SU ÇİZGİSİ
SU ÇİZGİSİ
SU ÇİZGİSİ
SU ÇİZGİSİ
SU ÇİZGİSİ
SU ÇİZGİSİ

SU ÇİZGİSİ

TASARIM   24.04.2021

Bendine Sığmayan İstanbul: Kente Çevresel Yaklaşımlar’ konferansı kapsamında, birbuçuk kolektifi’nin düzenlediği 29,9 km başlıklı video programı, ‘sanat, akademi ve toplumsal hareketlerde aktif rol üstlenen kişiler ve kolektiflerin bir araya gelerek ürettiği videolar aracılığıyla günümüz İstanbul’unun bir okumasını yapıyor.’ 

Program kapsamında yer alan Su Çizgisi / Waterline, Aslı Uludağ ve Kerem Ozan Bayraktar tarafından gerçekleştirilen 4’54’’ süreli bir video çalışması. Su Çizgisi, ‘kargo gemileri ve kaya midyeleri arasındaki ilişkiye odaklanarak ekoloji ve uluslararası ticareti birbirine dolayan olay ağlarını inceliyor’ ve bunu yaparken ‘gemi gövdelerinin su çizgisi altında kalan kırmızı renkli yüzeyini ölçekler-arası bir araç olarak kullanıyor.’ Kırmızı ile boyanmış bu yüzey, video çalışmasıyla ilgili metinde yer aldığı gibi; ‘bir yandan sudaki midyelerin varlığını, diğer yandan geminin su altında kalan bölgesini işaret ederek, yük ile balast suyu arasındaki ilişkiyi; geminin batma sınırını gösteriyor.’

Su Çizgisi / Waterline üzerine, Aslı Uludağ ve Kerem Ozan Bayraktar ile görüştük.

Su Çizgisi / Waterline videosu nasıl ortaya çıktı? Araştırma ve görselleştirme sürecinden bahseder misiniz?

Kerem Bayraktar: Ayvalık’ta şamandıralar üzerinde çalışırken farklı canlı-cansız ilişkilerine yoğunlaşmıştık. Kaya midyeleri bunlardan birisiydi. İstanbul’a döndüğümüzde midyeler bizi onlardan korunmaya çalışan gemilere ve gemi boyalarına yöneltti. Konuyu tarihsel ve maddesel olarak derinlemesine araştırdık, uzmanlara danıştık. Çekim aşaması yaklaşık bir ay sürdü. Boğazın farklı noktalarından geçen gemileri ve Tuzla’da tersanede balast tanklarını çektik. Kaya midyelerini üç boyutlu tarama yaparak videoya ekledik. 

Bilgi, tasarım kararlarını, alternatif malzeme ve üretim tercihlerini etkileme gücüne sahip. Belli bir konuda bilgiyle karşılaşana kadar, gündelik hayatımızda yeri olan pek çok şeyin nedeni, kaynağı, sonucu ve etkileri üzerine adeta otomatik bir kabulle hareket edebiliyoruz. Dolayısıyla bunlar üzerine düşünmek veya bir şeyleri sorgulamaya başlamak için bilgiyle karşılaşma olanakları önemli hale geliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

K: Çevre halihazırda anlamdan yoksun. Biz onu anlamlı hale getiriyoruz, neden sonuç ilişkileri kuruyoruz. Bu nedenle bilgi, dünyayı nasıl algıladığımızı doğrudan belirliyor, taktığımız gözlüğün tüm yapısına etki ediyor. Karşılaşmak tek başına yeterli değil, karşılaşmaya hazır olmak gerekiyor. Belirli bir bakış açısına sahip olduktan sonra karşılaşmalar anlamlı hale geliyor. O noktada problem edinilen meseleye göre bir çok şey veriye dönüşebiliyor.

Aslı Uludağ: Sanat ve tasarım pratiklerinde bilgi ediniminin önde gelmesi gerektiğini düşünmüyorum. Bilgi edinimi ve sanat/tasarım pratiklerinin birbirinden ayrı iki şey olarak düşünülmesi ve bu ayrımda bilgi edinimini birinci aşama olarak kabul etmek, sanat ve tasarımı sadece birer iletişim veya temsil aracı, bilgiyi ise çeşitli kurumlarca üretilen, tartışmaya kapalı, salt objektif gerçek olarak ortaya koyuyor çünkü. Halbuki sanat ve tasarım, bilgiyi takip eden temsil veya uygulama araçları değil, bunun aksine, kendileri birer araştırma, deneyleme ve alternatif bilgi üretim alanı. Sanat ve tasarımın bize sunduğu araçlar bize bir şeyleri farklı düşünme, göremediğimizi görme veya hissetme ve hatta çoğunluk tarafından gerçek olarak kabul edilen bilgiyi sorgulamak için alan tanıyor. Bu süreçte var olan bilgi tabii ki kullanılıyor fakat sürekli olarak pratikle sorgulanıyor, farklı madde ve olgularla karşı karşıya getiriliyor, hayal gücünün düşsel gerçekliğiyle değiştirilemez, pürüzsüz bir gerçek olmaktan çıkıyor; bilgiye müdahale alanları açılıyor. Önemli olan bu müdahale alanlarını ve boşlukları açık tutmak çünkü gündelik hayatta yeri olup sorgulamadığımız şeylere eleştirel bakmamızı sağlayacak şeyler onlar. 

Video sizce bilgiyi görselleştirmek ve yaygınlaştırmak için nasıl bir yöntem?

