SALGININ ETKİSİNDE CANLANAN SORULAR / DÜŞÜNCELER…
SALGININ ETKİSİNDE CANLANAN SORULAR / DÜŞÜNCELER…
SALGININ ETKİSİNDE CANLANAN SORULAR / DÜŞÜNCELER…
SALGININ ETKİSİNDE CANLANAN SORULAR / DÜŞÜNCELER…
SALGININ ETKİSİNDE CANLANAN SORULAR / DÜŞÜNCELER…
SALGININ ETKİSİNDE CANLANAN SORULAR / DÜŞÜNCELER…
SALGININ ETKİSİNDE CANLANAN SORULAR / DÜŞÜNCELER…
SALGININ ETKİSİNDE CANLANAN SORULAR / DÜŞÜNCELER…

SALGININ ETKİSİNDE CANLANAN SORULAR / DÜŞÜNCELER…

MİMARİ   4.07.2020

Mimar Nevzat Sayın ile, bu yaz Yahşibey Tasarım Atölyesi’nde düzenmesi planlanan ancak salgın nedeniyle, pek çok etkinlik gibi gerçekleşemeyen atölye üzerine konuşmayı düşünürken, yeni ve heyecan verici başka bir projenin detaylarını dinlerken bulduk kendimizi...

Bu aralar ne üzerine çalışıyorsunuz?

Birkaç iyi şey üzerine çalışıyoruz; biri, 160 IQ’nun üzerinde çocuklar için bir okul. Çocukların kendi okullarına devam ederken, olağan okul saatlerinin dışında buraya gelmeleri planlanıyor. Özel çocuklar, kendi zengin dünyaları olan ve bu yüzden de birlikte olacakları bir mekana gerek duymayan çocuklar oldukları anlatılıyordu, fakat biz tersini yaptık ve okul yerine neredeyse büyük bir forum çizdik, daha okula girer girmez bu foruma giriliyor. İlk görüşmemizde kabul edildi. İyi bir proje olduğunu ve iyi bir yapı olacağını düşünüyorum. Bir yandan da Taksim Meydanı tasarım yarışması için bir proje çiziyoruz. İyi bir fikrimiz var ve bunu anlatmak istiyoruz. Merkezi otoriteyle yerel yönetim arasında bir polemik konusu olacak bu yarışma sonuçları ama bu polemiğin bir parçası olmak da dahil, denemeye değer olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca Aydın Doğan Güzel Sanatlar Lisesi’nin müzik bölümü için neredeyse tamamen yer altında bir müzik salonu yapıyoruz. Yer altında olmasının nedeni bahçeden yer kaybetmemek. Daha önce yaptığımız bir fabrikayı arge yapısına dönüştürüyoruz. İzmir’de bir projemiz var. Bu işlerin dışında uzun süredir aklımda olan “Nasıl Yapmalı?” başlıklı kitabı bitirdim. 150 sayfalık bir deftere yazmaya başladım ve 150. sayfaya son cümleyi koyarak bitirdim. Dilara’nın desteğiyle bilgisayara girip, düzeltmelerini yapıp, editör olmasını çok istediğim Pelin Derviş’e teslim ettim. Mimarlık üzerine yazmayı önemsiyorum ve giderek mimarlığımı yazarlığıma engel oluyor diye sıkıcı bulmaya başlayacağım diye korkuyorum.

Salgın sürecinin size iyi gelen bir yanı olmuş gibi görünüyor. Öyle mi gerçekten?

Beklenmedik sıkıntılarda dağılmamak çok önemli. Bu tuhaf sürecin kendimle ilgili bölümünden çok memnunum. Bu kadar evcil bir insan olduğumu bırak bilmeyi, düşünmemişim bile. İlk defa evimde bu kadar uzun bir zamanı kendimle geçirdim ve kendimden sıkılmadım. Tarkovski, “tek başınıza olmayı, yalnızlık olarak kabul etmeyeceğiniz bir şekilde kendinizi yetiştirin” diyor. Sanırım gizli gizli kendimi böyle yetiştirmişim ki böyle bir zaman geçirebildim. Ama doğası gereği birlikte yapılan ve bedensel yakınlık da gerektiren durumlar için ikame edici bir yöntem bulamadım.

Bu süreçte geride bıraktığınız veya yeni başladığınız bir ritüel oldu mu?

Şimdi bu soruyu duyana kadar aklıma bile gelmemiş olsa da bir çok şeyi geride bıraktığımı görüyorum. Bu tuhaf bir durum ama özlememişim ki aklıma bile gelmemiş. İçinde bulunduğum durumu rasyonalize etmek konusunda iyiyimdir, ya bu rasyonalizasyon sistemim çok iyi çalışıyor ya da gerçekten durum böyle. Bunu ayıramıyorum. Bu durumdan çıkınca eski halime mi dönerim yoksa burada mı kalırım bilmiyorum.

