ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’
ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’

ÖĞRENCİLER HER ZAMAN HAKLIDIR ‘’ÇATI’DA NELER OLUYOR?’’

MİMARİ   6.09.2022

İhsan’ın bir yazısı var ‘Küçükler Her Zaman Haklıdır’. Fakültede öğrencilerle biz söz konusu olduğumuza göre ‘öğrenciler her zaman haklıdır’ diyebiliriz.’’

Prof. Dr. Tansel Korkmaz’ın, içeriğini Prof. Dr.İhsan Bilgin ile birlikte geliştirmeye başladıkları, İstanbul Kent Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi İç Mimarlık Bölümü ilk yılını tamamladı. Bölüm, insanlık olarak içinde bulunduğumuz varoluşsal dönüşüme, toplum içinde yetkin bireyler yaratmayı ön planda tutan bir mimarlık eğitimi yaklaşımı ile cevap veriyor. Mekansal keşiflerle öğrencilerin kendi ilgi alanlarını keşfetmelerini sağlayan, kent ve mimarlık tarihini saha deneyimleri üzerinden veren, denemeye açık, dijital ekrandan önce doğa ile ilişkilerimizi yeniden kurgulamayı amaçlayan müfredat, ‘öğrenme’nin kolektif bir biçimde geliştiği bir ortam oluşturuyor.

Prof. Dr. Tansel Korkmaz’ın dekanı olduğu Sanat ve Tasarım Fakültesi, İç Mimarlık Bölümü 2021-2022 döneminin güz ve bahar yarıyılları içinde kazanılan değerler, yaşanılan deneyimler, çıkarılan işler ‘’Karşılaşmalar + Başlangıçlar’’ sergisi altında ziyaretçiler için farklı bir deneyim yaratıyor.  Akademisyenler, öğrenciler ve pratikten gelenlerle kolektif bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan sergi, 14 Eylül’e kadar İstanbul Kent Üniversitesi, Taksim Kampüsü, B Blok, 4. Kat Çatı’da ziyarete açık.

Prof. Dr. Tansel Korkmaz ile müfredat ile yarattıkları vizyon ve farklılaşan eğitim kurgusu üzerine sohbet ederken, “Karşılaşmalar + Başlangıçlar”ın sergi koordinatörlüğünü üstlenen öğretim görevlileri Bilge Bal ve Orhan Cem Doğan ile sergi sürecinin farklı bağlamlarda yarattığı değerler üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

Bilgi Üniversitesi’nde kurduğunuz Mimarlık Fakültesi’nin ayrışan en büyük noktaları 1.sınıfın tasarım disiplinin ortaklığı üzerinden ilerlemesi, farklı bölüm öğrencilerinin bir arada olması, öğrencilerin fakülteyi kendi habitatlarına dönüştürmesi gibi durumlardı. Bu düzen hiç şüphesiz hem öğrenciler hem de eğitmenler için pek çok açıdan ufuk açıcı oluyordu. Bilgi Üniversitesi’nde yarattığınız vizyon, Kent Üniversitesi’nde hangi açılardan sürdürülüyor, farklılaşıyor ve geliştiriliyor?

Tansel Korkmaz: Evet. Kent Üniversitesi’nde İç Mimarlık üzerinden Sanat ve Tasarım Fakültesi’ne baktığımızda ‘’şimdi ve burada’’ müfredatı ne olmalı ve neden ‘’şimdi ve burada’’ vurgusu? diye soruyoruz. Müfredat, içinde bulunduğu bağlamın krizlerine, koşullarına ve ihtiyaçlarına duyarlı olmalı. Dünya çok radikal bir şekilde dönüşüyorken, eğitimin de eş zamanlı olarak dönüşmesi gerektiğini düşünüyorum. Buradaki eğitimimiz için hocalarımızla, günümüz koşullarını ve bunların eğitimde nasıl dönüştürülebileceği üzerine yaptığımız tartışmalar ve değerlendirmeler sonucunda 3 girdinin bizim için çok önemli olduğuna kanaat getirdik; iklim yıkımı ve dünyanın genel sosyo-ekonomik krizi ve iklim kriziyle birlikte hayatımıza giren pandemi. Bu 3 unsur, küresel ölçekte hissedildiği kadar lokal ölçeklerde de bizi etkiliyor. Müfredatın da kazanılması gereken birtakım temel nitelikleri ve becerileri farklı ölçeklerde düşünerek, avantajları ve dezavantajlarıyla birlikte öğretmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu sebeple bu 3 girdinin eğitim programını temelinden değiştirmesi gerektiğini düşündük.

