MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER
MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER

MEKANLARI KONUŞTURAN ÇİZİMLER

TASARIM   29.12.2021

Piknik Works ekibini mekânlara çok katmanlı bir anlatım ve hikâye katan illüstrasyonlarından ve ‘performatif çizim’ pratiklerinden tanıyoruz en çok… Mimari, mekân, illüstrasyon ve hikâye arasında bir bağlam oluşturan bu çizimler, içerdikleri detaylar ve pek çok referans üzerinden adeta bulundukları yeri konuşturuyor… Bu yıl heyecanlı yeni işlere imza atan ekibe yönelttiğimiz soruları, Piknik Works adına, kurucu ortağı Oğul Öztunç yanıtladı.

Piknik Works'ü kurduğunuz günden bugüne pratiğinizde neler değişti, gelişti?

Bu yola, içinde bulunduğumuz çağın yaratıcı alanlarından ve bu alanların kesişiminde biriken enerjiden beslenen çok üretken bir pratik kurmak düşüncesiyle çıktık. Yol alırken çok ürettik. Dışarıdan stratejik olarak en mantıklı gözüken şey olmasa da birçok farklı alanda üretim yaptık. Yeni kabiliyetler kazanıp, yeni düşünme şekillerine uyum sağlamaya çalıştık. Bu minvalde edindiğimiz en güzel kazanım üretme deneyimi oldu sanırım. Yani tecrübelendik. Öte yandan acemi ruhun heyecanını, üretme gücünü biliyoruz ve bunu asla bir kenara bırakmamak gerektiğini düşünüyoruz. Turgut Uyar'ın dediği gibi: Efendimiz Acemilik!

Çizimi, çok katmanlı illüstrasyonu, hayal etmek, dünyayı anlamak, anlatmak, paylaşmak için temel mecra olarak değerlendiriyorsunuz... peki çizim ve mekân ilişkisini nasıl kuruyorsunuz?

Aslında çizimin gücüne dair bu düşünce, İTÜ Mimarlık Fakültesi'nde eğitim alırken, mekân üzerine düşünürken ortaya çıktı. Mekân bir mecra ise, bu mecranın en kuvvetli aracı, hatta belki 'ana dili'nin çizim olduğunu düşünüyoruz. Çizim de kendi içinde bir mecra ve macera tabi. Bu iki olgunun kesişimde keşfedilecek çok şey var. Biz de projelerde bu maceraya atılıyoruz. Her seferinde bu ilişkiye dair değişkenlerle oynayarak yeni bir tarafını keşfetmeye çalışıyoruz.

Mimarlık ve yaratıcı çizim pratikleri birbirini nasıl besliyor veya manipüle ediyor?

İkisini de yaratıcı ve birbiri ile ilişki içinde pratikler olarak tanıdıktan ve tanımladıktan sonra, işin en keyifli ve bir o kadar çetrefilli tarafı 'biçem'. Yani buradaki anlayışımızla 'yapma şekli' olarak belirginlik kazanıyor. Örneğin, var olan bir şeyi çizerek anlamaya çalışıyorsunuz diyelim. Nasıl çizdiğiniz, nelere dikkat ettiğiniz, çizginin yapılma şekli; anlamaya çalıştığınız şeyi nasıl anladığınızı etkiliyor. Aynı durum bir şeyi çizerek tasarlamaya çalıştığınızda da karşınıza çıkıyor (burada tabi ki çizimi daha geniş anlamlarıyla da konuya dahil ediyorum). Çizme yöntemi, ortaya çıkan tasarım düşüncesinde epey belirleyici oluyor. Hatta doğrudan mekân üzerine çizim yaparak beden, zihin ve mekânın sınırlarını zorladığımızda birbirleri üzerine olan etkilerini keşfetmeye çalıştığımız 'performatif çizim' projesinde bile buna benzer bir şey ortaya çıkıyor. Bu yüzden kendimizi İstanbul'da bir kiliseye veya Stockholm'de bir vitrine, üç günlüğüne kapatıp, önden planlama yapmadan, durmaksızın, doğrudan mekânın yüzeylerine çizim yaptığımız bir iş bu. Dediğiniz gibi bu ilişkiler birbirini besliyor ve manipüle ediyor. Biçemle oynamak bu yüzden önemli.

Çalışma ve üretim süreçlerinizden bahseder misiniz?

Tek kelimeyle, katastrofik. Çok kelimeyle, içinde bulunduğumuz durumlara, projenin gerekliliklerine ve birlikte çalıştığımız ekiplere göre epey değişiklik gösteren bir çalışma şeklimiz var. Bu, benzer hammaddeyi koyduğunuzda tahmin edilebilir sonuçlar çıkaran bir kurulu düzenden ziyade, her seferinde yeniden kurgulanmak durumunda kalan bir üretim süreci demek oluyor. Bir şekilde hep zamanında teslim ediyoruz. Ve olumlu sonuçlar alıyoruz.

Bu yıl iki farklı projede gördük illüstrasyonlarınızı... İlk olarak sokak lezzetleri restoranı Crossfingers için yaptığınız işten konuşalım...Bu proje restorandaki lezzetler bir yana, burasının nasıl bir mekân olduğuna, kültürüne ve sahiplendiği imaja dair özellikle müzik, kent kültürü, kült isimler ve ütopya üzerinden pek çok detay ve referans içeriyor. İş nasıl ortaya çıktı?

