Başka Bir Açı…
Başka Bir Açı…
Başka Bir Açı…
Başka Bir Açı…
Başka Bir Açı…
Başka Bir Açı…
Başka Bir Açı…
Başka Bir Açı…
Başka Bir Açı…
Başka Bir Açı…

Başka Bir Açı…

MİMARİ   5.05.2015

Fotoğrafçılığa çoğunlukla “o an” üzerinden bakılır. Duyulan hayranlık belki biraz da bu yüzden. Bir daha aynı olmayacak bir anı belgelemek kimileri tarafından sanat, kimileri tarafından da bir tür araştırmacılık veya tanıklık olarak görülüyor. Mimari fotoğrafçılık ise biraz ayrı bir yerde duruyor. Tek bir anın değil, geçmişten gelip geleceğe taşınacak çok fazla şeyi içinde barındıran bir tanıklığı kapsıyor. Bahsettiğimiz bazen bir yapı, bazen bir pafta, kimi zaman da kentin bir yüzü ya da bir kesit olabiliyor. Yalnızca yapılara ait gibi görünse de, yaşamlara da ait aslında. 

Dünya çapında bu alanın en önde gelen isimlerinden birisi kuşkusuz Iwan Baan. Baan’ın Rem Koolhaas, Herzog & de Meuron, Zaha Hadid, Toyo Ito, Sanaa Mimarlık gibi isimlerle çalıştığı düşünülürse bu çok şaşırtıcı değil.‘Mimari fotoğrafçılığın Indiana Jones’u’ benzetmesiyle anılan Baan’ın fotoğrafladığı yapılarla ilişkisi “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan” denklemini akla getiriyor. Yani binalar Baan’ın kareleriyle mi parlıyorlar, parladıktan sonra mı Baan’ın karelerine girmeye hak kazanıyorlar, net bir cevap vermek güç. 

Türkiye’de de bu anlamdaki fotoğraflarıyla öne çıkan ve her biri farklı bir kadrajdan farklı bir bakış açısı sunan isimler var;  Murat Germen, Cemal Emden, Ali Taptık, Serkan Taycan ilk akla gelenler. Hemen hemen hepsi de mimarlık eğitimi almış isimler. Mekanları, yapıları, kesitleri, kentleri onların kadrajından görmek insanın deneyimini derinleştiriyor adeta.   

Yener Torun ise yeni tanıştığımız isimlerden birisi ve sunduğu görsellik başka bir yerde duruyor. Torun, tarihi kentlerdeki modern yapıların grafik görsellikleri ve parlak renkleri üzerinden, camilerden ve hala nasıl olduysa kalabilmiş Arnavut kaldırımlı dar sokaklardan oluşan tarihi kent fotoğraflarının karşısında bambaşka bir deneyim sunuyor. Fotoğraflarını Instagram üzerinden yayınlayan Torun, genelde insanların görmediği şeyleri göstermek istediğini, tam da bu nedenle kimilerinin fotoğraflarının İstanbul’da çekilmiş olduğuna inanamadıklarını söylüyor. Fotoğraflarındaki yüzeylere rengarenk, dokulu birer kanvas olarak yaklaşan fotoğrafçı, tam da bu sebepten dolayı yaptığı işi mimari fotoğrafçılık olarak değerlendirmiyor; mimariyi bir hikaye anlatmak, bir duyguyu ortaya çıkarmak için kullandığını belirtiyor. 

Binaların, yapı endüstrisinin ve inşaatların genel itibariyle içimizi pek açmadığı bir dönemde, Torun’un renkli, minimalist fotoğrafları bizi ısıtıyor ve kente karşı merakımızı kaybetmememiz konusunda bizi cesaretlendiriyor. 

Konuk Yazar: Bahar Türkay

#mimari #fotoğrafçılık #Bahar Türkay #Yener Torun


Sayfanın Başına Dön