2009’da Bilgi Üniversitesi’nin müfredatını oluşturmaya başladığımız dönem, etkileşimler ve hayat akışı çok daha farklıydı. Orada eğitime dijital teknolojilerle başlamıştık, çünkü o zaman için onunla başlamak doğruydu.

Bugün pandemi ve krizlerle birlikte herkesin içine kapanmaya başladığı ve öğrencilerin ekranlarla iç içe olduğu bir dönemdeyiz. Müfredat kapsamında işaret ettiğimiz temel konularla, ‘İnsan, Doğa, Toplum’ ilişkilerini radikal bir şekilde yeniden düşünmeliyiz. Kriz bir yandan “bildiğimiz dünyanın sonu” evet, içine doğduğumuz kurumlar, değerler birbir çöküyor ama diğer taraftan da yepyeni bir dünyanın filizlendiğini gözlemliyoruz. Mesleki donanımla birlikte toplum içinde insiyatif kullanan, yetkin bireylere yol açmayı ön planda tutuyoruz. ‘İnsan’ olma ve her durumda İnsan kalabilmek her türlü mesleki beceri kazanımından daha önemli bu Kriz ortamında. Üniversiteler de bu değerleri yeniden inşa edeceğimiz kurumların en başında geliyor. Bugün, neoliberal dünya düzeninin çöküşü, eğitimi yeniden düşünmeyi bir gereklilik olarak önümüze koyuyor.

Kent Üniversitesi’nde tarihi mekanlar, üretim yerleri, antik bölgeler gibi eğitimi farklı mekanlara taşımayı ve farklı hayatları görmeyi önemsiyoruz. Bu bağlamda okula çok fazla profesyonel ve genç mimar, tasarımcı çağırdık. Başarılı ve sıradışı kariyerler inşa etmiş gençleri çağırmamızın en önemli sebeplerinden biri, öğrencilere farklı alan tanımaları ve cesaretlenmeleri için ilham vermeleri. Bilgi Üniversitesi’nde başlatıp Kent Üniversitesi’nde devam ettirdiğimiz konu, eğitimi akademisyenler ve pratikten gelen kişilerle birlikte yürütmek. Bu kolektif çalışmayla birlikte öğrenciler iki farklı bakışın nasıl bir araya gelebileceğini ve iki bilginin de mutlak olmadığını görüyorlar. Bizler de birbirimizden öğreniyoruz, dolayısıyla Stüdyo herkes için sürekli bir keşif ve tartışma alanına dönüşüyor ve hepimizi dinç tutuyor.

Üniversitede olmanın en büyük avantajı, insanın sürekli kendini yenilemesi. Öğrenciler, akademisyenler ve pratikten gelenler kolektif bir şekilde öğreniyoruz ve değişiyoruz.

 

Sanat ve Tasarım Fakültesi altında gastronomi ve iç mimarlık yer alıyor. Önümüzdeki yıllarda mimarlık, dijital oyun tasarımı, görsel iletişim ve endüstri ürünleri tasarımının da fakülteye dahil olacağını düşündüğümüzde 5 farklı disiplin Sanat ve Tasarım Fakültesi’nde buluşuyor. Baktığımızda 5 bölümün de yaratıcılık odaklı olduğunu ve özellikle günümüzde iç içe geçmiş olduğunu görüyoruz. Daha önce aynı fakülte altında hiç görmediğimiz bu 5 disiplin hangi noktalarda bütünlük sağlıyor?

Tansel Korkmaz: İlerleyen dönemlerde mimarlık, endüstri ürünleri tasarımı, görsel iletişim ve oyun tasarımı bölümlerini de açacağız. Endüstri ürünleri tasarımı, mimarlık, görsel iletişim, oyun tasarımı, iç mimarlık ve gastronomi bölümleri bir arada olduğunda ortak dersler daha zengin oluyor. Okulda bu ilişkilerin kurulması çok değerli. Malzemenin hakikati ve deneme cesareti, tüm bölümler için ortak. Biz de öğrencilerimizin keşfe ve denemeye açık olmalarını sağlamaya çalışıyoruz.

 

Fakülte içinde nasıl bir eğitim düzeni kurguladınız?

