TASARIM BİENALİ'NİN, DİYALOĞA DAVET EDEN SERGİ TASARIMI
TASARIM BİENALİ'NİN, DİYALOĞA DAVET EDEN SERGİ TASARIMI
TASARIM BİENALİ'NİN, DİYALOĞA DAVET EDEN SERGİ TASARIMI
TASARIM BİENALİ'NİN, DİYALOĞA DAVET EDEN SERGİ TASARIMI
TASARIM BİENALİ'NİN, DİYALOĞA DAVET EDEN SERGİ TASARIMI
TASARIM BİENALİ'NİN, DİYALOĞA DAVET EDEN SERGİ TASARIMI
TASARIM BİENALİ'NİN, DİYALOĞA DAVET EDEN SERGİ TASARIMI
TASARIM BİENALİ'NİN, DİYALOĞA DAVET EDEN SERGİ TASARIMI

TASARIM BİENALİ'NİN, DİYALOĞA DAVET EDEN SERGİ TASARIMI

TASARIM   18.10.2020

15 Ekim’de başlayan 5. İstanbul Tasarım Bienali’nin sergileme tasarımı, İstanbul merkezli grafik ve mekânsal tasarım stüdyosu olan Future Anecdotes İstanbul (FAI) tarafından gerçekleştirildi. Pandemi etkisiyle pek çok konu gibi, sergi ve etkinliklerin mekân kurgularının da tartışılmaya başladığı bir dönemde, bienal sergisi için tasarımcıların neleri dikkate aldığı merak konusu. Özellikle de Empatiye Dönüş: birden fazlası için tasarım’ başlığını taşıyan ve ‘toplum, malzeme ve çevreyle empati kurmanın’ tartışıldığı bienalde sunulan bu sergilemeye ve tasarıma bakmak daha anlamlı. Sorularımız üzerinden Future Anecdotes İstanbul’un kurucuları Aslı Altay ve Can Altay ile konuştuk.

5. İstanbul Tasarım Bienali için sergi tasarımı yaparken en çok neleri dikkate aldınız? Bienalin teması, projelerin içeriği ve izleyici akışı ile ilgili öncelikler ve ihtiyaçlar tasarımınızda ne şekilde bir araya geldi?

Sergi tasarımı mekânda bir hikâye anlatmayı, çoğu zaman da bunu farklı anlatıları birbirlerine örerek yapmayı içeriyor. Bu parçaları nasıl bir araya getireceğiniz ve izleyicinin de katılımıyla nasıl yeni hikâyelerin doğmasına izin vereceğiniz önem taşıyor. Yaşayan bir mekân olmasına, izleyicisini burayı kullanmaya davet eden misafirperver bir alan açmasına özen gösteriyoruz. Öte yandan her sergi içinde farklı yoğunluklar, derinlikler oluşturmaya ve bunları tetikleyecek araçlar geliştirmeye ihtiyaç duyuyor. Buradaki rolümüzü ve sorumluluğumuzu önemsiyoruz, bizim için sergi tasarımı bir arkaplan kurmakla ilgili değil, bilakis mekânı kurmakla ilgili. Dolayısıyla tasarladığımız araçlar zaman zaman ön plana çıkmaktan çekinmiyorlar. 

Bununla beraber, bu sergileme işinin özünde işbirliği var. Küratörlerle kurduğunuz diyalogdan, tasarım ekibi olarak nasıl çalıştığınıza, evsahibi kurumun iç dinamiklerinden, mekânın unsurlarına, üretici ekibin her mensubundan, izleyici/kullanıcılara kadar uzanan bir işbirliği bu. Ve bunun her adımı, sürece dahil olan herkes önemli.

Bahsettiğimiz araçların bazıları kullanıma yönelik, mekânsal enstrümanlar;  örneğin mobilya veya teşhir gibi kategorize edilebilecek öğeler. Bazıları da atmosfer kurmaya yönelik jestler; renk kullanımı, farklı dokular, mevcut mekânın mizacıyla serginin içeriğini buluşturan müdahaleler diyebiliriz.

