HENÜZ GEÇ DEĞİL!
HENÜZ GEÇ DEĞİL!

HENÜZ GEÇ DEĞİL!

VitrA'dan Haberler   26.10.2016

"VitrA ile Kentin Hayalleri" tartışma dizisinin 4.sü İzmir, Adana ve Ankara'dan sonra 12 Ekim Çarşamba günü Kayseri'de Abdullah Gül Üniversitesi Sümer Kampüsü Konferans Salonunda yoğun bir katılımla gerçekleşti. Yekta Kopan'ın moderatörlüğünde Emre Arolat, Arzu Erdem ve Gamze Özbal'ın konuşmacı olarak katıldıkları tartışmanın konusunu, bugün hala bir sanayi kenti olan Kayseri'de 20. yüzyılın başındaki endüstriyel kalkınma hamlesi bağlamında oluşturulan yerleşkelerin ve bu yerleşkeler içinde yer alan ancak günümüzde işlevini büyük oranda yitirmiş yapıların 21. yüzyılda karma işlevlerle yeniden kente kazandırılması sorunsalına odaklanan "Sanayi Geçmişini Kültür ve Eğitimle Kente Kazandırmak" teması oluşturuyordu.

Cemal Emden'in hem Kayseri kent merkezine hem de Sümer kampüsüne odaklanan fotoğrafları eşliğinde hızlı bir giriş yapan Yekta Kopan'ın konuşmacılardan önce söz verdiği AGÜ Rektörü Dr. İhsan Sabuncuoğlu'ndan, toplantının şu ana kadarki en yoğun katılımlı buluşma olduğunu ve Ali Sabancı'nın katıldığı paneli bile geride bıraktığını öğreniyoruz. Emre Arolat Achitecture tarafından tasarlanan içinde bulunduğumuz kampüsün 2012 Dünya Mimarlık Festivali'nde "Eğitim Yapıları" kategorisinde birincilik ödülü aldığını belirten Dr. Sabuncuoğlu, Sümerbank Fabrikası'nın 20. yüzyılda endüstriyel anlamda üstlendiği öncü rolü bugün sadece eğitim alanında değil aynı zamanda sosyal anlamda da devam ettirmek gibi bir misyonu olduğunu belirterek üniversite olarak bu bağlamda toplum ve kent ile bütünleşmek gibi bir dertleri olduğunu belirtti.

Panele geçildiğinde Sümerbank Tekstil Fabrikası Yerleşkesi'nin AGÜ Kampüsü olarak dönüşümünün kente ve üniversitenin eğitim ortamına katkıları konusunda ilk olarak söz alan AGÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Dr. Arzu Erdem, Sümerbank Fabrikası Yerleşkesi'nin ilk kurulduğu 1935 yılından itibaren kent kimliği için önemli olduğunu, Kayseri'de 3. nesil bir üniversite olarak kurulan AGÜ'nün özgün işlevini yitirmiş sanayi yerleşkelerinin yeniden kente kazandırılması sorunsalına anlamlı ve sürdürülebilir bir çözüm bulmak adına yerleşkeyi günümüzde kentli için bir nefes alma noktası seviyesine taşıyarak devam ettirmek istediğini ve aslında kampüsün kentlinin de kullanabileceği kamusal alanlar oluşturan mekansal bir süreklilik oluşturduğunu belirtti.

İkinci olarak söz alan Emre Arolat, AGÜ Sümer Kampüsü'nün mimarı olarak Kayseri Sümerbank Bez Fabrikası'nın 2012 yılında eğitim amacıyla kullanılmak üzere Abdullah Gül Üniversitesi'ne tahsis edilmesinin ardından başlayan tasarım sürecine değinerek başladığı konuşmasında, sürecin başta açık kampüs modeline göre şekillenmediğini ve neredeyse bugünkü şemaya tümüyle zıt bir kurgunun istendiğini belirterek bunun kendileri açısından eğitim modeli ile mekan arasında bir tür uyumsuzluğa tekabül ettiğini ve süreç içerisinde programın üniversitenin eğitim modeline ve misyonuna daha uygun bir şekilde ve kentsel kullanımın arttırılması doğrultusunda "cross-programming" mantığı çerçevesinde dönüştüğünü belirtti. Bu noktada Santral İstanbul tecrübesinin de kendileri açısından bir süreklilik sağlamasında etkili olduğunu belirten Emre Arolat, Sümerbank Bez Fabrikası yapılarının özgün dillerini çok fazla değiştirmeden dönüştürmenin izledikleri bir konsept olduğunu ancak bu konseptin başarısının ya da sürdürülebilirliğinin kente ve kentliye de bağlı olduğunun altını çizdi. 2013 - 2014 akademik yılında Erciyes Üniversitesi Mimarlık Bölümü bünyesinde yürütülen bitirme stüdyosu deneyimine gönderme yaparak Sümerbank Yerleşkesi ile kentin entegrasyonunu öngören ve yeni bir tür kentsel "durum" yaratmayı hedefleyen öğrenci projeleri ile mevcut durum arasında büyük bir uçurum olduğunu belirtti. Bu bütünleşmenin olabilmesi için önce çok büyük bir sosyolojik çalışma yapılması gerektiğinin ve mevcut durumda böyle bir sosyolojik çalışmanın ya da çabanın emaresini göremediğinin altını çizdi. Bu saptama bir yönüyle eğitim kurumlarının sosyal misyon çabalarının ve buna ön ayak olan mimarın tek taraflı olarak çok da yeterli olmadığını ancak AGÜ özelinde üniversitenin üzerine düşeni yaptığını tespit ediyordu.