Crossfingers Bomonti restoranı aynı zamanda bizim ilk uygulanan mekânsal tasarım projemiz de oldu. Birlikte çalışması oldukça zevkli ve getirdiğimiz -belki birçok işletmeye uç gelebilecek- fikirlere açık bir ekip oluştu. Mekân birçok açıdan çok ilginç ve bizim için öğretici bir süreçle ortaya çıktı. Kısa sürede bulunduğu bölgedeki kent kültürünün içinde anlamlı bir yere sahip olabildiğini gözlemlemek keyif verici oluyor. Bir tarafıyla da burada bizim farklı alanlardan da beslenen kabiliyetlerimizi işin içine katabildiğimiz, hatta bunun için motive edildiğimiz bir proje çıktı. Mekân bu referanslar, karakterler ve onların çağrıştırdığı hikayelerle örüldü. Bu çalışmalar Crossfingers'ın mekânsal unsurları haline geldiği gibi, iletişim dilinin de önemli bir parçası oldu. Bizim için epey gurur verici. Yakın zamanda Etiler’de açılan yeni şubelerinde bu karakterler ve hikayelerle örülü, büyükçe bir 'girdabı' andıran bir tavan resmi yaptık. Çizim ve mekân ilişkisinde kendimizce yeni keşifler yapmamıza olanak sağladı. Çok ‘spoiler’ vermek istemiyoruz. Etiler'e yolunuz düşerse bir uğrarsınız.

Bu yılın dikkat çekici işlerinden biri de Kasım ayında açılan ve Nike'ın katkılarıyla hayata geçen HOPE Alkazar'da yer alan Play Cafe'deki illüstrasyon. ‘Ebrar Karakurt Akademi ve koçluk programı’ndan ilham alan bu işinizde kolektif üretim, engelleri aşmak, paylaşım, spor ve yaratıcı üretimin bir aradalığı, ortak toplumsal değerler, kent ve Beyoğlu gibi temaları görüyoruz. İşin nasıl katman katman geliştiğini anlatır mısınız?

HOPE Alkazar, kendine özgü, kente, kentliye umut ve üretim heyecanı vermeyi amaçlayan bir platform. Buradaki çıkış noktası mekânda bulunan Play Cafe olarak adlandırılan alandaki, takribi dokuz metre uzunluğunda duvara bir hikâye kurgulamamızdı. Burada yaptığımız çizimi deneyimleyen insanların, çıktıktan sonra kentin en işlek caddesine geri adım atarken bir tür umut ve heyecanla ayrılmalarını istedik. Kenti dönüştüren şeyler; hareket, hayaller, toplumsal destek mekanizmaları. Bunları bir hikâye içinde örmeye çabalarken, Ebrar Karakurt Akademi'nin hikayesinden ve kazanımlarından ilham aldık. Birçok katmanın birbiri içine geçtiği kompozisyon, giriş kısmında resmedilen İstiklal Caddesi ve içinde bulunduğumuz binanın girişiyle başlıyor. İzleyicinin hikâyeye buradan, olduğumuz yerden girmesini istedik. Kompozisyonda ilerledikçe hikâye çoklu okuma şekillerine imkan verecek şekilde güzergahlara ayrılıyor. Büyüklü küçüklü figürler, onların birbiri ile ilişkileri ve zorluklar karşısında birbirlerine destek oluş biçimleri, hareketin ve sporun getirdiği dinamizm, kenti dönüştürüyor. İçinde ilerledikçe,  kentsel görselleştirmede hayal etmenin, gerçek dışının rolü artıyor. Bu hikâye Beyoğlu ile, İstanbul ile, hareket etmek, destek olmak ve birlikte olmak ile ve bunların birbirini dönüştürücü gücüyle ilgileniyor. Çizimin yaratıcı gücü tüm bunları bu hikâye içinde bir tutkal gibi birbirine örmeye çabalıyor. Umarız hedeflediğimiz gibi görenler, içine girenler için bir üretme ve hareket etme heyecanı oluşturur.

İllüstrasyonlarınızda neden bu rengi kullanıyorsunuz? Nasıl karar verdiniz bu renge?

Öncelikle bu rengi -ultramarine ya da bizim tabirimizle elektrik mavisi- çok seviyoruz. Bu sevginin kaynağı öğrencilik yıllarımızda defterlerimize sonsuz saatler çizim yaparken kullandığımız alelade mavi tükenmez kalemlerin rengi olması ve çok sevdiğimiz sanatçı Yves Klein'ın çalışmaları. Tam olarak bir karar verme süreci olduğunu söyleyemeyiz, zira hiç sorguladığımız bir şey olmadı. Zamanla birtakım faydalarını gördük. Bu güçlü renk, genelde çok detaylı ancak monokrom çalıştığımız çizimlerimize kendine has bir karakter kazandırıyor.

Bildiğimiz anlamda yapı ve inşa üzerinden mimarlık pratiği üzerine çalıştığınız güncel projeler var mı?

Evet! Masada keyifle yürüttüğümüz projeler var. Şu an en sıcak olanları İstanbul Beyoğlu'nda birbiri içine geçen esnek mekânlardan oluşan ve farklı kullanımlara hizmet veren bir yeni medya üretim stüdyosu ve de Ankara İncek'te daha önce pek denenmemiş ilginç bir mekânsal kurgu ile şekillenen bir ticaret ve kültür merkezi yapısı. Çok detay veremiyoruz ama mekânsal projeler uykuları kaçıran türden heyecanlı. Takipte kalın.

#PiknikWorks #OğulÖztunç #çizim #tasarım #modern mimari


Sayfanın Başına Dön