekiyor. Teknoloji, doğa ve mimarlığı bütüncül bir yaklaşımla ele alan bakış açınız, mimari, iç mimari, ürün ve enstalasyon projelerinize olan tasarım yaklaşımınıza nasıl yansıyor?

Bugün baktığım pencereden değerlendirdiğimde disiplinler üstü bir dönemde yaşıyoruz. Artan bilginin hacmi ve kompleks yapısı, disiplinler arası sınırların kalkması, hiyerarşik düzenin değişmesine, mesleklerin melezleşmesine neden olmakta ve paylaşımcı sinerjiler çoğalmakta.

Mimarlık ve ölçekler arası tasarım deneyimim ise “doğa- teknoloji- mimarlık” arasındaki ilişkinin tam ortasında duruyor. Birkaç önemli soru var. Bunlardan biri; Doğaya nasıl bakmalıyız.? Diğeri ise; Teknoloji ile nasıl konuşmalıyız? Ve tabii ki bu soruların cevaplarını mimarlığa ve kentlerimize nasıl yansıtmalıyız?

Doğayı dinlemek, doğadan öğrenmek, doğanın matematiğini, içinde barındırdığı çeşitliliği sağlayan sistemsel parametreleri anlamaya çalışmak ve uygulamak kurucusu olduğum MAA-Melike Altınışık Architects mimarlık ofisinin tasarım süreçlerinde en büyük esin kaynağımız.

MAA tasarım felsefesine göre tasarım ölçeksizdir. Tasarım tüm disiplinlerin üstünde bir ölçek olmalı; aynı zamanda, farklı okumalara açık olmalı, içinde farklı kodlar taşımalı. Bu da ancak birçok disiplinin birbirleriyle uyum içinde tamamlanmasıyla ortaya çıkabilir. Esas olan, tasarımın birey, toplum ve doğayla kurduğu, kurması gereken ilişki. Tasarımda her şey birbirine dönüşebilir.

Bir yapıyı, binayı da doğadan bağımsız düşünmek, tasarlamak ve yaratmak teknik olarak imkânsız. Coğrafyayı doğru okumakla başlıyor hikayeler. Yer ne istiyor? Bunun cevabını biraz da doğadan öğrendiklerimiz, manzaradan gördüklerimiz ve kentle kurduğu ilişkiler şekillendiriyor. Yerle sağlam ilişkiler kurarak, ışığı, doğayı ve mekânsal boşlukları kullanarak sürpriz karşılaşmalar yaratma; böylece insanların bakış açısını değiştirmek, farklı bakmasını ve düşünmesini sağlamak. Binanın bir kullanım alanına dönüşmesi, bireyle diyalog kurması ve keşif içermesini son derece mühim. Asıl tasarım kurallarını, bu görünmeyen güçler oluşturuyor.

Tasarımlarımızda doğadan öğrenerek işin özünde sistemleri, matematiği ve analitik ilişkiler bütününü anlayarak yenilikçi tasarımlar üretiyoruz. Tasarımdan uygulamaya bilginin aktarılmasında daha ilk aşamadan itibaren bizim ile tasarım sürecinde aktörleşen akıllı teknolojik araç ve yazılımlar kullanıyoruz. Bu anlayışla yola çıkınca hangi ölçekte ne tasarladığınızın- kule, ev, mobilya ya da enstalasyon ürünü – pek bir önemi kalmıyor.

2. Çamlıca Kulesi, Seul Robot ve Yapay Zekâ Müzesi gibi uluslararası ve yerel ölçeklerde yarışma üzerinden uygulamaya geçen projeleriniz var. MAA olarak yarışma üzerinden proje geliştirmeye nasıl bakıyorsunuz?

MAA’nın ulusal veya uluslararası yarışma kültürü ile elde edilmiş projelere olan tutkusu aslen yarışma sürecinin mimari fikir üretim mekanizmasındaki özgürleştirici altyapısı ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Yarışma sürecinde ortaya konulan mimari fikir ve çözümler ile mimarlık adına tekdüze ticari yaklaşım ile iş yapmanın önüne geçilebilmektedir. Bu sayede kent ölçeğinde veya mimari yapı ölçeğinde ‘tipleşmiş’ projelendirmenin yerine, yenilikçi ve vizyoner, yeni bir söylem, yeni bir bakış açısı veya yeni bir üretim metodu ortaya koyan, toplumsal ve kültürel kalkınmayı ön planda tutan geleceğin yaşamlarını yön veren özgün mimari yaklaşımlar hayata geçebilmektedir.

