HASAN ÇALIŞLAR & KEREM ERGİNOĞLU
HASAN ÇALIŞLAR & KEREM ERGİNOĞLU
HASAN ÇALIŞLAR & KEREM ERGİNOĞLU
HASAN ÇALIŞLAR & KEREM ERGİNOĞLU

HASAN ÇALIŞLAR & KEREM ERGİNOĞLU

MİMARİ   25.11.2020

Hasan Çalışlar ve Kerem Erginoğlu ile yeniden sohbetteyiz. Röportajı okumaya başlamadan önce sizi bir önceki sohbeti izlemeye davet ediyoruz. İzlemek için tıklayınız. 

Uzun bir aradan sonra röportajımızı güncellemek için bir aradayız. Bir önceki sohbetimizde yeni nesil ofislerden bahsetmiştik. Artık pandemiyle birlikte, çalışma sistemleri birçok açıdan daha büyük değişimlere uğradı. Bu konuyu mimari açıdan nasıl yorumluyorsunuz? İlginizi çeken, şaşırtıcı bir örnek oldu mu bu süreçte?

Kerem Erginoğlu: Mimari hayatla birlikte değişen ve dönüşen bir disiplin. Tarihte mimariyi şekillendiren en önemli unsurlardan birinin doğal afetlerle birlikte salgın hastalıklar olduğunu görüyoruz. Kolera salgını, İspanyol gribi gibi salgınların görüldüğü yıllarda sıhhi tesisat, kanalizasyon, binalarda doğal aydınlatma ve havalandırma kullanımı gibi bazı standartlar uygulanmaya başlandığını biliyoruz. Hayatlarımıza ansızın giren bir virüs bizi tasarım ve mimarinin yeni bir kavşağına getirdi. Aylarca evde kalma kolektif deneyimimiz, virüsün yayılma hızı, şekli ve korkutuculuğu mimarinin yakın geleceğini elbette etkiledi. Aslında neredeyse pandeminin ilk günlerinde evlerden ofis yapılarına, kamusal alanlardan okullara kadar mimaride farklı ölçeklerde yeni çözümler üretilmeye, yepyeni yaklaşımlar geliştirilmeye başlandı. 

Bir gökdelenin altında mini bir alışveriş merkezi olarak tasarlanmış bir alan olan Trendyol Campus projenizin yeniden işlevlendirme sürecinden bahsedebilir miyiz?

Hasan Çalışlar: Trendyol projesini Maslak’ta AVM olarak tasarlanmış ama hiç kullanılmamış bir mekânda gerçekleştirdik. Mekandaki ‘skylight’ yani çatı ışığı aslında mekânın en önemli bir alanını oluşturuyordu. Öte yandan bir AVM’den farklı olarak binanın bir cephesi de hemen yan tarafında bulunan yeşil alana doğru bakıyordu. Bu da aslında büyük bir avantajdı bizim için. Maalesef bu tür plansız inşa edilmiş yapılara çok sık rastlıyoruz kentimizde. Gerçek anlamda işleyemeyecek çok sayıda yapı yapılıyor ve bunlar işlevsiz kalıyor. Zaten burası bir AVM olarak işletmeye alınsaydı da büyük ihtimalle çalışmayacak bir mekandı. Çünkü gerek ulaşım imkanları gerek metrekare anlamında yeterli standartlara sahip değildi. Biz daha önce de TBWA Reklam Ajansı için Etiler tarafında küçük bir AVM’yi ofis fonksiyonuna çevirmiştik. Bu tür projeleri bir iç mimari düzenlemeden çok yeniden işlevlendirme projesi olarak görüyoruz. Trendyol projesi, ekibin nasıl çalıştığı incelenerek, büyüme hızları göz önünde bulundurularak ve şirketin kurumsal kimliği öne çıkaracak şekilde tasarlandı. 
Birbirleriyle sürekli iletişimde olan ve hıza önem veren Trendyol ekibi için beş kata yayılacak olan ofisin sirkülasyonunu en verimli şekilde çözebilmek, projenin önemli tasarım kriterlerinden biri oldu. Bu nedenle bütün çalışma alanlarını, sirkülasyon süresini kısaltmak, asansör, merdiven holü gibi yerlerde kaybedilen zamanlardan tasarruf etmek amacıyla galeri içinde yaptığımız bir rampayla birbirine bağladık.

2019 yılında Big See İç Mimari Tasarım Ödülü’nün sahibi olduğunuz Yemek Sepeti Park da, 7/24 çalışmak üzere tasarlanmıştı. Türkiye’nin bu en önemli iki e-ticaret sitesinin ana merkezlerinin mimarisini üstlendikten sonra, dijitalize olan 'yeni normal'de bu iki projenin mimari konumunu/değerini geri dönüp baktığınızda nasıl yorumlarsınız? 

