YEŞİM DEMİR PRÖHL İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
YEŞİM DEMİR PRÖHL İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
YEŞİM DEMİR PRÖHL İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
YEŞİM DEMİR PRÖHL İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
YEŞİM DEMİR PRÖHL İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...
YEŞİM DEMİR PRÖHL İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...

YEŞİM DEMİR PRÖHL İLE PANDEMİ ÜZERİNE KISA KISA...

TASARIM   9.12.2020

Konumuz: Pandemi

Konuğumuz: Yeşim Demir, Grafik Tasarımcı ve Öğretim Görevlisi

 

Bizi buraya ne getirdi, buradan ne çıkarır?

Önceden provası olmayan, sorunun bilmediğimiz yerden geldiği bir krizin içinde bulduk kendimizi. ‘’Bizi buraya ne getirdi’’diyemeden hızla adapte olunması gereken acil yaşamsal manevralar yapmayı öğrendik. Alışmaya zaman yoktu, silkelendik ve kısa zamanda ne çok şey öğrendik! Sanki bir sabah tehlikelerle dolu balta girmemiş bir ormanda uyandık. Başta korkak ve şaşkın olarak evlere çekilsek de, sonuçta yaşam adres sormaz, adapte olmamız bekler. Biz de olduk; evlerin girişini hijyen gümrüğüne çevirdik, çevirim içi donanımsal imkanları derhal gözden geçirdik, yenilerini edindik, öğrendik, dış dünya ile bağlantı yolları, temel ve ikincil ihtiyaçlar belirlendi, temizlik ve karantina alanları açıldı, alış veriş listeleri değişti… Konuklar git gide azaldı… Telefonlaşmalarla, çevrim içi buluşmalarla, tam olarak tadına varılamayan hasret gidermelerle ekranlar artık evlerin, ofislerin pencereleri oldu. Bizi buraya ne getirdi bilmiyorum ama buradan özen göstermek çıkarır.

İlk karantinalar başladıktan bir müddet sonra, insanın çılgın tahribatı durduğunda, doğanın iyileşme haberlerini hatırlarsın. Kendimize, sağlık çalışanlarına, başkasının hayatına, toprağa, kentlerimize, yeşil alanlarımıza, sözümüze, çevreye, suya, tüketmemeye, dönüştürmeye özen göstererek birlikte çıkabiliriz bu dönemden. Özen olmazsa denge bozulur, dengenin olmadığı yerde zarar görürüz, hayat ıstıraba dönüşür. Bizi buradan ve başka dertlerden özen çıkarır.

Pek çok alanda profesyoneller gündelik yaşam ve tüketim tercihleri kadar, üretim süreçlerini ve iş yapış şekillerini de yeniden düşünmeye ve sorgulamaya başladı. Bu sorgulama yeni değil belki ama pandemi, harekete geçme kararlılığını hızlandırmış olabilir. Genel olarak tasarım alanında ve ayrıca senin kendi pratiğin üzerinden düşünerek, en fazla odaklanılması gereken adım ne olmalı sana göre?

Üretim sürecinde kendimde zaman ve mekân bağlamında çok ilginç bulduğum bir değişim gözlemledim; üretim sürecinde zamanı bir ‘grid’, içine yerleşilmesi gereken bir ızgara sistemi olarak algılarken, son dokuz aydır daha akışkan bir yapı olarak yaşıyorum. Yani demek ki zamanın ‘planlama’ olduğu yerden, vakit olduğu yere kaydık biraz.

Yaşamak için çalışan, alışveriş merkezlerinde içini ferahlatmaya çalışan, kendi yarattığı hızlı sisteme yetişmek için didinen, sürekli vakit kazanma derdinde olan insan, bir anda hayâl bile etmediği kadar çok zamanla ve kendisiyle baş başa kaldı. Bununla ne yapacağını bilemedi. Ben de bir çokları gibi bir süre sonra elime geçen bu zamanda ertelediğim şeylere odaklanmaya çalıştım. Ama gördük ki hijyen önlemleri, ev işleri başla bir sürü şey için yine zaman gerekti. Yani aslında hayat bir biçimde bize elimizdeki zamanla ne yapacağımızı söylüyor.

Mekâna gelince; içeriğin biçimi oluşturmasına yönelik bir yöntemim var. Yani içeriğin, durumun, var olanın, olması gerekenin hatta olmaması gerekenin didiklenip, bilginin buna göre organize edilmesinden,  tasarımın buna göre bedenlenmesinden söz ediyorum. Ben buna kısaca ‘iç dışı oluşturur’ diyorum. Fakat bu salgın tuhaf bir biçimde içi dışa göre kurgulamayı da dayattı. Çevre, tenimizin dışında, kapımızın ardında bir şey iken, şimdi dışarıdaki bu tehdide karşı mekân içinde ritüeller, zaman kullanımı, öncelikler değişti. Hatta eşyaların yerleri değişti, daha verimli bir çalışma, düşünme ortamı için alanlar açtık, dosyaları, ‘back-up’ları, kitaplıkları, notları sonra tekrar dağıtmak üzere düzenledik. Çevrenin tenimizin dışında başlayan bir şey olmadığını, çevreyi oluşturanın büyük ölçüde içimizdeki arzular olduğunu gördük.