3. Seul Kütüphanesi için son günlerde açıkladığınız tasarım önerisi, bölgenin kültürel mirasını; mimari üzerinden zenginleştiren bir yaşama ve öğrenme alanı sunuyor. Kültür yapılarının, insanların konutlarında ya da yaşadıkları mahallelerde erişemedikleri “iyi tasarlanmış çevre” kalitesini de vermesi, bir sosyalleşme alanı olarak kentlilerin yaşamlarını iyileştirmesi misyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mimarlığın gücünü kullanarak tasarlanmış kamusal mekanlar insanlar için eşit imkânlar sunan, herkesin kullanımına açık, insanların bakış açısını değiştirip farklı bakmasını sağlayacak önemli sosyalleşme alanlarıdır.

Kültür yapılarının da bu bağlamda önemli misyonlarından başında, bulunduğu kent dokusu içinde ziyaretçilerin bir yandan kültürel geçmişini korurken bir yandan da geleceklerini birlikte şekillendirmek için bir araya geldikleri bir ortak yaşam alanı olma güçlerini sayabiliriz. Bireyle diyalog kuran mekânın keşif içermesi ve sürpriz karşılaşmalara olanak sağlaması birey, toplum ve kentlilerin yaşamlarını iyileştirmesi adına çok önemlidir.

4. Seul Kütüphanesi tasarımınızda, kentliler için kültürel bir network alanı sunan nasıl bir tasarım dili geliştirdiniz?

Kitaplar ile dolu bir kütüphane zihnimizin içsel yaşamına adanmış fiziksel bir mekandır. Ancak bugün bunun ötesine nasıl geçebilir ve sınırları daha nasıl genişletebiliriz sorusundan yola çıkarak Seul Kütüphanesi için geliştirdiğimiz mimari tasarım önerisinde kütüphanenin kültürel bir yaşam, öğrenme ve paylaşım alanına dönüşmesini önemsedik.

‘Yaşam Alanı’ olarak Kütüphane

Doğa ve yapılı çevre ile dengeli bir ilişki kuran sürdürülebilir bir mimari öneri ile bölgede yeni tip sosyal canlılığa ilham vermesini hedefledik. İçinde yer aldığı kent parkının çeperinde bir kütüphane yapısı olmasının ötesine nasıl geçilebilirdi?

Bu soruların izinde kütüphane yapısının üstünde, içinde, altında ve çevresinde süreklilik sağlayacak şekilde katmanlaşan ‘Bahçeler’ sayesinde bir yandan doğa ile bütünleşmesi sağlanırken, diğer yandan iç ve dış arasında akışkan organik ilişkiler türeten çok katmanlı bir kültür ağı sunan mekanlar bütünü oluşturuldu. Bu bağlamda kullanıcı merkezli, doğal, kültürel ve mimari zenginlikleri ile tüm farklı ziyaretçi kimliklerine hitap eden ve toplum için birliktelik mekânını temsil etmeye imkân veren ortak bir ‘Yaşam Alanı’ olarak tasarlandı.

‘Veri Görselleştirme Arayüzü’ olarak Kütüphane

Kitaplar, arşivler ve sergiler eğitim için kendi evrenini yaratırken; kütüphane, topluluğu bilgiyle beslemeli ve topluluk da kütüphaneye verilerle geri bildirimde bulunabilmeli. Ortak ‘Yaşam Alanı’ olarak tariflenen kütüphane hem yerel hem de küresel olarak bir veri görselleştirme arayüzü olabilir mi? Mimari de bunun karşılığı nedir? vb. sorular sorduk ve mimarlıkta teknolojik gelişmelerden faydalanarak tasarıma derinlik katmayı hedefledik.