Tansel Korkmaz: Stüdyo, eğitimin kalbinde yer alıyor. Ana stüdyoya eşlik edecek bazı temel kanallar var. Bunlardan biri, tasarımda görgünün ve bilginin kazanılabileceği; kültür, tarih, teori dersleri. Diğer bir kanal ise ‘’Metropolü tanımak’’. Metropolde nesneden megastrüktürlere çok farklı ölçeklerle karşılaşıyoruz, dolayısıyla kentte yürüyerek farklı ölçeklerin ilişkisini keşfetmek meselesini önemsiyoruz. İklim kriziyle birlikte doğanın efendisi değil mütevazi bir parçası olduğumuzu gördük. Bu sebeple kent yürüyüşlerine paralel doğa yürüyüşleri yapıyoruz. Metropol ve doğa gezilerini 4 seneye yaydığımız bu sistemde teori derslerinde bahsedilen konuları eş zamanlı olarak sahada deneyimleyeceğimiz alanlara gidiyoruz. Kısacası ‘Deneyimden öğrenmek’ çok temel konularımızdan biri. Sadece sınıfta dinlenen ve görülenin unutulmaya çok yatkın olduğunu düşünüyorum. ‘Gövdeyle öğrenmek’, deneyimlemek, malzemeyle, mekanla, üretimle iç içe olmak öğrencinin kendisini ve çevresini keşfetmesini sağlıyor.

Tüm bunların doğrultusunda yaşadığımız varoluşsal dönüşüme cevap vermeye odaklanıyoruz. 1. sınıfı algı ve duyular üzerine şekillendirdik. 1. Dönemin teması Karşılaşmalar: Eğitim hayatlarında şimdiye kadar hiç karşılaşmadıkları bir dünyaya davet ediyoruz onları ve bu dünyayı keşfetmek ve değiştirmek için yepyeni beceriler kazanmalarını amaçlıyoruz; malzeme, doğa, kent ve başka öğrenme biçimleriyle Karşılaşıyorlar. 2. dönem ise Başlangıçlar: bu bilgilerle nasıl tasarıma Başlarıza odaklandık, sanat ve tasarımın, genel olarak yaratıcı disiplinlerin en zor safhası ‘başlamak; dolayısıyla’ ilk dönem karşılaştığımız dünyada 2. Dönem ‘tasarıma Başladık’.  İlerleyen yıllarda öğrenciler daha analitik düşünce ve teknolojiyle de tanışacak. Sonuç olarak tasarım disiplinlerinin birlikteliğini hedefleyen fakülte tasarımın zirve noktasının poetik/şiirsel olanla analitik olanı bir arada kavrayabilen ve ifade edebilen tasarımcılar mezun etmeye odaklanıyor. 

Eğitim düzeninde bu denli radikal değişiklikleri yaparken öğrencinin nasıl cevap verdiğini sürekli izlemeye çalışıyoruz.  İhsan’ın bir yazısı var ‘Küçükler Her Zaman Haklıdır’. Burada öğrencilerle biz söz konusu olduğumuza göre ‘öğrenciler her zaman haklıdır’ diyebiliriz. Bir başka deyişle bu ortamda öğrencinin bilgisizliğinden, ilgisizliğinden şikayet etmek yok; durum tespiti ve ulaşılmak istenen hedefler var. Bu hedeflere ulaşamazsak sorumluluk bizde…

İş hayatındaki hızlı karar alma mecrubiyeti yerine okulda yavaşlama ve düşünmeyi öğrenme çok önemli. Bu doğrultuda bir yandan öğrencileri yavaşlatmaya çalışıp farkındalık alanlarını genişletirken, diğer taraftan workshoplarla hızlı olmaya ve  hemen üretime geçmeye yönlendiriyoruz. Eğitimin her iki beceriyi de kazandırması çok önemli. Aynı zamanda yıl boyunca öğrencilerimizden seyir defteri tutmalarını istiyoruz: Bakmak, görmek, dinlemek ve Kaydetmek...

 

Kent Üniversitesi’nde ilk yılını tamamlayan İç Mimarlık Bölümü öğrencilerinin 2021-2022 döneminde tasarladığı projeler ile oluşturduğunuz Karşılaşmalar + Başlangıçlar Sergisi’nden bize kısaca bahseder misiniz? Sergi tasarımı ve sergilenen projeler arasında etkili bir uyum olduğunu gözlemliyoruz. Sergilenen projelerde ele alınan tema veya temalar nelerdi? Yerleştirme, malzeme ve tasarım, projeler ve sergi tasarımı birlikteliğinde hangi noktalarda bütünlük sağlıyor? 

Orhan Cem Doğan: Bu sergi, bir yıl sonu sergisi: 2021-2022 akademik yılı İç Mimarlık bölümünün birinci yıl sergisi. Bu nedenle, sergilenen işler hem birinci yarıyılın teması olan “Karşılaşmalar”ı hem de ikinci yarıyılın teması “Başlangıçlar”’ı içeriyor.