H.Ç.: Aslında bu ilgi çekici bir soru, çünkü burada bahsedilen iki şirket, yani Yemeksepeti ve Trendyol, COVID-19 sürecinde Türkiye’nin en çok gelişen iki şirketi oldu diyebilirim. Bu firmaların sahipleri her ne kadar işlerini bu pandemi sürecinde daha da büyütmüş ve evden çalışarak bu düzeni sağlamış olsalar da, yatırımlarını hala ofislerine yapıyorlar. Çünkü ofis ortamında ve insanların birbiriyle yakın olarak yapacağı üretimin çok daha verimli ve çok daha yaratıcı olduğunu düşünüyorlar. COVID-19 sürecinde her iki firmanın ofisleri için de bir takım fonksiyonlar eklemeye devam ettik. Şimdi ofislerine dönecekleri günü büyük bir heyecanla bekliyorlar. 

Sizce pandemi sosyal donatı alanlarının mimariye daha fazla entegre olmasına mı yol açacak? Yoksa, mobil yaşamla yalnızlaşan kompakt alanlara talebin yükselmesi daha mı olası?

K.E.: Bence herkes bu ikilemi yaşıyor, çünkü ne olacağını tam olarak bilemiyoruz. Yaratıcı sektörlerin mutlaka bir arada çalışmaya ihtiyaçları olduğuna inanıyorum. Ofislerdeki sosyal donatı ve ortak alanlarda, bir takım kuralları uygulayarak bu mekanları kullanacaklarını düşünüyorum. Hibrit bir sisteme geçeceğiz. Belki işverenler esnek çalışma dediğimiz çalışma şekillerini daha çok benimseyecekler, belki ofis yoğunluğunu belli bir sayının üzerine çıkartmamayı hedefleyecekler. Fakat her koşulda bu bahsettiğimiz mobil yaşam ve ofis yaşamı entegre olarak daha dinamik bir şekilde devam edecek.

Bundan sonra planlanacak kamusal alanlar ve yapılar, yaşam mekanları, özellikle de yapılardaki ortak kullanım alanları tasarlanırken risk azaltıcı yeni tasarım anlayışları hayata geçirilecek, ev tasarımlarında uzaktan çalışma sistemine uygun alanlar oluşturulacak, dönüştürülebilir yapılar önem kazanacak diye düşünüyorum. Kişisel alanların ise sosyal mesafeli olsa bile, hem sanal olarak bağlantılı hem de fiziksel olarak zenginleştirici olması gerekecek. 

Tamamen bir varsayımdan hereketle, yani öyle bir durum var ise, son 6-7 aylık pandemi süreci mimarlık sektörüne neyin yanlış gittiğini işaret etti? Neler öğrendik?

H.Ç.: Yaptığımız işlerin kalıcılığı, çevresel etkileri, insan sağlığı ile yakın ilişkisi göz önüne alındığında büyük bir sorumluluk taşıdığımızı düşünüyorum. Geçtiğimiz aylarda yaşadıklarımız hem insan serüveninin bir bütün olduğunu hem de doğayı nasıl hırpaladığımızı bize bir kez daha hatırlattı. Mimarlığın bütün süreçlerinde bu konunun daha fazla göz önüne alınacağı, kullanılan yapı malzemesinden tasarıma kadar birçok unsurun değişeceği kuşkusuz.

Genel olarak kentsel mekan algısı, zaman kavramını tanımlamamızda ne kadar etkili oluyor?

K.E.: Bu konuda çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum. İstanbul gibi çok katmanlı bir şehirde yaşamak mekan-zaman ilişkisini ve algısını sürekli hissetmemizi sağlıyor. Çok daha iyi korunmuş olabilir ve biz bu katmanları çok daha iyi okuyabiliyor olabilirdik, ama şu anki haliyle bile bu ilişkileri rahatlıkla kurabiliyoruz. Binlerce yıllık kentsel tarihe sahip olan bir şehrin hafızasının olmaması mümkün değil. Önemli olan biraz bilgi, merak ve bakmak değil, görmek... Özellikle genç mimar arkadaşlarımın, bu şehirde yaşıyor olmanın mesleklerine katacakları avantajları kullanmaları gerek. 

Kesintisiz süren birlikte üretiminiz üzerine bu süreçte neler söylemek istersiniz? 