K: Videonun verilerden ve grafiklerden yararlanmakla birlikte, bir veri görselleştirme yöntemi olduğunu düşünmüyorum. Tıpkı resim ya da performans gibi kendi plastiği olan bir mecra. Görüntünün akışı, kadrajı, kurgusu, sesi ve sunumu var. Bu plastik dil zaten kendi başına çok şey anlatıyor. Bu anlamda “su çizgisi” direkt anlatılara başvursa da aslında sanat tarihi ile, imgelerin formu ve ideolojisiyle de ilişkileri olan bir çalışma. Örneğin videodaki “boyama” eylemini tarihsel olarak estetikten bağımsız düşünemeyiz. Tam da o soyut estetiği soyutlama olmaktan çıkarıp ideolojik hale getiren bir tarafı var ve benim için çalışmanın oldukça özgün yanlarından birisiydi. Genel olarak “su çizgisi” bir konuyu anlatıyor ama bunu o konuya paralel formlar üzerinden yapmayı deniyor. 

A: Kerem’in de dediği gibi videoyu burada transparan bir platform olarak düşünemeyiz. Video, bir mecra olarak bir şeyler yapıyor. İçerik olarak algılanan şeye, bilgiye, konuya etki etmeden onu sadece görselleştirmiyor. Bu tür bir söylemi olan videolara temkinli yaklaşmalıyız zaten. Video, estetiği ve maddeselliği ile (ki bu noktada dijitale de analog gibi bakmak lazım) gösterdiği şeye müdahale ediyor. Bu yüzden video sadece bir görselleştirme aracı değil. Bir araştırma ve müdahale pratiği olarak video, yapım sürecinde anlatıyı ve dolayısıyla oluşturulan bilgiyi doğrudan etkiliyor. Su Çizgisi’ni ele alalım. Kerem ile kaya midyeleri ve gemiler arasındaki ilişkiye yoğunlaşmak istedik. Konunun bağlamını, odağa aldığımız yapıların ve nesnelerin tarihselliğini anlamak için bir ön araştırma gerçekleştirdik. Fakat video yapım süreci, kameranın limitleri, çevre koşulları, incelediğimiz nesnelerin yapıları hem bizim süreç boyunca hareketimizi, nerede neyi ne zaman çektiğimizi etkiledi, hem de ortaya çıkan videonun estetiğini doğrudan belirledi. Videonun düzenlemesini görüntüler, görüntülerdeki hareket, renk ve yapı belirledi, önceden yazdığımız anlatı değişti. Video bu yüzden süreçte kullandığımız kaynaklardan çok daha fazlası, onlara müdahale ediyor. 

İçinde bulunduğumuz koşullar ve son yıllarda fazlasıyla tartıştığımız çevre sorunları, iklim krizi, doğal felaketler, kaynak sorunu ve tüm bunların sosyal, politik ve ekonomik yansımaları sizin çalışma alanlarınızı ve pratiğinizi ne şekilde genişletti?

K: Çevre çalışmalarının sadece konusu itibariyle değil ama farklı aktörlerin ilişki biçimlerini kavramaya çalışan, zaman zaman holistik zaman zaman ise yerel ve çözümlemeci olabilen yapısı benim genel düşünme tarzımı etkiledi. Ekolojik bir düşünme biçimi diyebiliriz buna sanırım ama bu çevrecilik anlamına gelmiyor, çevreyi anlamak daha çok ve bu her türden çevre olabilir sadece insan çevresi değil. Dünyada olup biten olayları bu şekilde farklı perspektiflerden kavrama çabası benim için değerli. Bu bağlamda zaman zaman çevre sorunları ölçeğinde de tartışılabilecek konulara eğiliyorum ama temel dertlerim özünde onlar değil çünkü kriz, felaket ve kaynak sorunu zaten evrenin doğasında olan bir şey, bana göre şu an çok tartışılıyor olmasının nedeni türümüzün pragmatik kaygıları. O noktada apolitik kalmayı tercih ediyorum ve çalışmalarımda taraf belirten direkt söylemlerden titizlikle kaçınıyorum çünkü sanatı pedagojik bir araç haline getirme riski doğuruyorlar. Bence sanat her şeyden etkilenebilir, konusu her şey olabilir ama o etkilendiği ya da konusu olan şeylerin kendisi değil. Yine de çalışmaları izleyicinin kendi bakış açısıyla bu meseleler etrafında tartışması benim için değerli. 

A: Bu Kerem’le zaman zaman ayrıştığımız bir konu. Ben kendi pratiğimde işlevsel sanata daha çok yaklaşıyorum çünkü, araçlar yapıyorum. İklim krizi ve büyük tartışmalara sebep olan Antroposen Çağı’nın ilanı, doğa ve insan arasındaki ayrımın yersizliğini ve çevresel değişim ve dönüşümün politik, ekonomik ve sosyal yapı ve tarihlerden bağımsız düşünülemeyeceğini çok net bir şekilde ortaya koydu. Bu kapsamda yer sistemi biliminin (çevresel yapının ve politik tarihin şart koştuğu) disiplinlerarası yaklaşımı, madde, veri ve bilgi arasında kurduğu ilişki, zaman ve mekanı çoklu ve değişken düşünmesi ve iklim ve çevre mücadelelerinin hukuki alanda bu algıları diretmeye başlaması bu alanları bu konuların uzun süredir tartışıldığı, işlendiği ve birikim oluşturulduğu sanata (ve felsefeye) yakınlaştırdı. Günümüzde bilimsel projelerde ve hukuki yaptırımlarda sanatçı, tasarımcı ve mimarların aktif rol aldığını görüyoruz. Benim için iklim krizi ve gittikçe yoğunlaşan çevresel değişimin pratiğime en büyük etkisi hem disiplinler hem olgular arasındaki bu ayrımları kırması oldu. 

#BendineSığmayanİstanbul #KenteÇevreselYaklaşımlar #birbuçukKolektif #SuÇizgisi #Waterline #AslıUludağ #KeremOzanBayraktar #röportaj #video


Sayfanın Başına Dön