Gündüz rüzgâr hareketleri ve güneş yansıması aracılığı ile yapı cephesinde doğanın kendi sanatını sergileyeceği mekanik bir cephe sistemi geliştirdik. Bu bağlamda yapı cephesinin birbirinden bağımsız hareket eden binlerce elemanın doğal iklimsel anlık verinin senkronize bir harmoni içerisinde ziyaretçiler ile iletişim kurabildiği bir arayüze dönüşmesini önerdik.

Geceleri ise kullanıcılarına geri bildirim yapabileceği gün boyunca kent ölçeğinde toplanan veriler, park kullanıcılarından ve çevre sakinlerinden toplanan veriler, kütüphane arşivinden ve kütüphane kullanıcılarından toplanan dijital verilerin görselleştirildiği bir medya arayüzüne dönüştürerek farklı bir ölçekte kamusal alan üreten bir bilgi arayüzüne dönüşmesini önedik.

5. Globaldeki sürdürülebilirlik mimarlık gündeminde birçok farklı başlık konuşuluyor. Yapının bulunduğu coğrafyaya uyumu da mekânın sürekliliğini sağlayan önemli sürdürülebilirlik başlıklarından.  

Zonguldak’ta yapım aşamasında olan TPAO Yönetim Binası’nda özellikle, yapının ofis ve üst düzey toplantı mekânı olmasının yanı sıra, aynı zamanda dalgakıran eşiğinde konumlanan bir gözlem mekanı olarak işlemesi, bizce tasarımın en ayrışan noktalarından.

Bu projedeki yaklaşımınız üzerinden, “coğrafya ile etkin ilişki kuran mimarlık üzerinden sürdürülebilir mekanlar yaratmak” gündemini nasıl yorumlarsınız?

Antik çağda Billaius olarak bilinen, Filyos vadisi ve nehrinin Karadeniz'e döküldüğü önemli bir noktada yer alan TPAO Yönetim binasını sizin de belirttiğiniz üzere, Filyos Limanı alanı içerisinde planlanan bölgenin üst düzey yönetimine hizmet verecek ve biryandan da dalgakıran duvarının eşiğinde bir seyir alanı oluşturacak şekilde tasarladık.

Projeyi mimari tasarım yaklaşımı açısından, Filyos Limanı'nın batı kenarında kara ile denizin, geçmiş ile geleceğin, tarih ile teknolojinin birbirine karıştığı bir eşik olarak tanımlayabiliriz. Gündelik yaşamı, sosyal karşılaşmayı, mekânsal çeşitliliği içinde barındıran hem içeride hem dışarıda hem geçmişte hem gelecekte olan, zaman ve süreklilik arasındaki mekânsal bir kavuşumun temsili mevcuttaki dalgakıran duvarını 110 metre genişliğinde ve 30 metre derinliğinde yeni bir arayüz mekanına dönüştürmeyi hedefledik.

Binanın zemin katı, ana giriş, danışma-lobi, mutfak, teknik alan ve destek hacimlerinden oluşan bir karşılama mekânı olarak düşünülmüştür. Yapının merkezinde, farklı katlar ve mekanlar arasında görsel ve erişim bağlantıları oluşturan iki katlı, cömert bir atrium mekânı yer alır. Diğer katlar ofisler, toplantı odaları ve gözlem alanları olarak ayrıştırılmıştır.  İlk katta açık ofis alanları, genel müdür odası, sekreterya, yemekhane, arşiv ve destek hacimleri yer alır. 50 kişilik üst düzey toplantı salonu, ana atrium boşluğunun üstüne, adeta boşlukta asılı bir mekânmış gibi yerleşir. Ana toplantı salonunun yanı sıra büyük fuaye alanı ve ziyaretçilerin liman alanını 360 deneyimleyebilecekleri şekilde tasarlanan seyir terası alanları ikinci katta yer almaktadır. Batı yönünde Karadeniz'e doğru yaklaşık 5m çıkıntı yapan seyir terasından tarihi Filyos coğrafyası ve Karadeniz tüm etkileyici doğasıyla gözlemlenirken, doğu yönünde ise Filyos Limanı’nın devinim halindeki işleyişi gözlemlenir.

