TASARIM, DAİMA İNSANIN TASARIMIDIR...
TASARIM, DAİMA İNSANIN TASARIMIDIR...
TASARIM, DAİMA İNSANIN TASARIMIDIR...
TASARIM, DAİMA İNSANIN TASARIMIDIR...

TASARIM, DAİMA İNSANIN TASARIMIDIR...

KONUK YAZAR   16.11.2016

İKSV'nın düzenlediği "BİZ İNSAN MIYIZ? : Türümüzün Tasarımı : 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl" başlıklı 3. İstanbul Tasarım Bienali, bugüne dek izlediğim bienaller içinde en yalın, en ufuk açıcı, en sorgulayıcı ve en felsefi olanı.

"İnsan" ve "tasarım" kavramları arasındaki yakın ilişkiye odaklanan, küratörlüğünü mimarlık tarihçisi, teorisyen ve Princeton Üniversitesi Medya ve Modernite Programı Kurucu Direktörü Prof. Beatriz Colomina ile mimari teorisyen, eleştirmen, tarihçi ve Columbia Üniversitesi Mimari, Planlama ve Koruma Yüksekokulu öğretim üyesi Prof. Mark Wigley'in üstlendiği İstanbul Tasarım Bienali, uluslararası birçok eleştirmen tarafından da tüm zamanların en iyilerinden biri olarak nitelendi.  

 

KENDİ KENDİMİZİ TASARLIYORUZ

"İnsan"ın var oluşundan bu yana tasarımla kurduğu ilişkiyi, arkeolojiden son teknolojiye, tıptan mimarlığa, bilimden iletişime uzanan birçok farklı alanda inceleyen 3. İstanbul Tasarım Bienali, tasarımın insan hayatını, bedenini, yaşadığı gezegeni ve zamanı nasıl kökten değişikliklere uğrattığını gösteriyor bizlere.

Küratörler Colomina ve Wigley göre "Tasarım insanlara özgü bir şey. Var oluşundan beri kendini tasarlayan insan ilk ayakkabıyı giydiği andan itibaren bedenini tasarlamış oldu. Aynı zamanda insan, hayatı tasarlama açısından benzersiz yeni mekanik, elektronik ve biyolojik biçimler de yaratıyor. Antik çağlardan bu yana devam eden, insandan ayırt edilmesi mümkün olmayacak bir düşünen makine arayışı belki de nihayete erdi bile. Artık laboratuvarlarda genetik düzenleme teknikleriyle yepyeni hayatlar üretiliyor".

Bienalde sergilenen yapıtların hepsi birbirinden etkileyici ve düşündürücü. Ve her biri katılımcıların anlatımlarıyla sunuluyor.

İşler 4 ana bulut / küme halinde: "Bedeni Tasarlamak", "Gezegeni Tasarlamak", "Yaşamı Tasarlamak" ve "Zamanı Tasarlamak".

Küratörler, bulut olarak adlandırdıkları bölümlerin yine de kesin ayrımlar olmadığını; daha çok, sık bir ormana açılan farklı kapılar olarak gördüklerini söylüyor. "Yani tıpkı bir ormandaki gibi her şey birbiriyle bağlantılı. Beden, Gezegen, Hayat ve Zaman son kertede beraber düşünülmeli" diyorlar.

İtalyan tasarım dergisi Domus'un yazarlarından Maria Cristina Didero, bienalden yeni bir şey öğrenmeden çıkmanın imkansız olduğunu ve bu yüzden bienalin insanın yüzünde bir gülümseme bıraktığını söylüyor. Duygusal ve fiziksel bir insan fenomenolojisi olarak tanımladığı bienalin, tasarımın insanlar tarafından başlatıldığını savunduğu için iddialı bir proje olduğunu ve bunun için projenin yaratıcılarına şapka çıkarttığını belirtiyor.

 

YENİ İNSAN TANIMI

Sergilenen yapıtlar içinde belki de yaşam boyu hiç aklımdan çıkmayacak kareler de var; Türkiye'den Kos Adası'na varır varmaz cep telefonlarına bakan mülteciler gibi...

Suriye'den kaçarak bir Yunan adasında gelebilmiş mülteci ailenin ellerindeki cep telefonları her biri için bir sığınak, geride bıraktıklarıyla ve dünyayla tek iletişim araçları.

Mültecilerin hayati ihtiyaçları konusunda yapılan bir araştırmada, en önemli ihtiyaç yiyecek ve barınma değil telefon şarjı çıkmış.  

1983 yılında cep telefonları icat edildiğinde, elimizde tuttuğumuz küçük bir aletin beynin düşünce sistemini değiştireceği kimsenin aklına gelmemişti büyük bir olasılıkla. Şu anda dünyadaki toplam insan nüfusundan daha fazla cep telefonu kullanılıyor; bedenlerin ve beynin ayrılmaz bir parçasına dönüştü.

Küratör ikili Colomina ve Wigley’in vurguladığı gibi "Cep telefonu; kişisel, sosyal ve profesyonel hayatın temel aracı ve bu alanlar arasındaki ayrımları giderek yok ediyor. İnsanlar sanki bir ayindeymişçesine kafalarını bu cihaza doğru eğiyor, diğer insanlar yerine cep telefonuyla göz teması kuruyor..."

İnsan sadece cep telefonunu taşımak, ona bakmak ve dokunmakla kalmıyor, bu cihaz olmaksızın düşünemez hale geldi. Sadece ülkelerini terk etmek zorunda kalan mülteciler değil, çoğu insan telefonunu bulamayınca, telefon çekmeyince ya da pili bitince korkunç bir endişeye kapılıyor.

Wigley bu durumu, "Cep telefonu benlik algısının vazgeçilmez bir parçası oldu. Telefonlar insana değil, insanlar telefona yapışık. Nerede olduğumuzu, nereye kimle gideceğimizi bizden daha iyi biliyor. Bu garip aynanın tekinsiz yankısı selfie ile duyuluyor" diye yorumluyor.

"Telefon elimizde fotoğraflar ve selfie'ler insanın evriminin fotoğrafı, yeni insan tanımı" diyor Wigley, katılmamak mümkün mü?

Tasarım Bienali son haftasına girdi. Özel Galata Rum İlkokulu, Studio-X İstanbul, DEPO ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki çalışmalar 20 Kasım'a, bomontiada'da yer alan Alt Sanat Mekanı'ndaki işler ise 4 Aralık'a dek görülebilir. Henüz dolaşmadıysanız mutlaka fırsat yaratın derim.

Yazıyı, hepimizin üzerinde çok düşünmesi gereken, küratörlerden  bir alıntıyla noktalayalım: "İlk aletlerden katlanarak genişleyen insan kabiliyetine, sosyal yaşamın temelinde tasarım var. Öte yandan tasarım, eşitsizlikler ve yepyeni görmezden gelme biçimleri de oluşturuyor. Bir yandan dünyada hiç olmadığı kadar insan savaş, kanunsuzluk, yokluk ve iklim şartları nedeniyle zorunlu olarak yerinden olurken, diğer yandan insanın genetik yapısı ve iklimin kendisi aktif olarak yeniden tasarlanıyor. Artık 'iyi tasarım' olgusuna sığınamayız. Tasarımın baştan tasarlanması gerekiyor..."

#3. İstanbul Tasarım Bienali #Biz İnsan Mıyız? #Türümüzün Tasarımı #Beatriz Colomina #Mark Wigley #VitrA #Özel Galata Rum İlkokulu #Studio-X İstanbul #DEPO #İstanbul Arkeoloji Müzesi #tasarım bienali


Sayfanın Başına Dön