DUVARLAR ARASINDA YARATILAN 'SES' DÜNYASI
DUVARLAR ARASINDA YARATILAN 'SES' DÜNYASI
DUVARLAR ARASINDA YARATILAN 'SES' DÜNYASI
DUVARLAR ARASINDA YARATILAN 'SES' DÜNYASI
DUVARLAR ARASINDA YARATILAN 'SES' DÜNYASI
DUVARLAR ARASINDA YARATILAN 'SES' DÜNYASI

DUVARLAR ARASINDA YARATILAN 'SES' DÜNYASI

TASARIM   21.10.2020

Araştırma ve üretimi, insan-teknoloji ilişkilerinin teorik ve pratik boyutlarına odaklanan Selçuk Artut’un kişisel sergisi  ‘Duvarların Dili olsa da Sussa’ 18 Eylül’de Zilberman-İstanbul’da açıldı. Artut, sergisinde ‘deneyim, ses ve hafızayı teknoloji ve dijital yeniliklerin katkısıyla kesiştirdiği yeni ses yerleştirmesi projesini sanatseverlere sunmayı‘ amaçlıyor. 2 Aralık tarihinde kadar görülebilecek olan sergide yer alan 'kinetik ses heykeli', mekâna özel olarak mimari şekilde dönüştürülen bir atmosferde konumlanıyor. ‘Eserlerini üretirken teknolojik unsurları kullanmayı seven’ Artut ile ses-mekân ilişkisini ve denkleme ‘insan ve hafıza’ girdiğinde neler olduğunu konuştuk.

Zilberman-İstanbul’da sergilenen 'kinetik ses heykeli'nden bahseder misin?

‘Duvarların Dili Olsa da Sussa’ benim beşinci kişisel sergim. Karma sergilerin aksine kişisel sergilerde sanatçıların sanata bakış açısı tümüyle ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla sanatçı açısından üzerinde çok vakit harcanan, emek verilen bir süreç ortaya çıkıyor. Tüm bunlar bir araya geldiğinde mekânın tamamını kapsayacak tek bir iş yapma duygusu ile düşünmeye ve bu yönde gelişen fikirlerle ilerlemeye başladım. Soyut bir duruş sergilemeyi ama duygu bütünlüğü yoğun bir içerik yaratmayı hedefledim. Eserlerimi üretirken teknolojik unsurları kullanmayı seviyorum. Bu eserde de uzun süredir kullanmak istediğim, yukarı aşağı hareket etme görevi gören elektrik kontrollü motorlar kullandım. Çünkü hareket eden hoparlörlerle bir ses dünyası yaratmak istiyordum. Elbette tüm bu biçim argümanlarının yanı sıra bir sanatçı olarak yaşadıklarımdan bahsetmek, etkilendiğim şeyleri açığa çıkarmak ve başkalarıyla paylaşmak istedim. Duvarların bizleri dinlediği ve seslerimizi kayıt altına aldığı bir metafor üzerinden düşünmeye ve onun sesini bulmaya çalıştım. Mekândaki dokuz adet hoparlörden belli belirsiz insan sesleri duyuyorsunuz. Bu sesler IPA (İng. International Phonetic Alphabet) adı verilen bir ses alfabesini kendi sesimle kaydetmem sonucunda elde edildi. IPA yazılı metinlerin nasıl okunmasını ifade eden ses biçimi oluşturan bir alfabe türü. Yazı ile ses arasında bir köprü görevi görüyor. Eserdeki dokuz ses üretici içlerinde bulunan teknolojik çözümlerle geliştirdiğim yazılım sayesinde havuzdaki seslerden kendini üreten rastgele kelimeler üretiliyor. Ortaya çıkan kelimelerin herhangi bir anlam oluşturma gayreti bulunmuyor. Eserle ilgili çıkarımları herkesin kendisinin yapmasını tercih ediyorum. Benim ortaya çıkan esere dair algım duvarların konuşma dilinin dinlenebildiği bir ses heykelinin, mekândaki yerleştirilmesi olarak açıklanabilir. Mekânda bahsettiğim dokuz ses üretici, tavan ve taban zemin arasında dağılmış durumda. İçeri girdiğinizde fiziksel oryantasyon algınıza müdahale eden bir durumla da karşılaşıyorsunuz. Beklenmedik bu durum karşısında meraklı sorgulamaların bir kenara itilip ziyaretçinin kendisi ile kalabileceği bir dünya sunmak istedim.

