'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE
'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE
'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE
'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE
'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE
'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE
'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE
'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE
'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE
'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE

'CESUR' TASARIMLARIN PEŞİNDE

TASARIM   15.08.2020

Çağdaş mücevher tasarımcısı Ela Cindoruk’tan pandemiden hemen önce ortaya çıkan ‘Tri’nin tasarım ve üretim sürecini dinledik. Ayrıca yeni malzemeleri, hızla gelişen üretim tekniklerini, çeşitli form denemelerini, tasarımların ortaya çıkış hikayelerini ve işin asıl heyecan verici kısmını konuştuk.

Halen içinde bulunduğumuz salgın dönemi bireysel, toplumsal ve hatta küresel anlamda çok düşündürücü bir süreç. Bunun bireysel kısmına gelince pek çok insan gündelik yaşam ritüelleri üzerine düşünmeye başladı bu süreçte sanırım. Sizin bu sürede geride bıraktığınız veya yeni başladığınız ritüelleriniz oldu mu?

Evet, bir anda ayağmızın altından halı kaymış, bir filmin içine ışınlanmış gibi olduk! İlk bir – bir buçuk ay hiçbir şey yapamadım. Çok garipti. Ardından, galeriyi kapattıktan sonra eve kurduğum atölyemi yavaş yavaş temizledim. Bir şey yapamasam bile varlığını hissetmek iyiydi. Temizlik sırasında eskiden yontmaya başlayıp yarım kalmış ahşaplar ve taşlar bulup, onları yontmaya başladım. Bu bir nevi meditasyon oldu benim için. Abanoz çok sert bir ahşap ve obsidyen de aynı şekilde çok sert bir taş, doğal cam diye de adlandırlıyor. Her ikisi de epey zorladı beni ve çok zevkliydi… Herhangi bir tasarım olmadan, elindeki malzemenin sertliğinin, dokusunun, damarlarının gösterdiği yolu izleyerek yontmak bana çok iyi geldi. Hala da yontuyorum. Bir de bu süreçte benim için adeta yeni bir medyum olan Ipad pro’nun programlarına odaklanma, denemeler yapma ve öğrenme fırsatım oldu. Öğrendikçe hayranlığım artıyor, yeni işler için bir çeşit kuluçka dönemi geçiriyorum…

Son tasarımlarınızdan bahseder misin? Malzeme olarak ne kullandınız, tasarım ve üretim süreci nasıl gelişti? 

Hayatımıza giren lazer kesim gibi dijital teknikleri el işi ile bir arada kulllandığım işler yapıyorum bir süredir. Pandemiden önce yaptığım son işte de alüminyum kullandım. Alüminyum, eloksal ile hem nefis renklenebiliyor hem de göreceli olarak form vermek için yumuşak bir metal. “Tri” bilezikleri tasarlarken derdim iki boyutlu metal plakaya üçgenler oluşturacak kesikler yaparak üç boyutlu formlara ulaşmaktı. Şekil vermeye başladığınızda yüzeyde oluşan küçük üçgen düzlemler, ışık yansımalarıyla başka boyut katıyor ve her bilezikte aynı kesim olmasına karşılık, parçaların elde şekillenmesiyle başkalaşıyorlar.

Tasarımlarınızda renk ve malzeme anlamında dikkat çekici bir çeşitlilik ve hep farklı bir geometrik form var. Malzemeleri nasıl seçiyorsunuz ve tasarımlar nasıl ortaya çıkıyor? 

Fikrimi, düşüncemi en iyi ifade edecek malzemeyi bulup ona hakkını verecek teknikle birleştirmek başlangıç noktası. Sanıyorum malzeme takıntısı endüstri tasarımı eğitimimizin ve aşırı meraklı oluşumun bir sonucu. Hep yeni bir şeylerin arayışındayım. Toplayıcıyım, başka bir çok şeyin yanında malzeme örnekleri biriktiririm. Yeni bir malzeme ya da teknik öğrenince onu denemek için fikirler geliştirmek beni heyecanlandırıyor. Her malzemeye, tekniğe de uygun formları, renkleri, üretim biçimlerini ve asıl anlamlandırmayı bütüncül bir yaklaşımla arayıp bulmak lazım. O yüzden de formlar ve ürünler sürekli değişiyor. Bazen yıllar sonra birden bir ışık yanıp o malzemeyi işimde nasıl kullanacağımı bulabiliyorum.

Peki son form üzerinden tasarımı şekillendirirken çok deneme yapıyor musunuz?

Bu, işe göre çok değişiyor tabii. Bazı işleri düşündüğün gibi yaptığında tamam diyorsun, bazılarında ise doğrudan malzeme ile oynayarak şekilleniyor. Kimi zaman da tasarıma karar verip, eskizleri yaptıktan sonra, üzerine çalışmaya başladığında bambaşka bir yola girebiliyorsun. Ayrıca denemeler yeni fikirlerin de tohumunu atıyor. Örneğin, kurumuş orkideleri gümüş kaplayıp, boyadığım “Yaz” işlerini yaparken onları asmak/ bağlamak için bir ara parça arayışındaydım. Denemeler sonunda modüler eleman olarak tasarladığım zincir parçalarının kendi başlarına bir potansiyelleri olduğunu farkettim. “Lucy” koleksiyonu böyle ortaya çıktı. Değerli, yarı değerli taşlar ve incilerle birlikte altın ve gümüş parçaları birleştirdim. Çok üreyen, zengin bir koleksiyon oldu.