Açılış konuşmaları içinde son sözü alan Gamze Özbal, AGÜ örneğinin Kayseri bağlamında yeni bir deneyim olduğunu ve mevcut duruma bakıldığında kentle buluşmanın veya bütünleşmenin henüz gerçekleşmediğini, dolayısıyla henüz sanayi geçmişine ilişkin bir bilinç yarat(a)madığını ve bunun da çeşitli sebepleri olduğunu belirtti.

Bu noktada ortak görüş, entegrasyonun karşılıklı bir ilişkiyi zorunlu kıldığı, tek taraflı çabaların sürdürülebilir olmadığı ve bu bağlamda entegrasyonu kentin de istemesi gerektiği yönündeydi...

AGÜ Sümer Kampüsü ile başlayan dönüşümün Kayseri'deki başka sanayi yapı ve yerleşkelerine uyarlanabilme olanağı konusundaki yaklaşımlara baktığımızda kentlinin bu tür yapıları -1926 Uçak Montaj Fabrikası ve Tank Tamir Fabrikası ya da 1955 Şeker Fabrikası- teğet geçtiği ve 20. yüzyıldaki etki ile şu anki etkinin aynı olmadığı, sanayi geçmişinin mirası düşünüldüğünde farklı dönemlerin kalburüstü örneklerinin mevcudiyeti ve bunların dışında kalan ancak bu örnekler kadar "kimlikli" olmayan yapı stoğu varlığının 21. yüzyıl kentleri için bir sorun potansiyeli oluşturduğu tespiti önemliydi. Bu noktada gündeme gelen AVM metaforunun da bir sorun teşkil ettiği ancak AVM düşmanlığının da çok sürdürülebilir bir durum olmadığını belirten Emre Arolat, sorunu sadece yapı türlerine indirgemenin yanlış olabileceğini, AVM'lerin tarihi çarşıların bir tür devamı olarak da ele alınabileceğini, bu anlamda AVM'lerin nötr sayılabileceği vurgusunu yaptı. Israrla yapılan toplumsal talep ihtiyacı, Kayseri özelinde olumlu bir "sitüasyon" oluşamadığı tespitinin nedenlerinden biri olarak okunabilecek, "zaten mimarlık bir yerden sonra palavra" savıyla desteklenirken başarılı olmanın nesnedeki fiyakalılık ile tümüyle örtüşen şeyler olmadığının altı çizildi. Bu bağlamda Emre Arolat'a yöneltilen Zorlu Center ve Sancaklar Camii karşılaştırmasını içeren soru, Zorlu AVM tasarımının program yeterlilikleri açısından "başarılı" bir yapı olduğu ve Sancaklar ve Zorlu'nun bu anlamda aynı yerde durduğu şeklinde cevap buldu.

20. yüzyılın başında sanayinin Kayseri'ye getirdiği kentsel canlılığın, 21. yüzyılda yeniden canlandırılmasının olanakları sorulduğunda Kayseri'nin hala bir sanayi kenti olduğunu belirten Emre Arolat, bunun olumlu anlamda Kayseri'ye özgü bir "durum" yaratabileceğini ve radikal bir tekno-kent projesi ile endüstri arkeolojisi konseptinin aktüel anlamda hayat bulabileceğini belirtti. Bu durum bir bakış açısıyla itici bir güç olarak görülebilecekken diğer bir bakışla zihindeki dönüşüm imgeleri, sanayi kenti olma özelliğini çoktan yitirmiş olan İstanbul ve Ankara gibi örnekler  -ve hatta Arzu Erdem'in G. Aulenti imzalı Orsay Müzesi  örneği- üzerinden olunca Kayseri imgesinin bu büyük resme uymayacağı varsayımına da  yol açabilir. Çünkü üretim imgesini oluşturan sanayi yapılarının tümüyle zıt bir bağlamda yeniden dolaşıma sokulabilmesi ilk imgenin silinmesini zorunlu kılıyor. Tartışmalardan çıkan sonuç; Kayseri için henüz bu tür bir silinmenin mümkün olmamasının hem bir fırsata hem de bir ikileme tekabül ettiği şeklindeydi. Ancak bu fırsat ortamı sosyal medya üzerinden tartışmalara dönük  olarak yapılan "Bir nesnenin tanımı o nesnenin failinden uzak değildir, yani kimliksiz şehirler kimliksiz yöneticilerimizin eseridir" eleştirisinden muaf değil.

 

Yrd. Doç. Dr. Oktay Turan

Erciyes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi 

#VitrA ile Kentin Hayalleri #VitrA #Kentin Hayalleri #etkinlik #Kayseri #Abdullah Gül Üniversitesi #Emre Arolat #Arzu Erdem #Gamze Özbal


Sayfanın Başına Dön