"VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar: Dikkat! Kaygan Zemin"
"VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar: Dikkat! Kaygan Zemin"

"VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar: Dikkat! Kaygan Zemin"

VitrA'dan Haberler   1.04.2015

Radikal köşe yazarı Müge Akgün, geçtiğimiz günlerde İstanbul Modern’de açılan "VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar: Dikkat! Kaygan Zemin" sergisi hakkında VBenzeri için yazdı.  

Bırak kaysın gitsin...

Binalarıkutsayıp yüceltiyoruz...

Kente, kent kültürüne, kent planlamasına dair bu ülkede kim ne yapıyorsa onlara saygım sonsuz. İster kurumsal ister bireysel düzeyde olsun. İster geçmişe, ister geleceğe dair bir okuma olsun..

Bu yüzden de VitrA ve Türk Serbest Mimarlar Derneği’nin ortak projesi olan Çağdaş Mimarlık Dizisi sergilerini yola koyuldukları 2012 yılından beri ilgiyle takip ediyorum. Bu proje mimarlar, akademisyenler, öğrenciler, aileler ve ilgili kurumlar başta olmak üzere tüm topluma yönelik. 

VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi tarihten, ekonomiye, kent planlamasından sosyolojiye, sanattan edebiyata tüm farklı disiplinlere hitap ediyor, arada bir bağ kuruyor. Yarattıkları tartışma ortamıyla görünmeyeni göstermeleri beni  heyecanlandırıyor.

AVM’lerden en bunaldığım, İstanbul’un dört bir köşesinde mantar gibi bittikleri bir dönemde ilk sergileri VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar: Mutluluk Fabrikaları’ ufkumu açmıştı. Kolay değil sosyal ve kültürel yaşamımızdan ve tüketim alışkanlıklarımıza her şey büyük bir değişime uğramıştı AVM’lerle beraber.

Küratör Sait Ali Köknar’ın “Alışveriş merkezlerinde önceden tanımlanan hareketleri tekrarlayıp duruyoruz. Aslında yürüyen bir bant önümüzden geçmiyor, adeta yürüyen bandın  etrafında yürüyoruz” cümlesi hala aklımda.

Sonra Ertuğ Uçar’ın küratörlüğünü üstlendiği ‘Lütfen Rahatsız Etmeyin’ ile  tatil kavramını, tatil mekanlarını sorguladık. Geçen yıl ise Şebnem Yalınay Çinici koordinasyonunda ‘Hayallerden Gerçekler’ başlıklı eğitim kurumları üzerine bir projeksiyon olan sergide geleceği şekillendiren binalar, okullar mercek altına alındı.

Ve Dördüncü Sergi: Dikkat Kaygan Zemin

Dikkat! Kaygan Zemin’i küratör Yelta Köm’le beraber dolaştık.

Sadece 29 yaşındaki Stadelschule’de “post-master” yapan Köm’ün mimarlık dünyasına ve yerleşik değerlere bakışı farklı ve ilginç.

Köm, “Bu sergiyle mimarlığın sadece çizim ve binadan ibaret olmadığını göstermek istedim” diyor. Bu nedenle de kültür kavramı üzerine yoğunlaşmış, bir mimar olarak kendilerine bakmak istemiş. Sergiyi semboller ve ritüeller aracılığıyla bir kültür peyzajı gibi kurgulamış. 

Mimarlık kültürünün ve mimarların sembolleri bir başka dönemi simgeleyen objeler, siyah tişörtler, beyaz gömlekler, mimarlık yayınları, kalemler, defterler, tuğlalardan yapılmış Babil kulesi, duvarda kolaj, Yeşilçam filmlerinden replikler, çağın çalışma odası bilgisayarlar, bilgisayar oyunu, kamusal alan projeleri ve daha bir çok çalışma... 

Anlatmak istediği hiç bir şeyin değişmez olmadığı, mekanların da, binaların da kentlerin de dönüşebileceği. 1930’larda yayınlanmış bir mimarlık dergisinde yer alan “Ah nerde o İstanbul, neydi ne oldu” yazısından örnek vererek “Kültürün çoğulcu yapısı göz ardı edildiğinde karşılaştığımız gibi, mimarlığı da göz ardı ettiğimizde, onun biricik ve yüce olduğu yanılsamasını yaşıyoruz. Oysa hem kültür hem de mimarlık, sahip olduğu çeşitlilikle, zaman içinde yaşadığı bozulma, dağılma ve kirlenmeyle zenginleşip çoğalıyor” diyor. 

Köm’e gör zor durumlarda sarıldığımız “Aman, aman! Kültürümüz elden gidiyor!” ya da “Bizim kültürümüz bize yeter, kültürümüz bozulmasın!” veryansınları, komiklikten öteye gidemiyor. Bırakın yerler kaysın! Yoksa ne zemin değiştiriyoruz ne de bir adım atıp başka bir yere basıyoruz; romantik hayaller içinde kendi zeminimizde sabit bir şekilde durmaya çalışıyoruz. 

Peki ne yapalım, “Her şey dönüşebilir, her şey yıkılabilir, yok edilebilir, yenisi inşa edilir” mi demeliyiz? Yoksa “Bir yerlerde bir sınır olmalı, simge yapılar, bir dönemi temsil eden mimari örnekler yüzyıllar boyu varlığını sürdürmeli” mi? Sizce hangisi?

İstanbul Modern’deki Dikkat Kaygan Zemin sergisi 31 Mayıs’a dek izlenebilir.

Mimarlar ve projeleri

DEPURati: Babil Kulesi ile mimarlık kültürünün mitlerine dair farklı bir okuma sunuyor. Babil’in Ötesi adlı iş, ziyaretçileri bir deneyim için provoke ediyor.

Günce Eşingen ve Gökhan Kınayoğlu, Sayılarla Boyama’da kültürün nasıl şekillendiğini bir kolajla anlatıyorlar. Kolaj ziyaretçilerin katılımıyla biçimleniyor. 

Hayrettin Günç, bir mimarın, kendisinden talep edilmediğinde tek başına nasıl yeni bir işe başlayabileceğini ve kentlilerle nasıl ortaklık kurabileceğini sorguluyor. 

vgpd ekibi, Translateks isimli işiyle mimarlık alanından çıkıp cinsiyet, beden, antropoloji ve sanat ekseninde üretim gerçekleştiriyor. 

H. Cenk Dereli, size mimar diyebilir miyim? ile Türkiye popüler sinemasındaki zengin-fakir sınıfsal ayrımını, yasal-yasa dışı hukuksal ayrışmaları, kentli-yeni kentli çatışmalarını, mimarlık ve kent ekseninde yeniden ürettiği posterlerde anlatıyor. 

Epitome {collaborative network} imitata adlı işleriyle, mimarların mekânlara dikte ettiğine inandığı kararları sorguluyor. 

Damjan Javonovic’in Diğer Yöntem –Birinci Şahıs Tasarım Ortamında sanal bir gerçeklik içinde, bilgisayar oyunlarından referansla ziyaretçilere “Mimar kim?” sorusunu sorduruyor.

#vçmd #vitra #sergi #Dikkat Kaygan Zemin #Müge Akgün


Sayfanın Başına Dön