© Yahşibey Tasarım Çalışmaları

Bu yıl Haziran ayının sonunda Yahşibey Tasarım Çalışmaları’nda gerçekleşmesi planlanan ve sizin yürütücülüğünü yapacağınız bir atölye vardı. Salgın nedeniyle gerçekleşemedi. Bunun üzerine yeni bir proje söz konusu sanıyorum. O projeden bahseder misiniz?

Başkalarıyla da paylaşarak “evin halleri” üzerine bir çalışma yapmak istiyoruz. Evde bu kadar uzun süre kalınca, göz ucuyla baktığım birçok şeye çok daha dikkatli bakar oldum ve bu kadar süre evdeyken beni bu kadar iyi kılan ve dışarı çıkmadığım halde eksiklik hissettirmeyen şeyin ne olduğunu düşündüm. Kendime, “evini tarif edecek tek bir kelime, ne olurdu” diye sordum. Cevap “ferahlık” oldu. Peki evi bu kadar ferah kılan neydi? Işığı, galeri boşlukları, tavan yüksekliği, mekansal nitelikleri... Bunların hepsini tamam ama en önemli konu içeriyle dışarı arasındaki ara yüzlerdi. Balkon, teras, veranda gibi, tam olarak içerisi de, dışarısı da olmayan ama aynı zamanda her ikisi de olabilen yerler... Dışarısı ile içerisi arasında kalan bu arayüzlerin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Bunun üzerine balkonlara, teraslara, verandalara ve eski evlerin taşlıklarına, avlularına, sofalarına, atriumlarına  biraz daha yakından baktım. Mimar olmaktan çok bir kullanıcı bakışıyla, corona zorlamasıyla ister istemez fark ettiğim bu ayrıntılar bağlamında “ev nedir?” diye sordum. Proje bu sorularla ortaya çıktı. Sonrasında bu çalışmayı öğrenciler yerine mimarlarla yapmayı düşündüm ve bu düşüncemi az/çok tanıdığım ve birbirinden farklı düşündüklerini bildiğim mimarlarla paylaştım. “Evin halleri” için Corona zorlamalarıyla fark ettiklerimiz bağlamında evi yeniden düşünmek üzerine kurulu bir çalışma diyebiliriz. Her katılımcı diğerleriyle paylaşarak ama kendi yöntemiyle otonom, özgün bir çalışma yürütecek. Üç hafta sürecek projeye 1 Ağustos’ta  başlamayı planlıyoruz. Proje kapsamında mimarlarla çalıştığımızı söyledim ancak bu mimarlar kendileriyle çalışacak mimar ve mimar olmayan çalışma arkadaşlarına ve bu gruba katacakları öğrencilere kendileri karar verecekler. Ben çok güvendiğim üç genç mimarla çalışıyorum. Bunlardan birisi antikiteyi, biri etnisiteyi, biri de moderniteyi didikliyor. Dolayısıyla 3 farklı bağlamda bu arayüzlerin nasıl yaşandığını, nasıl biçimlendiğini anlamaya çalışıyoruz. Bu 3 mimarın her biri onar öğrenci ile çalışıyor. Benimle birlikte biz 34 kişiyle birlikte çalışacağız. Bazıları bu proje kapsamında doğrudan kendi izlenimlerini anlatmak istiyor ve dolayısıyla tek başına çalışacak. Üç haftalık periyodun başında, ortasında ve sonunda olmak üzere dört büyük toplantı yapıp birlikte tartışmak istiyoruz. Bunun dışındaki zamanlarda gruplar serbest, çalışmalarını diledikleri şekilde düzenleyebilecekler.

Bütün mesele birbirleriyle hiç uzlaşma noktaları yokmuş gibi görünen, gelenekle moderni, geçmiştekiyle şimdiki zamanda olanı, bizimle birlikte ötekilerin düşüncelerini birbiriyle karşılaştırarak anlamaya çalışmak ve Akdeniz ikliminde yaşayan insanlar olarak, balkonu, terası, verandası, açık alanları olmayan kutuların içerisine tıkılmış olmanın nasıl bir büyük eziyet olduğunu -bir kere daha- anlatabilmek.