Örneğin Ark Kültür’deki Kütüphane kısmında, alışıldık bir sergi ortamından ziyade süregelen araştırmalara dair fikir edineceğiniz bir çalışma mekânı olarak hayal ettik burayı. Ark Kültür’ün kendine özgü yapısıyla, oraya geçici olarak yerleşen bir dizi araştırma projesinin izleyiciyle ve birbirleriyle etkileşime girdiği bu mekân, bir yandan belli kullanım protokollerinin olduğu bir kütüphane gibi işliyor, öte yandan bir samimiyet arz ediyor. Tüm araştırmaya tek bakışta hakim olmaktan ziyade çeşitli yönlerini keşfedebileceğiniz, farklı derinliklerde okumaya izin veren bir yer. Bu da tüm parçaların sizin önünüze serilmesindense, bir koreografi içeren, serginin ev sahipleriyle diyaloğa girebileceğiniz, adım adım önünüzde açılacak, farklı parçalarını farklı odalarda keşfedeceğiniz bir ortam anlamına geliyor.

© Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz / Sol Taraf: Agros İstanbul, Aslıhan Demirtaş, UrbanAgrIst / Sağ Taraf: theOtherForest, theOtherDada, ARK Kültür

“Empati” meselesini sergi tasarımında nasıl izlemeliyiz? 

Bu kelimenin anlamı herkes için son altı ayda çok değişti. Bir yandan da çıkış noktasını hatırlamakta fayda var. Terimin orijinal anlamı hislerin nesnelere ve doğal yaşama aktarılmasını vurguluyordu. Bizim dünyayla ve ürettiklerimizle kurduğumuz ilişkide empati kavramı hep vardı, belki daha önce bu şekilde adlandırmıyorduk. Empati kavramının bienalin çıkış noktası olması da tasarladığımız atmosferlerde ve nesnelerde diğer türleri ve birbirimizi ‘duyumsamamızı’ sağlayan araçlar üzerine düşünmemizi teşvik etti. 

Bu, bazen doğrudan diğer türlerle buluşma anları davet etmeyi içeriyor. Örneğin kamusal mekândaki Yeni Yurttaşlık Ritüelleri projelerine eşlik eden istasyonlarımıza iliştirdiğimiz yemlik ve suluklar, çok basit ve görünürlük aramayan bir jest. Diğer türlerle birlikte yaşama biçimlerimize topyekün bir çözüm üretmek gibi bir ilüzyona kapılmıyor, ama küçük adımlar atmazsak asla değişimin mümkün olmayacağını da, en başta kendimize hatırlatıyor.

Öte yandan, sadece bir içeriği görünür kılmak gibi bir misyondan ziyade, içerikle karşılaşma biçimimizin aslında nasıl algıladığımızı, ne kadar etkilediğini de unutmamak gerek. Bu anlamda araçlarımızı serginin aktif birer katılımcısı olarak görüyoruz. Bu duruşumuzu nesnelerin, kullandığımız şeylerin hayatımızdaki biçimlendirici etkisine dair bir vurgu olarak görmek mümkün.

Bienalin sergi tasarımı bağlamının dışında, profesyonel tasarımcılar olarak bu başlık sizin ve mesleki üretiminiz için ne ifade ediyor?

Biz tasarımın bir kültürel üretim alanı olduğuna inanıyoruz. Bu sebeple her zaman yorum ve icra içeren bir eylem ve mutlak çözümlerden öte yeni ihtimallerin denendiği bir alan olmalı. Dolayısıyla tasarımcının dönüştürücü, tanımlayıcı ve biçim veren rolü ve sorumluluğu bizi çok ilgilendiriyor. Empati kavramına toplumun atfettiği anlam zamanla değişiyor, ama özünde ‘öteki’yle yüzleşme var. Bu yüzleşme her zaman görünür ihtiyaçlara hizmet anlamına gelmeyebilir, bazen de diyaloğun kendisinin içereceği gerilim öğretici olacaktır. Bu karşılaşmalar sadece tasarımcı ve kullanıcı arasında değil, süreç içerisinde üreticiyi, çalışanları, malzemeyi, bağlamı, uçan kuşu ve bilumum diğer özne ve nesneyi içeriyor. Aslında kullandığımız araçların bizi biçimlendirdiğinden bahsederken, o araçların biçimlendirme potansiyellerinin farkına varıp, ‘nasıl yeni araçlar düşünebiliriz, buradaki sorumluluk alanımız ve sınırlarıyla nasıl oynayabiliriz ve nihayetinde mekanda hikayeler anlatarak kolektif bilgi üretimine nasıl dönüştürücü katkılar sunabiliriz’ gibi sorular bizi meşgul ediyor.