Ses-mekân arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsın? Birbirlerini nasıl değiştiriyorlar veya dönüştürüyorlar?

Fiziki gerçeklik koşullarında kendi kulaklarımızla algıladığımız tüm sesler mekânda sesle oluşan yansımaların bir araya gelmesi ile birlikte şekil buluyorlar. Bu açıdan düşünüldüğünde her mekânın kendine has bir ses imzasının bulunduğunu söylemek mümkün. Kimi mekânları içinde oluşan seslerle daha iyi ayırt ediyoruz. Ancak bu ayrımlara kolayca varabilmek için ses konusunda ciddi bir farkındalığımızın oluşmuş olması da önemli bir unsur. Sese olan duyarlılığımız sayesinde mekânlara olan algımız değişebiliyor. Herhangi bir mekânda olduğumuzu hayal ettiğimizde o anın seslerini de duyma gayreti içinde oluyoruz. Mekân bize mimari yoluyla tasarlanmış uzayı dikte ederken aynı kapsamda sesi de koşullandırıyor. Koşulları iyi sağlanmamış bir mekânda duyduğumuz sesler tüm yaşam konforunuz bozulmasına sebep olabiliyor. Mekân görünür iken ses görünmeyen olduğu için sesin varlığı göz ardı edildiğinde sonradan müdahale edilmesi oldukça zor sonuçlarla karşılaşmak mümkün olabiliyor. 

Denkleme 'insan' ve 'hafıza' faktörleri girince neler oluyor? Ses bizim mekânda bulunuşumuzu nasıl etkiliyor?

Günümüzde yaygın olarak görsel hafızaya dayalı bir algılama alışkanlığı varken bu taraftaki doygunluktan ötürü olsa gerek diğer duyularımıza da ağırlık vermeye başladığımızı düşünüyorum. Özellikle sesin kaydedilebilir oluşunun ve anın sesini saklamanın insan hafızasındaki bütünlüğü oluşturmak açısından yeri çok etkili. Görüntüsüne çok aşina olduğumuz ancak sesini daha önce duymadığımız bir kişinin sesli görüntü kaydına ulaşınca büyük bir heyecan duyuyoruz. Ayrıca tarih çalışmalarında sesin kullanımı da Sesli Tarih başlığı altında yaygınlaşmaya başladı. Bir şehrin silüeti sadece mimari açıdan değişmiyor, aynı zamanda tüm ses dokusu da benzer yönde başkalaşıma uğruyor. Örneğin, İstiklal Caddesi'ni hayal ediyorum. Belki 20 yıl önce cadde üzerindeki müzik dükkanlarından çıkan sesleri doyasıya duyuyorduk. Bugün o müzik dükkanları yerlerini başka işyerlerine bıraktılar. İstiklal Caddesi hem görünümü hem sesi ile başka bir yere dönüştü. O zamana dair sesler ve görüntüler ise hafızalarımızda bir yerlerde kendilerine yer edindiler.

Sesle ilgili yaptığın çalışmalarla hâlâ merak ettiğin neler var?

Ses benim için sanat yapmaktaki bir ifade biçimi. Sesin bir sanat malzemesi olarak soyut duruşunu çok seviyorum. Gözle görülememesini ama insanlar üzerinde etkileyici oluşunu büyülü buluyorum. Bir sanatçı olarak hep kaçınmak istediğim bariz anlatım biçiminden uzak kalmamı sağlıyor. Ses konusundaki merakım okuduklarımla pekişiyor. Sesin tüm bu soyut duruşundan öte onu yazılı ifade etme biçimleri ile anlamlandırma uğraşlarını ilgiyle takip ediyorum. Sesin hem fiziksel hem de kavramsal bir yapısı bulunuyor. Bu iki kulvarda karşıma çıkan tüm gelişmeleri merakla izliyorum diyebilirim.

Röportaj: Bahar Turkay

#ses #ses heykeli #sergi #yerleştirme #Selçuk Artut


Sayfanın Başına Dön