Bütün bunlar bir yana, bence ne olursa olsun üretmeye, çalışmaya odaklanmak yeterli. Benim için bu anlamda değişen bir şey yok kısacası.

Bir hem iş üretirken, hem eğitim sürecinde ve hem de ortaya çıkan ürün anlamında ‘dokunarak’ çalışmayı seven bir tasarımcısın. Pek çok tasarımcı için kullandığı malzemeleri, dokuları, yüzeyleri elle hissetmek önemli. Pandeminin en fazla etki bıraktığı ve erozyon yaratacağı alışkanlıklardan, güdülerden biri belki de ‘dokunma’ eylemi olacak. Bu konuda ne düşünüyorsun? Dokunmanın yerini ne alır sence? Ve buna hazır mıyız?

Hayatta hiçbir şey başka şeyin yerini tutmaz kanımca. Öyle bakarsak yoksunluk duygusundan başımızı alamayız. Salgın adeta iç alanımızı genişletti. Başkalarını daha çok düşünür, iyiliğe, diğerinin ihtiyacına daha çok kafa yorar olduk. Bunu dokunmaktan daha işe yarar bir sarılış bir kavrayış olarak görürsek yoksunluk duygusundan kurtuluruz. Ben yoksunluğa yerinmeyi değil, bu ‘yeni’ durumda nasıl ‘yeni’ bir iyilik geliştiririm diye düşünmeyi tercih ediyorum. Buluşmayı beklemeyi bıraktım örneğin, telefon etmeyi arayıp sormayı arttırdım, ‘zoom’ sofralarını çoğalttım, ihtiyaçları daha çok sorar oldum.  Sarılamamak, dokunamamak bir yana yüzümüzün maskenin örtmediği üst yarısı ile tüm duyguları iletmeye çalışıyoruz. İki kaş, iki göz ve biraz alın kaldı elde. Yarım emojiler gibiyiz! Ama dokunmak ve sarılmak artık başkasına zarar vermek anlamına geliyorsa bunun pazarlığı veya ‘keşke’si yok. Öğrencilerime, sevdiklerime sevgimi, ilgimi iletmenin binlerce yolu var. Sözümüzde ve özümüzde özen oldukça bir yol bulunur.

Ben daha çok açık alan meselesinde huzursuzum. Açık alan bir arada ama yalnız olabileceğimiz, dışarıda güvenli mesafeler ile sosyal olabileceğimiz tek yer. Son genelgelerle bunu daha da iyi anladık. Açık alanlar, dokunmadan hayata dokunabildiğimiz yerlermiş meğer! Bir de deprem yaşadık. Büyük acılar çekildi. Covid ölüm korkusuna bir de büyük kayıplar eklendi. Açık alanlar bizim nefesimiz, bunu yine gördük.

Mesleki olarak değerlendirdiğimde, Yayın tasarımı bağlamında çok zorlanmıyorum. Malzemeyi hissetmek, seçmek, üretim öncesi prototipler sürecinde değişen bir şey yok. Matbaa ve işveren ile işbirliğimiz aynı seyirde, malzeme katalogları elimizin altında, süreçler ve koordinasyon aynı. Ve üstelik yayına ve kitaba her zamankinden daha yakınız. Ancak sergileme tasarımında iş çok değişti. Sergileme tasarımı kavramın mekânla, malzemeyle, eserle ilişkisini kurmak olarak özetlenebilir ve bu aslında bir ‘deneyim tasarımı’ anlamına geliyor. Bu deneyimin niteliksel ve niceliksel varlığını o sergiye gitmeden yaşayamazsınız elbette. Orijinal bir eseri yakından görmenin, sergi hacmi ve atmosferinin içinde yaşanan deneyimin, bir yerleştirmeyi incelemenin yerini hiçbir şey tutamaz tabi ki. İşte bu noktada günümüzde sanal sergiler devreye giriyor. Ancak kalıcı veya geçici sergilerde meramınızı anlatmanın yolu bundan böyle sanal yapı ile olacak ise, süreç kendi çözümlerini de beraberinde getircektir. Bundan da korkmamak lazım. Eser, kavram, küratöryel düşünce, aktarım yolu kendi içlerinde yeniden yerleşecektir.

#tasarım #grafik tasarım #sergi tasarımı #Yeşim Demir Pröhl #pandemi #Covid-19


Sayfanın Başına Dön