BERGAMA STEREOTİP; SES, MİMARİ VE ANLATI
BERGAMA STEREOTİP; SES, MİMARİ VE ANLATI
BERGAMA STEREOTİP; SES, MİMARİ VE ANLATI
BERGAMA STEREOTİP; SES, MİMARİ VE ANLATI
BERGAMA STEREOTİP; SES, MİMARİ VE ANLATI
BERGAMA STEREOTİP; SES, MİMARİ VE ANLATI
BERGAMA STEREOTİP; SES, MİMARİ VE ANLATI
BERGAMA STEREOTİP; SES, MİMARİ VE ANLATI

BERGAMA STEREOTİP; SES, MİMARİ VE ANLATI

MİMARİ   1.12.2020

Çalışmalarında ses, müzik, mimari ve görsel sanatlar üzerine yoğunlaşarak, farklı disiplinleri bir araya getiren Cevdet Erek’in ‘Bergama Stereotip’ başlıklı kişisel sergisi geçtiğimiz ay Arter’de açıldı. Galeri mekânına özel olarak tasarlanan sesli bir mimari yerleştirmeden oluşan Bergama Stereotip sergisinin küratörlüğünü Selen Ansen üstleniyor. Yapıt,  sanatçının Almanya’nın Bochum şehrindeki Turbinenhalle’de, Ruhrtriennale kapsamında ilk kez 2019 yılında sergilediği, ardından Berlin’deki Hamburger Bahnhof Müzesi’nin tarihi binasında gösterilen Bergama Stereo’nun devamı ve bir varyasyonu niteliğinde. Hareket noktası olarak aldığı Büyük Bergama Sunağı’nı yeniden yorumluyor ve Bergama Stereo’nun bir bölümünü içinde barındırıyor.

Erek’in, beyaz mermerden yapılmış antik sunağın yapısını soyutladığı ve hoparlör kasaları ekleyerek inşa ettiği ahşap yapıdan ve 13 kanal sesten oluşan bu mimari konstrüksiyon, hoparlörler, amfiler, bilgisayar, ses arayüzü, ahşap, metal ve molton perdeden meydana geliyor.  

3 Ocak 2021 tarihine kadar Arter’de görülebilecek olan sergi üzerinden Cevdet Erek ile, ses, mimari ve anlatı üzerine konuştuk.

Arter'de sergilenen Bergama Stereotip işinden hareketle, ses, mimari ve tarihselliği nasıl bir araya getirdiğinden bahseder misin? Güncel seslerle tarihsel bir anlatım nasıl mümkün olur ve bu anlatım mekanla nasıl bütünleşir? 

Sondan başlarsam, aslında tarihsel bir anlatım yapmıyorum. Çıkış noktası olan sunak ve serüveni, tarihten geliyor ve üzerindeki Gigantomakhia, özellikle Telephos frizleri de tarih anlatıyor diyebiliriz, ama Bergama Stereotip güncel seslerle yapılan doğrudan bir tarihsel anlatım değil. Daha çok o seslerin kendi aralarındaki mücadelesi ile, orjinal Bergama Sunağı’nın çevresini saran frizin ilettiği mücadele ilişkilendirilebilir.

Bergama Stereotip işimden hareketle, ses, mimari ve tarihselliği nasıl bir araya getirdiğimi kısaca özetlemeye çalışayım. Tarihten gelen bir eserle ilişki kuran bir iş yapıyoruz. Burada kendi mimarisi ve çevresindeki mekânla -ve daha önce sergilendiği mekânlarla- kurduğu ilişkiyi de vurguluyoruz ve sesleri de bu mimarinin bir parçası olarak tahayyül ediyoruz. Tıpkı Bergama Sunağı’nda frizin mimari ile kurduğu düşünülen ilişki gibi.

Bu anlatım için neden Bergama Sunağını seçtin? Yoksa Bergama Sunağı burada ana özne ve anlatımı ona göre mi şekillendirdin? 