Bu arayüz mekânı tarih, doğa ve teknoloji arasında bir köprü kuran, sınırın mekânsallaştığı ve mekânlar arasındaki ilişkiler bulanıklaştığı kendine özgü yeni bir bağlam kurar. Sadece ofis ve üst düzey toplantı mekânı olarak hizmet vermenin yanı sıra dalgakıran eşiğinde konumlanan bir gözlem mekânıdır. Bu gözlem alanı, fonksiyonel bir tanımlamadan daha fazlasıdır, bölgenin mekânsal ve davranışsal coğrafyasına yansımasını birkaç farklı rota üzerinden tartışır ve içinde bulunduğu coğrafya ile etkin iletişim kuran bu varoluşsal tavrı ile mimarlık üzerinden başka türlü bir sürdürülebilir mekân yaratır.

6. Önümüzdeki zaman diliminde Türkiye’de ve globalde heyecan verici başka projelerinizi görecek miyiz? Bize gelecekteki projelerinizden bahsedebilir misiniz?

Son yıllarda özellikle yaşadığımız coğrafyada yaşadığımız çeşitli yıkıcı doğal afetler ve salgınlar bizlere önemli bir farkındalık aşıladı. Hızla geleceğe doğru ilerliyoruz ama bu hızın içerisinde kararında bir yavaşlığa ihtiyacımız var. Bu bağlamda kentlerimizdeki gerek yoğunluğu gerek yaşam alanlarını gerek bizi nasıl bir geleceğin beklediğini tasarlama konusunda yepyeni farkındalıklar geliştirmemiz gerekiyor.

Teknoloji, başta mimari olmak üzere tüm disiplinlerde, doğanın ve buna bağlı olarak da insanlığın sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik kullanılmalı. Gelecekte insan vücutlarını, beynini, aklını yapabilecek mühendislikler geliştirilmeye başlandığı bir dünyaya doğru evrilirken elbette mimarlıklarımızda kullandığımız araçlar kadar kullanılan malzemeleri, yapım metodolojilerini kurgulanan bağlamlar çerçevesinde yeniden keşfetmeliyiz. Mimari alanda belki de şu an kullanılmayan öyle malzemeler tasarlanmalı ve üretilmeli ki doğanın kaynaklarını daha tasarruflu ve akıllı bir şekilde kullanmaya başlayabilelim. Bunun için geleceğin yaşamları tasarlanmalı ve sonrasında yapılı çevrelerde gerekli projeler geliştirilmeli.

Son dönemde bu farkındalıkları da entegre etmeye çalıştığımız ulusal ve uluslararası çeşitli ölçekler de projelerde yer alıyoruz. Ancak bunlar arasından bizi farklı heyecanlandıran özel bir proje var. 

Sapanca Balkaya Köyü’nde eğimli bir arazi üzerinde yer alan COA HILLS projemiz için bulunduğu yerin eşsiz doğasının içinde ahşap ve doğal malzemelerin egemenliğinde başka tür bir yaşam kültürü sunan bir yaşam köyü tasarladık. Doğanın sadece tüketilen bir doğal kaynak olmasının ötesine geçerek doğanın bir parçası olduğumuzu hatırlatan, onunla zıtlaşmak yerine onunla ve ondan var olan bir proje olmasını önemsedik. Bir yandan özel bir doğa deneyimi sunarken diğer yandan ziyaretçilerinin akıl, beden, zihin sağlığını güçlendirmeyi hedefleyen bir yaşam alanı da sunacak olan COA HILLS’in  2024 yılı ilk çeyreğinde doğasını ve yaşam alanlarının kapılarını ziyaretçilerine açmasını dört gözle bekliyoruz.

#MAA #MAA Architects #Melike Altınışık #Melike Altınışık Architects #mimari #tasarım #istanbul #seul #çağdaş #fütüristik #ÇamlıcaTelevizyonveRadyoKulesi #The Gate #The Echo #Seul Robot ve Yapay Zeka Müzesi #Seul Kütüphanesi #TPAO Yönetim Binası #COA HILLS


Sayfanın Başına Dön