Birinci yarıyıl, “Karşılaşmalar”; içeriğiyle, stüdyo paydaşlarının (bir)likte malzemeleri deneyimlediği, doku(n)manın büyük önem taşıdığı, öğre(n)tmenin de kolektif biçimde gerçekleştiği bir ortam oluşturmayı hedefliyordu. Dönem sonu yaklaştıkça ilk yarıyıl kurgusundan malzemeye dair tüm deney, deneme ve deneyimlerden hem zihin hem el olarak “hafıza bavulumuza” koyduklarımızı, yarıyılın içerisindeki son malzeme modülü olan ahşapta, “Genç Tasarımcının Bavulu” başlığı altında sergilemeye karar verdik. Başlayanlar, stüdyo dersi kapsamında ortaya çıkardıkları işleri sergileyecekleri birer bavul tasarladılar. Böylece bu modül serginin ilk çıktısı olarak yerini aldı ve serginin devamı için bize yol gösterici bir yerde durdu. Ahşap, sergi elemanlarının tasarımında ve inşasında en temel kullandığımız malzeme halini aldı.

İkinci yarıyıl, “Başlangıçlar”da içerik olarak malzemenin yerini, “yer”, “yerleşmek” kavramları aldı. Bu kez de ilk dönemde cebimize koyduklarımızı önümüzdeki yeni kavramlar için tekrar çıkardık. Sergilenen elemanların kendini en iyi anlatacağına inandığımız bir sergi kurgusunu hedefleyerek yolumuza devam ettik. Serginin dolaşımını yıl içerisinde üretilen işlerin kronolojik bir sıraya göre deneyimlenmesini sağlayacak şekilde kurgulamaya özen gösterdik. Buradaki bütünlük, sağlandıysa eğer, her sergi elemanının o sergilenecek olan işlerle birlikte düşünülerek, onlardan uzağa düşmeyen bir anlayışla tasarlanmış olmasıdır.

 

Serginin adı da olan “Çatı’da Neler Oluyor?”, serginin yaklaşımında ve kurgusunda çok özel ve belirleyici bir soru mu? Peki, bu soru ile karşılaştığımız sergi arasında nasıl bağlantılar kurabiliriz?

Bilge Bal: Yüksek öğrenim kurumlarında mimarlık ve tasarım bölümlerine, onların üretim, tartışma ve paylaşım ortamlarına; yani, stüdyo kültürüne, öğre(t/n)me ritüellerine, pratiklerine ve yapıp ettiklerine alışmak, pek kolay olmuyor. Söz ile anlaşılması epey zaman istiyor. Ama ‘yabancı’ bir binaya girdiklerinde ve yavaş yavaş kök salmaya başladıklarında varlıkları hemen fark ediliyor. Bir kere, o bina gece-gündüz yaşamaya başlıyor. Varlıklarıyla binanın varlığını şenlendiriyorlar. Diğer bir deyişle, orayı, kendilerine yuva yapıyorlar. İstanbul Kent Üniversitesi, Taksim Kampüsü, B Blok 4. kat Çatı da Ekim 2021’den beri çok sesli, eylem halinde. İç Mimarlık Bölümü, Kent’e “Merhaba!”, dedi. Yavaş yavaş dolan alet çantaları, yaparak kirlenen eller, üzerinde işlerin yükseldiği dağınık bir manzaraya bürünen masalar; buluşan aletler, sesler, malzemeler, zihinler, gözler ve düşlerle dolu bir stüdyo başladı. Sessiz çatı canlandı. Gece gündüz yaşadı. Küçük harfli çatı, ‘Çatı’ya dönüştü. Çatı’nın tüm iştirakçileri de burada karşılaştı ve başladı. Biz, binanın çatı katını şenlendiren bu çoğul birlikteliğe, sergi kapsamında karşılaşanlar ve başlayanlar ekibi* dedik.