Çoğunlukla yaptığım ilk örnekleri, denemeleri takıp dolaşmak, hem kullanılabilirliğini test etmek açısından hem de tepkileri izlemek için iyi bir yöntem. Bazen de bir işe uzun uzun bakmak, zamana bırakmak sonra tekrar dönmek çok faydalı olabiliyor. Esas zevkli ve heyecan verici kısım da zaten bitmiş işten ziyade o denemelerle geçen yapma süreci. Bu işi yapıyor olma nedenim. Acaba bazı işleri bu yüzden mi bi türlü bitiremiyorum diye de düşündüm şimdi. Bittikten sonra bir heyecanı kalmıyor sanki…

Tasarım alanında üretim teknolojileri yıllar içinde çok gelişti. Özellikle geri dönüşüm ve sürdürülebilir malzeme konusundaki hassasiyetle birlikte malzeme çeşitliliği de arttı. Bunlar sizin üretiminize nasıl yansıdı ya da yansıyor?

Evet, çok hızlı gelişiyor. Üç boyutlu baskı ya da lazer kesim teknolojileri mücevher üretiminde çok kullanılıyor. Bu teknolojileri, özellikle elde yapmanın olanaklı veya anlamlı olmadığı işler için faydalı bir araç olarak görüyorum. Teknoloji olanaklarının hakkını vermeye çalışarak kullanmayı tercih ediyorum ve el işiyle birleştirerek, bitirişinde mutlaka elin değmesi beni heycanlandırıyor. Başkalaşmayı bu sağlıyor. Örneğin “Karalama” işlerimde lazer kesimin nimetlerinden faydalandım. Kağıt üzerine kalemle yaptığım, boş ve dolu yüzeylerden oluşan karmaşık geometrik desenleri bilgisayara aktardım. El çizimini olduğu gibi koruyarak vektorel çizim haline getirdikten sonra gümüş plakadan lazer kesim yaptırdım. Kesilmiş parçaları da elimle şekillendirip, gerektiğinde birleştirip, yeni, birbirinden farklı formlar oluşturdum. Yüzey bitirişlerinde de kah altın kaplama kah boyama ile renklendirdim… Dünyada da bu akıma “digitally handmade” diyorlar.

Bazı işlerimde kağıt, gazete kağıdı, kurumuş çiçek gibi çeşitli buluntu malzemeler kullanıyorum. Onlara yeniden hayat vermek çok heyecan verici.

Takı nasıl bir obje sizce?

Süslenme ihtiyacımızı karşılayan, duygusal bağ kurduğumuz, başka da hiç bir işlevi olmayan bir obje. Takıyı bedenimizde taşıyoruz, dolayısıyla bizimle ve bedenimizle çok yakın ilişki halinde. Tıpkı kıyafetlerimiz gibi… Hatta ondan daha kişisel ve bir çeşit iletişim aracı bana göre. Taşıyıcısının kimliği, karakteri ile ilgili ipuçları, bilgi veren bir obje. Ayrıca bedenle birlikte dolaştığı için etkileşimi de diğer tasarım ya da sanat nesnelerine göre çok fazla.

Yıllar içinde, sosyal medyanın ve değişen yaşam şekillerinin etkisiyle, kişisel ifade özgürlüğü anlamında farklı bir yere gelindi sanki. Bunun tasarım dünyasına yansıması konusunda ne düşünüyorsunuz? Tasarımlar da cesurlaşmaya başladı mı?

Bilemiyorum, emin değilim. Teknolojilerin de hızlı gelişimi ve bireysel üretimin kolaylaşması özgürleşmeyi sağlıyor doğru. Çok fazla iş yapılıyor. Bir yandan da dünyada ortak bir bilinç/hafıza oluştu ve ortaya çıkan işler birbirine benzemeye başladı. İletişimin bu kadar hızlı olması, herkesin aynı bilgiye eş zamanlı olarak maruz kalması farklılıklarımızı törpülüyor gibi geliyor bana. 60’ların cesur tasarım anlayışını bugün görmüyorum.  

Tasarımın 'cinsiyetsiz' olma durumu konusunda ne düşünüyorsunuz? takı tasarımı genellikle kadınlarla ilişkilendirilse de sizin erkekler için de tasarımlarınız var...Sizce tasarım(cı), kalıpları yıkma anlamında bu konuda öncü bir tavır sergileyebilir mi?

Tasarım(cı) öncü bi tavır sergileyebilir ve sergilemeli. Farketmeden doğduğumuz andan itibaren bu konuda o kadar fazla beynimiz yıkanıyor ki…Geçenlerde televizyonda gördüğüm, bebeğin cinsiyetine göre ‘renk ayrımı’ yapmanın iyi bir fikir olarak sunulduğu bir reklam kanımı dondurdu. Yani daha anne karnındayken ayrım başlıyor ve buna benzer ayrım destekleyen ve paylaşım fikrini köstekleyen işler yapılıyor.

Bizim yaptığımız bir çok işi erkekler de takabilir aslında, ama takmıyorlar. Türkiye’de gördüğüm kadarıyla minik tek küpe, bir kaç yüzük, moda olan üniforma gibi bileklikler dışında cesaret gösterip mesela güzel bir broş takan erkek yok denecek kadar az, ne yazık.

Röportaj: Bahar Turkay



Sayfanın Başına Dön