Pandemiyle birlikte gündelik hayatımıza giren bazı zorunlu uygulamalar bienal benzeri etkinliklerin fotmatlarını etkiledi. Bu duruma yeni mecra ve kurgular yaratma tarafından da bakabiliriz. Sergi tasarımında bu anlamda dikkate aldığınız / almak durumunda kaldığınız konular oldu mu? Ve sizce bu durum farklı formatlardaki etkinlik ve tartışma platformlarına nasıl yansır?

Ark Kültür özelinde konuşursak, dediğimiz gibi burası bir zamanlar bir evdi, dolayısıyla evde kalmış oluyorsunuz (kahkahalar). Şaka bir yana, pandemi ve beraberinde getirdikleri tabii ki tüm kurguda ve aslında bienalin zaman içinde değişmesinde büyük bir rol oynadı. Şu anda kütüphane ana mekân kurgusu iken, ilk başladığımızda ‘mutfak’ üzerinde duruyor ve bir araya gelmek, beraber üretmek üzerine tartışıyorduk. Kütüphane’nin yalnız kullanılan bir mekân olması, tek başına kalıp çalışmak, araştırmak gibi eylemleri çağrıştırması bu içinden geçtiğimiz dönemde hayal edebileceğimiz bir fiziksel deneyim. Ve tahmin edebileceğiniz gibi IKSV buranın güvenli bir mekân olması için tüm gerekli protokolleri uyguluyor ve çok hassas davranıyor. Bir yandan da tüm bu süreçten bağımsız olarak, bu ürettiğimiz kurgunun sergi kavramına da yeni bir önerme getirdiğini düşünüyoruz.

Bunların yanı sıra az evvel bahsettiğimiz gibi, Bienal sadece bu mekândan oluşmuyor. Dijital ortamda yayımlanacak Eleştirel Yemek Programı adlı video serisi, bir arada yaşamayı yeniden ele alan projelerin Pera Müzesi’nin yanı sıra kentin farklı noktalarına uzanacağı Yeni Yurttaşlık Ritüelleri adlı müdahaleler dizisi bienalin bu seneki programlarını oluşturuyor. Bizim tüm mekânlarda sergilenen projelere tasarladığımız eşlikçilerimiz olduğundan bahsetmiştik. 

Böyle bir dönemde bu kapsamda bir projeyi üstlenmek ve olabildiğince kapsayıcı ele almak açısından küratörlerin gerçekten muhteşem bir süreç yürüttüklerini düşünüyoruz. Kültür kurumlarının programlarında bu yıl boyunca çevrimiçi ve dijitalde pek çok deneme gördük. Ama bağlamına uygunluk meselesini çok az kişi sorguladı. Bu bienalde yemek programı gibi izlemeye aşina olduğumuz formatları dijital mecra olarak yorumlamak, öte yandan kütüphane gibi odaklanma mekanlarını da alışıldık bir serginin yerine merkeze koymak aslında çok kritik küratöryel kararlar. Bunlarla beraber bir de zaman boyutu var; bu bienalde zaman da farklı işliyor, bazı projeler ‘sergilenme’ bittikten sonra da devam ediyor, bazıları da zamana yayılarak sergileniyor. Bize sorarsanız bunlar sadece pandeminin getirdiği zorunluluklarla ilgili değil, bilakis sergi yapma biçimlerine dair yeni öneriler üretmekle ilgili. 

Future Anecdotes sergi tasarımı ekibi // Selen Konuk, Selin Karcı, Işınsu Kaya, Burcu Özgen, Berna Akyazıcı

Röportaj: Bahar Turkay

#5.İstanbul Tasarım Bienali #tasarım bienali #sergi #sergi tasarımı #bienal #Future Anecdotes #Can Altay #Aslı Altay #Empatiye Dönüş


Sayfanın Başına Dön