Serginin üst çerçevesini kuran “Çatı’da neler oluyor?” sorusu, kelimenin dolaysız anlamıyla içerisinde bulunduğumuz fiziksel çatıyı ve bu çatıdaki yaşamı ifade ediyor. Kent İç Mimarlık’ın birinci yıl serüvenini hem içeri hem dışarı ile paylaşmak için yer olarak fuayeyi, kampüsün başka bir alanını ya da kampüs dışında bir mekânı değil yine Çatı’nın kendisini düşündük. Dolayısıyla, her şey bitti ve sonra sergi bir anda tasarlandı ve kuruldu, diyemeyiz. Kurgu, salt sonuç ve çıktılar odaklı değildi. Aksine, sergi hazırlıkları, uzun zamana yayıldı, müfredatın da bir parçasıydı. Kendi sürecini de içinde barındırıyordu. Çok daha erken bir aşamada başlamıştık: Bahar yarıyılı devam ederken önce “Çatı’da Neler Oluyor?” isimli bir sticker serisi hazırladık. Bu stickerlar için yıl süresince yapılmakta olan ve aslında bizim eğitimimizi biricik kılan keşif gezilerinden, toplu masa tartışmalarından, değerlendirme toplantılarından, malzeme ile uğraşan ellerden çeşitli görseller seçtik. Onları renk filtrelerinden geçirdik ve hafif muğlak ama merak uyandıracak imgelere dönüştürerek tasarım yaptık. Bölüm ve derslerin aktif olarak kullanılmaya başlayan sosyal medya hesaplarının** qr kodlarını da üstüne yerleştirdik. Sonra, bu tasarımları, sticker olarak baskı aldık. Baskıları, farklı blokların duvarlarına, kantin masalarına, asansör kapılarına, bir caddede bir doğalgaz kutusuna, İstiklal’de bir tabelaya, başka başka yüzeylere yapıştırdık. Bu ilk girişim, hem kampüsün paydaşlarına çatıya gelip bakmaları ve canlanan Çatı’dan haberdar olmaları için bir çağrı hem de kampüs dışında olan ve Çatı’ya henüz erişimi olamayanlara geldiğimizi duyurmanın ve sonrasında bizi izlemek isteyenlere kendimizi anlatmanın bir yoluydu. Çünkü, Çatı’nın kapıları açıktı. Burada, sadece tasarım, kuram ve eleştiri üzerine deneyim farkı olan iki grup karşılaşmadı. Yıl boyunca, seminerler, keşif gezileri, workshoplar, söyleşiler, stüdyo deneyimleri ve tartışmalar*** dolayısıyla pek çok isim Çatı’nın iştirakçisi oldu. Sürekli bir akış, heyecan ve enerji vardı.

 

Sergi, bir ortam olarak bir yıl boyunca üretilen işleri, yapılan tartışmaları görünür kılmak dışında nasıl bir gündem ve paylaşım vadediyor? Başkalarından bir geri dönüş bekliyor mu?

Bilge Bal: Yıl sergileri, tıpkı jüriler, değerlendirme toplantıları gibi en temelde bize, disiplinimize özgü bir buluşma ortamı sunuyor. Açık bir davet olarak okumak da mümkün: yapmayı, düşünmeyi, öğre(t/m)eyi başkaları ile de tartışmak için bir başlangıç. Biz de “Çatı’da Neler Oluyor?”un altında, Karşılaşmalar + Başlangıçlar’ı konuşmak istedik. Cem’in de belirttiği gibi bu sergi, birinci yıl müfredatının her iki yarıyılını kapsıyor. Neredeyse her ders, bir stüdyo gibi ilerliyor ve üretiyor. Tasarım stüdyosunda malzeme ile eller kirletiliyor, yapma biçimleri ve sistemler araştırılıyor; İstanbul dersinde kent gövde ile deneyimleniyor ve deneyimler otobiyografik notlar olarak kaydediliyor; Sanat, Tasarım ve Mimarlığa Giriş derslerinde bir kentsel iç mekânın ya da bir yapının (iç) mimarı ile de doğrudan iletişim kurmanın ortamı yaratılıyor, düşünceden inşaya uzanan tasarım serüveni dinleniyor, birlikte keşif gezisine çıkılıyor; Görsel İletişim Tasarımı derslerinde çeşitli malzemeler, yüzeyler, aletler ve metotlar, çizgi inşa edilerek, yaparak deneyimleniyor, yerinde görerek anlayarak keşfedici çizim yapılıyor; yine stüdyo, kentin küçük üretim atölyelerini kullanıyor vs. Değerlendirme sisteminde bir sınav bulunmuyor. Kent İç Mimarlık sergisi ile ilk yıl serüvenimizi, denemeye cüret ettiğimiz bu birinci yıl yaklaşımımızı paylaşalım, başkalarıyla üzerine hep birlikte konuşalım, onu eleştirelim ve geliştirelim istedik. İçinde temeller, hayaller, başarılı ve başarısız denemeler, tesadüfler ve öngörüler, heyecanlar ve hayal kırıklıkları, öznel ve nesnel yaklaşımlar, spekülasyonlar ve pozisyonlar, tartışmalar ve iş birlikleri var.