Büyük Bergama Sunağı bu işte çok önemli ve başlatıcı bir rolde. Diğer yandan daha önceki işlerde denediğimiz bazı fikirler bu işte de gelişiyor ve de salt sunak ile ilişkilenme dışında da sesli mimari, görsellik/işitsellik gerilimi, yeniden üretme, tekrar, geri gelme, mekâna özgülük, cansız/canlı ses gibi alanlarda denemeler devam ediyor.

Buradaki 'stereotip' adlandırmasını biraz açar mısın? 

Sergi metninde de anlatıldığı gibi; Bergama Stereotip, işitsel simetriye vurgu yapan “stereo” kelimesinin yerine, tekrar ve kalıplaşma düşüncesine işaret eden “stereotip” kavramına odaklanıyor. Yapıtın İstanbul’da aldığı Bergama Stereotip ismi, bir önceki versiyonun başlığını devam ettirip aynı zamanda ondan farklılaşarak eseri çevreleyen yorum katmanlarını yansıtıyor.

Bu ve benzeri 'sesli mimari yerleştirme' projelerinin teknik olarak tasarım ve üretim süreçlerinden bahseder misin?

Doğal olarak, genellikle bir “yer”le başlıyoruz. Ya belirlenmiş bir yer oluyor, ya da çoğunlukla bienaller veya benzeri organizasyonlarda olduğu gibi, alternatifler içinden birini seçme veya önerme şansı veriliyor. Bu işte ise iki ayrı yer için bir proje yapmaya davet edildim ve biraz evvel bahsettiğim iki durum da geçerli oldu. Birincisi Ruhr Trienali kapsamında kullanılacak bir takım endüstriyel miras mekânlar, ki ben sonradan Bochum’daki Türbin holünü tercih ettim, ikincisi ise Berlin’de Hamburger Bahnhof Museum für Gegenwart. İki mekân için bir adet iş üzerine çalıştım ve aynı zamanda, aynı anda ve peş peşe ne şekilde ilişkilenecekleri önerisini yaptım.

Bergama Stereo böylece 2019 yılında önce Bochum’da, sonra sökülüp tekrar birleştirilerek ve sesleri elden geçirilererek Berlin’de kuruldu. O esnada Türkiye’ye gelmesi benim için sadece bir dilekti. Ardından burada İstanbul’da bu projeye yeni bir adım üreterek devam etme fikrini, kişisel bir sergi daveti aldığım Arter’den, serginin küratörü Selen (Ansen)’e teklif ettim. Birlikte kararlaştırmamızın sonrasında nasıl yapılacağına dair çalışma başladı.

Serginin Arter’de kişisel sergiler için önceden belirlenmiş, büyükçe diyebileceğim bir galeride yer alması önceden belirli olduğu için, bir yer seçme durumu söz konusu olmadan, bu fikrin o mekâna nasıl yerleşebileceği üzerine çalışmaya başlanmış olduk.

Ses ve mimari senin için nasıl anlatım malzemeleri ya da kaynakları? Nasıl 'oynuyor'sun onlarla? Sunduğu olanaklar nereye kadar gidebilir?

Öncelikle meraktan, pratikten ve iki ayrı diplomalı eğitimimden ve bir süredir kazanılan deneyimden dolayı bunlar artık tanıdık mecralar.  Sundukları olanaklar sınırsız demek istemem ama sınırlarını tarif etmek de çok kolay değil. Mekânın sınırlarını, ya da zamanı direkt kullanan herhangi bir  tasarımın sınırlarını tanımlamanın zorluğu gibi…

Aslında bu işte ve son zamanlarda genelde basit -hatta bazen kaba bile diyebileceğim- bir takım temel malzemeler kullanıyorum veya en azından bana öyle geliyor. Bu yapı taşlarının bir araya gelme şekillerinin her yeni macerada tekrar tekrar kurulması ve yenileri ile harmanlanması şu an bana, -senin oynamak diye tarif etmen üzerinden- hem sürükleyici, hem sonuçları en bilinemez, hem de çok öğretici bir oyun gibi geliyor. Dolayısıyla olanaklarını da sınırlarını kestirmem mümkün değil diyebilirim.

Röportaj: Bahar Turkay

#sergi #ses #ses yerleştirmesi #Bergama #Cevdet Erek #Arter


Sayfanın Başına Dön