Diyelim ki bir apartmanın beşinci katındasın, asansör veya merdivenle kata ulaştığında açık bir çekirdeğe geliyorsun. Çatısı kapalı ama rüzgarların estiği, yarı açık bir dış mekan burası. Buradan kendi katında sana ait bir taşlığa geçiyorsun ve burası da yarı açık alan. Eve buradan geçiyorsun. Evin asıl yaşam mekanında, mutfağın ve diğer alanların birbirine iyi bağlandığı bir veranda daha var. Bunu daha önce denedik ve çok iyi sonuç aldık. Bu benim eskiden beni kafama taktığım bir mesele. Ama bu kez durum biraz daha farklı. Salgın sürecinde, çarşıdan getirdiğiniz poşetleri üç saat açık alanda bekletmemizi, ayakkabılarımızı ve giysilerimizi evin dışında çıkarmamızı söylüyorlar örneğin. Bir apartmanın beşinci katında, kapalı bir kutuda  yaşıyorsan bunu nasıl yapacaksın?

Peki o zaman bu nasıl çözülecek?

Proje kapsamında bu gibi meseleler üzerine çalışmak ve “Akdeniz ikliminin modern dünyada karakteristik bir evi var mı?” sorusunu ortaya atmak istedik. Eskiden beri önemsediğim “Akdeniz moderni” meselesini biraz daha sistematik bir hale getirmek gibi bir derdim vardı. Başka mimarların da bu konuyla ilgilenmesiyle projeyi geliştireceğimizi düşündük.

Çalışmalar sona erdiğinde ortaya ne çıkacak?

Her zaman yaptığımız gibi yazıp, çizip, kesip biçerek projeler ve maketler yapmak yerine, bu kez çalışmalarımızı tamamen dijital ortamda yapıp, orada bırakmaya karar verdik. Tüm aşamaları kaydetmek ve ulaşılabilir bir yerde tutmak üzerinde  çalışıyoruz. Bu çalışmaları sistematik olarak depoladığımız bir arşivimiz olsun ve bunu “açık kaynak” olarak herkesin kullanımına açalım istiyoruz. Kim ne kadarını nasıl kullanmak istiyorsa buyursun kullansın.

Salgın döneminde büyük ve cazibeli olandan ziyade, en yakındakine odaklanmakla ilgili bir şeyler öğrendik sanıyorum. Bu dönem ayrıca insanlara geçicilik / kalıcılık gibi konuları da fazlasıyla düşündürdü. Konuştuğumuz projenin kapsamı da aslında insanın kendi yaşam alanı olarak düşündüğünde, en yakındakine yeniden bakmakla ilgili. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ben yapıp ettiklerim ve sahip olduklarım anlamında azla yetinerek yaşamayı severim. Çok olan şeyim azdır. Bir tür kaçıklık olarak saatlerim, bıçaklarım, kalemlerim ve kitaplarım fazladır. Vaktiyle Stoacıları okumuş ve içtenlikle benimsemiş biriyim ve maddi olarak azla yetinme meselesi benim üzerimde epeyce etkindir. Bunun öteki ucunda ise duygusal anlamda tutkulu, bazen biraz abartılı, çoklu düşünmeye ve yaşamaya daha yatkınım. Az yeterlidir diyerek bakınca ev, çok daha az şeyle de içinde olabileceğiniz bir mekan haline geliyor ve bir sürü nesneye bu gözle tekrar bakılıyor. Evde Mike Berg’ün çok sevdiğim bir kilimi, ben doğduğum gün dokutulmuş bir halı, adı “Aşiret Kavgası” olan, Vanlı bir kız çocuğunun, bütün otantik desenleri birbirine karıştırarak yaptığı kilimlerim var. Hepsini kaldırdım ve gerekli olmadıklarını  fark ettim. Bunları bir daha kullanacağımı sanmıyorum.

© Nevzat Sayın

Ofiste çok vakit geçiren biri olarak evdeki masamı gerektiğinde kullanmak üzere  kütüphane dayamıştım. Uzun bir süre o masada yazıp çizince, masa konumu yüzünden basmaya başladı. Yerini değiştirmeye ve ortaya almaya karar verdim. Onu kıpırdatınca her şey kıpırdamaya başladı ve mobilyaların kıpırdayabilir şeyler olmasının ne kadar önemli olduğunun yanısıra evi ev yapan şeylerin neler olduğunu, onları nasıl kullandığımızı ve onların bizi nasıl kullandığını şimdiye kadar olduğundan başka türlü düşünmeye başladım ve bunun bana epeyce yararı olduğunu  düşünüyorum. Evimle ilişkim her zaman iyiydi ve iyidir, evime karşı özenli ve dikkatliyimdir ama yine de beklenmedik bir zorunlulukla bu konuya yeniden bakmamın yararını gördüm, görüyorum.

Röportaj: Bahar Turkay

#Nevzat Sayın #NSMH #mimarlık #yahşibey #Yahşibey Tasarım Çalışmaları #atölye çalışması #Covid-19 #salgın #akdeniz #Akdeniz mimarisi


Sayfanın Başına Dön