 

Sergiyi tasarlarken aslında birlikte geçirilen bir yıla tekrar, tek tek ve bütüncül olarak bakma fırsatınız olmuş. Kendinize de eleştirel bir gözle bakıp gelecek yıla dair çıkarımlarınız oldu mu?

Bilge Bal: Yıl sergisi yapmak aynı zamanda kendi kendimize de önemli bir geri dönüş; bir öz eleştiri yapma biçimi. 2021 yılı yazında, Kent İç Mimarlık kurulurken farklı disiplinlerden ve pozisyonlardan tasarımcıların ve akademisyenlerin deneyim paylaşımlarını ve kalabalık olarak gerçekleşen heyecanlı fikir alışverişlerini hatırlıyorum. Karşılaşmalar + Başlangıçlar sergisi, bu buluşmalar sonucunda geliştirilen ders içeriklerine, syllabuslara, bir yıl sonunda ortaya çıkan işler ve yapılan tartışmalar ile, süreç ile yeniden bakmak için bize bir fırsat sunuyor. Dolayısıyla, içinde bugün dolaştığımız sergi, yeni bir küratöryal ve editöryal kurgu pek tabii. Olduğu ya da bulduğu gibi sunmanın ötesinde bir yeniden keşif, değerlendirme ve inşa etme süreci. Söz gelimi, her dersi anlatan kısa içerikleri yeniden ele aldık ve yazdık. Çalışacağını öngördüğümüz ama çalışmayan, işlemeyen ya da hayli iyi ilişkiler, bağlantılar kurduran beklenmedik durumlar da ortaya çıktı. Tüm bunları önce kendi kendimize değerlendirirken, üzerine düşünürken ve tartışırken yıl boyunca üretilen işlerin bir bütünde ve tek tek birbirini ortaya çıkaracak şekilde nasıl sergileneceğini, atmosferlerini yeniden hayal ettik. Kısaca, birinci yılı, süreciyle birlikte tüm üretimleri ve sözleri birbiri ile örerek yeniden kurduk.

 

Sergi tasarımı ve yerleşimi, bize nasıl bir mekânsal ve bedensel deneyim sunuyor?

Bilge Bal: Çatı, Sıraselviler’de Eski Alman Hastanesi’nin tarihi binalarından birinin çatı arası. Sergi yerleşiminde, yine Cem’in söylediği gibi kronolojik bir dolaşım kurgusu gözettiğimiz kadar içerisinde bulunduğumuz mekânı da ortaya çıkaracak bir yaklaşım benimsedik. Dersleri konumlandırırken bu mekânla kurdukları ilişkiyi önemsedik. Kapısını söküp koridora, dış dünyaya açtığımız stüdyo ve eşiğin dışını da artık bir parçası haline getirdiğimiz sergi, katta asansör kapısı açıldığı anda ya da merdivenlerden çıktığınızda sizi içeri davet ediyor. Fakat Çatı, sizi içeride olup bitenden bir bakışta haberdar etmiyor. Başka bir tasarım kararı olarak plan düzleminde kapı boşluğunu paralel olarak stüdyo içine doğru hareket ettirdik ve açılı iki ahşap duvar olarak doluluğa dönüştürdük. Bu birbirine yaslanan iki açılı ahşap duvar, tek yönde mevcut bir duvara birleştirildi ve bilinçli olarak diğer yönü açık bırakıldı. Kapı boşluğundan geçiriyorsunuz ve deyim yerindeyse bir duvara çarpıyorsunuz, dönüyorsunuz ve birinci yarıyıl sizi orada karşılıyor. İlerliyorsunuz, mekân kendini hareketinizle açıyor ve ikinci yarıyıla akıyorsunuz. Çarpılan ve/ya ayıran dolu yüzeyleri, genel olarak tek bir dil ile görsel olarak tasarladık. Size sözlü ya da görsel bir sohbeti başlatacak bilgileri veriyorlar. Kısa ders içeriği, sergi künyesi, sergi yerleşim planı, karşılaşanlar + başlayanlar, yıldan kısa bir kesit sunan bir videonun yansıma yüzeyi, iki yarıyıl boyunca düzenlenen tüm etkinliklerin afişleri vd.