H.Ç.: Biz 1993 yılından beri ortak, ama onun çok daha öncesinden beri arkadaşız. Benzer geçmişlere ve eğitim altyapısına sahibiz. Karakterlerimiz farklıdır ama bunun bir çatışma yaratmasına izin vermeyiz. Tam tersi, bu farklılıkların iş verimimizi artırmasını sağlayacak modeller geliştiririz. Mesleğe bakışımız, ilkelerimiz, iş ahlakımız birbiriyle uyumludur. Tamamen güven, saygı ve dostluk üzerine kurulu bir ilişkimiz vardır. Bütün bunlar bizim ortak olarak bu kadar yılı başarıyla kat etmemizi sağladı.  

Sohbetimizde ‘bir dönüm noktası’ olarak nitelediğiniz Harp Akademileri Kapalı Yüzme Havuzu’nda da gördüğümüz üzere, projelerinizde uygulanmamış teknolojileri ve malzemeleri kullandığınızı biliyoruz. Gelecekte kullanmayı düşündüğünüz teknolojileri merak ediyoruz. Mesela büyük bir hayaliniz var mı? 

K.E.: Evet doğrudur, biz aslında her projemizde kendimizce büyük küçük bir takım deneyler yapmayı seviyoruz. Bazen farklı bir yapı malzemesi ile bazen bir yapı sistemi ya da farklı bir temel sistemiyle mutlaka bir yenilik yaparız. Hayalimin ne olduğunu söylemek çok zor, çünkü bu tek parametrelik bir iş değil.  Ama mesela bir takım mikroorganizma ve bakterileri kullanarak bir yapı tasarlamak isterdim. Dünyanın ve insanlığın geleceğini düşünerek karbon ayak izi sıfıra yakın olan bu malzemelerle bir proje gerçekleştirmek gerçekten heyecan verici olabilir. Bir başka hayalim de dünyanın dışında bir yerlerde bir proje yapmak olabilirO 

Palanga Keçi Korunağı projenizle 2020 Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nde Proje Dalı Başarı Ödülü sahibi oldunuz. Bu projede ‘tekrar hatırladığınız’ bazı mimari pratikler oldu mu?

H.Ç.: Tekrar hatırladığımız demeyelim de aslında temel mimarlık anlayışımızı ve prensiplerimizi uygulamaya daha fazla izin veren bir proje Keçi Korunağı... Proje alanındaki mevcut koşullara uyum sağlamak, doğal malzeme kullanmak, geleneksel taş-toprak-kereste işçiliğini yapım tekniği olarak merkeze almak, bölgedeki ustalar ile doğrudan iletişim kurup kolektif ve organizasyonel bilgi üretmek, akademik çevreler ile koordine olup malzemeleri testlere sokmak ve teknik kararları sorgulamak gibi ekonomik ve sürdürülebilir çözüm arayışlarını özenle uyguladık. 

Son zamanlarda üzerinde çalıştığınız projeler hangileri?

H.Ç.: Ege tarafında bir takım konsept projeler üzerinde çalışıyoruz. Orada neredeyse küçük ölçekli bir kasaba diyebileceğimiz 180-200 eve yakın konut tasarlıyoruz. Daha önce Notos Evleri ile Kaş’ta gerçekleştirdiğimiz bu tür projeler, aslında son derece heyecan verici çünkü bu şekilde orada ciddi bir doku yaratmış oluyoruz. Koç Holding’e ait Token ofis projesi, Mesa Nurol ile Yeşilyaka-Su konut yerleşkesi, Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları’nın Yeşilköy Kampüsü devam eden projelerimiz arasında. Azerbaycan’da şu anda savaş nedeniyle ara verilen okul projemiz var. Ayrıca ofis iç mekan projelerimiz de hızlı bir şekilde devam ediyor. 

Son sohbetimizden bu yana, projelerinizde VitrA’yı nasıl ağırladınız?

K.E.: VitrA Türkiye’deki öncü firmalardan bir tanesi. Kendini sürekli yeniliyor, geliştiriyor ve rekabeti her zaman en üst düzeyde sürdürebiliyor. Türkiye’den böyle global bir marka çıkması hepimizi çok mutlu ediyor, guru veriyor. Biz hemen hemen her projemizde VitrA’yı kullanıyoruz. Özellikle yurt dışında gerçekleştirdiğimiz projelerde bizden bir markayı kullanmak bize güven veriyor. VitrA’yı her zaman yanımızda olan bir ekip arkadaşı olarak görüyoruz. 

#erginoğlu çalışlar #mimari #mimar #hasan çalışlar #kerem erginoğlu


Sayfanın Başına Dön