Yine, sergilenen tüm yılın üretimlerini dokunulabilecek, temas edilebilecek hatta bazıları hareket ettirilip yeri ve yönü değiştirilebilecek şekilde ele aldık. Keşif gezilerine ve kuram derslerine eşlik eden seyir defterleri, malzeme ve sistem deneyleri, çizimler, toplanan numunelerden üretilen kartelalar, hatta tekerlekleri olan bavullar gibi sergi elemanın kendisi. Sergileme biçimi, birinci yılın vaatlerinden biri olan dokunarak deneyimlemeyi boşa çıkarmıyor sanki değil mi?

Karşılaşmalar + Başlangıçlar, 1. Yıl Sergisi’nde her ders için bazen de aynı dersin farklı alt bölümleri için başka başka deneyimler, biricik atmosferler yaratmak, tasarım kararlarımızdan bir başkasıydı. Ahşap ile tektonik deneyler yapmak ve bir yıl boyunca üretilen işler için uzamsal yapılar yaratmak, yani bu işlerin mekânsal karşılıklarını ara(la)mak istedik. Çatı’ya adım attığınızda bu mekânsallaşma arayışlarıyla ders ya da derslerin alt bölümlerine ait ifadelerin farklılaştığını hemen hissetmek mümkün.

Sergiyle uğraşırken stüdyo süreciyle başlayan kentteki küçük üretim, zanaat atölyeleri ile ilişkimizi de sürdürdük. İlk adımı, Cem de bahsetmişti, birinci yarıyıl, ilhamı Flores & Prats’in Barcelona’da yürüttükleri bir tasarım stüdyosu sergisi, Portable Memories (2013) olan “Genç Tasarımcının Bavulu” ile attık. Hep birlikte Ahmet Sertaç Öztürk’ün atölyesi, Hayalbilim’e gittik ve orada çalıştık. 1:1 ölçekte inşa ettik. Yaptığımıza, bir yandan ahşabı keşfetme bir yandan ortak bir zeminde bizi buluşturan bir tasarım stüdyosu syllabus’una otobiyografik ve mekânsal bir yeniden düzenleme diyebiliriz. Kolektif üretilen bir İstanbul haritalaması ve yürüyerek kenti keşfeden gezginlerin neredeyse bir yıllık yolculuk günlüklerini taşıyan Atlas ile çizim kâğıtlarına ve enstrümanlarına ev sahipliği yapan ve tüm çizgi deney ve deneyimlerini doğrusal olmayan bir biçimde düzenlemeye olanak tanıyan iki ahşap kabine bambaşka tektonik denemeler. Tekil Polonezköy orman maketlerini tasarladığımız bir podyum üzerine toplu yerleştirdiğimizde sık bir orman atmosferi yaratması ile 1:1 ölçekli bedene ekleri deneyimleyen bedenin bölümlerine yaklaşık seviyelerde asmamız ve karşısında duran beden ile kurduğu ilişki ile üzerinde şiir yazan kaidelere yerleştirdiğimiz ve aralarında dolaşabildiğimiz Rumeli Feneri arazi maketleri çok farklı deneyimler.

Elimizdeki işler ile tektonik sohbetlere başlarken elbette zihnimizin gerisinde başka örnekler de vardı: Miralles ve Benedetta Tagliabue, “Ines-table” (1993); Marcel Duchamp, “La Boîte-en-valise” (1935-66); fluxus boxes, Claude Parent, “Oblique Narratives” sergi dolapları (2022), nadire kabineleri, … ve tabi kişisel deneyimlerimiz de: “Atlas of Drawings: Some Kinetic Constellations in A Forest of Signs” (2019, Pop-up sergi, Versus Art Project) [https://www.vbenzeri.com/mimari/cizim-enstrumanlari-bilge-bal]; “A Sustained Inquiry into Two Intimate Instruments: Table and Tool Box” (2022, GEMMS’21) [https://www.vbenzeri.com/mimari/gemss-seckisindeki-isimlerle-kisa-kisa].

Davetiniz ve yıl kurgusu ile sergiyi de açığa çıkaran keyifli sorularınız için teşekkür ederiz.

 

* Karşılaşanlar + Başlayanlar Ekibi

Aslı Kıyak İngin (Bahar’22), Bilge Bal, Ceren Balkır Övünç (Bahar’22), Devrim Çimen, Eda Hafızoğlu (Bahar’22), Greys Paylan (Güz’21), Gülşah Aykaç (Güz’21), Gülşen Pelin Olcay, İhsan Bilgin, Nil Aynalı (Güz’21), Orhan Cem Doğan, Sezen Tarakçı, Tansel Korkmaz

Elif Öztürk, Fuat Mert Tüfekçi, Merve Bilge Taşbaş, Reyhan Atilla, Sedanur Korkusuz, Zehra Aslan

** Karşılaşmalar + Başlangıçlar Stüdyoları:

ig @kentuniversitesicmimarlik

ig @kenticmimstudyoyil1

ig @kentuni.acts.lines.surfaces

ig @istanbul_metropolutanimak

 

Kent İç Mimarlık, birinci yıl serüveninden kısa bir kesit:

Youtube: https://www.youtube.com/watch?v=KqrsHAC2lzo&t=1s

 

*** Seminerler / Keşif Gezileri / Workshoplar / Söyleşiler / Stüdyo Deneyimleri / Tartışmalar

Ahmet Çorapçıoğlu, Ahmet Sertaç Öztürk, Akif Eyler, Aslıhan Demirtaş, Ayşenur Arslanoğlu, Barış Arman, Bilge Ar, Boğaçhan Dündaralp, Can Aytekin, Cansu Cürgen, Cem İlhan, Clement Luk Laurencio, Corpo Atelier, Damla Ertem, Damla Yalçın, Deniz Kantar, Dilara Sezgin, Ece Duran, Ece Ünübol, Elif Simge Fettahoğlu, Elif Kendir Beraha, Eren Su Kibele Yarman, Evrim Kavcar, Feridun İlker Olcay, Fırat Erdim, Gönenç Göçmengil, Hakan Tüzün Şengün, Han Tümertekin, Hilal Menlioğlu, Işık Güner, İpek Kay, Jülide Özarıcı, Mehmet Metin Polat, Melis Baloğlu, Mevce Çıracı, Murad Babadağ, Nermin Er, Necmi Sönmez, Neslihan Koyuncu Bali, Nevzat Sayın, Nursev Irmak Demirbaş, Oğul Can Öztunç, Ozan Gürsoy, Özkan Karababa, Samet Mor, Sarp Susüzer, Savaş Ekinci, Seda Sankur, Seda Kurt Şengün, Serra Barlas, Sinan Logie, Şafak Uysal, Şölen Kipöz, Ufuk Yeğenoğlu Sezgen, Zümra Çetinler

**** Bir toplantı katılımcıları: Aslıhan Demirtaş, Bilge Bal, Bulut Cebeci, Eren Çıracı, Firuzan Melike Sümertaş, Gülşah Aykaç, İpek Kay, Mevce Çıracı, Nil Aynalı, Orhan Cem Doğan, Samet Mor, Tansel Korkmaz

Sergi Künyesi

İstanbul Kent Üniversitesi

Sanat ve Tasarım Fakültesi

İç Mimarlık Bölümü

 

ÇATI’DA NELER OLUYOR?

KARŞILAŞMALAR + BAŞLANGIÇLAR

2021-2022, Güz + Bahar Dönemi

I. Yıl Sergisi

21 Temmuz – 14 Eylül 2022

09.00 – 18.00

Taksim Kampüsü, Sıraselviler, Eski Alman Hastanesi

B Blok Kat 4 I Çatı Stüdyosu

Sergi Koordinasyon: Bilge Bal, Orhan Cem Doğan

Sergi Tasarım ve Uygulama: Bilge Bal, Orhan Cem Doğan, Kıvanç Sert

Sergi Kitapçık ve Afişler: Bilge Bal

Video: Lub 528 -Asya Leman, Çağla Sumru Kesik

Fotoblok, Folyo Baskı ve Uygulama: DAKA Reklam

Sergi Afişleri ve Sergi Kitapçık Baskı: Netcopy Center

 

İstanbul Kent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Necmettin Atsü’ye, Kurumsal İletişim Direktörü Banu Gökçe Ünlü ve ekibine, İdari İşler ve Destek Hizmetler Direktörü Tekin Yücel ve ekibine, Kıvanç Sert’e, Fırat Yusuf Yılmaz, Gizem Kozanoğlu, Gülsen Şenol ve Ilgın Hancıoğlu’na, Versus Art Project’e, Leyla Ünsal ve Mert Ünsal’a, Şahin Arslan ve 98 Atelier ekibine özel teşekkürlerimizle.

#İstanbul Kent Üniversitesi #Çatı #Karşılaşmalar + Başlangıçlar #mimarlık #iç mimarlık #endüstri ürünleri tasarımı #sergi #eğitim #Prof. Dr. Tansel Korkmaz #Prof. Dr. İhsan Bilgin #Bilge Bal #Orhan Cem Doğan


Sayfanın Başına Dön