BERLİN MÜZELER ADASI’NDA CHIPPERFIELD KURGUSU

‘’Müze’’ tanımının giderek evrildiği 21. Yüzyılda, James-Simon-Galerie, neoklasik ve modern tasarımı harmanlayarak, Müzeler Adası’nda bir dinamizm yaratıyor.

Berlin, Spree Nehri üzerinde konumlanan Müzeler Adası, UNESCO Dünya Mirası olarak kabul ediliyor. Friedrich Stuler imzalı Bergama müzesi, İkinci Dünya Savaşı’nda yıkıldıktan sonra 2009 yılında David Chipperfield Architects tarafından yeniden inşa edilen Neues Museum ve Karl Friedrich Schinkel’e ait Altes Museum’a ev sahipliği yapıyor.

Friedrich August Stüler’in forum mimarisinin bir devamı olarak tasarlanan James-Simon-Galerie, Müzeler Adası’nın yeni giriş binası olarak hizmet veriyor ve Kupfergraben Kanalı ile Neues Museum arasında bütünlük sağlıyor. David Chipperfield Architecture imzalı yapı, RIBA 2021 International Awards for Excellence Organizasyonu’nda ödüle layık görülen 16 projeden biri oldu.

James-Simon-Galerie, 1999 yılında oluşturulan ‘’Archaeological Promenade’’ olarak adlandırılmış arkeolojik gezi yolu ile birlikte geliştirilerek, Müzeler Adası’ndaki tüm ileri mimari planlamaların temeli kabul edilen master planının en önemli noktalarından birini oluşturuyor. Karl Friedrich Schinkel imzalı, Neuer Packhof yönetim binasının 1938 yılına kadar bulunduğu dar bir arazi şeridinde konumlanan yapı, Müzeler Adası için önemli bir rol oynuyor ve çağdaş bir müzenin ihtiyaç duyduğu tüm tesisleri bünyesinde barındırıyor. Bergama müzesi ile yer üstünde fiziksel bir bağlantı oluştururken, bodrum katında arkeolojik gezi yolu ile Neues Museum, Altes Museum ve Bode Museum’a bağlanıyor.

Galerinin cephesini oluşturan ince kolonlar, Neues Museum’un kolonlarını çağdaş bir şekilde devam ettiriyor, böylelikle Neues Museum ile James-Simon-Galerie arasında bir avlu oluşuyor. Uzatılmış bir kaide ile alt revak arasına yerleştirilmiş geniş basamaklardan yapıya ulaşan ziyaretçiler, üst katta Bergama Müzesi’nin ana sergi alanına doğru gidebildikleri fuaye alanına ulaşıyor. Fuaye alanı, Kupfergraben kanalı boyunca uzanan bir terasa açılıyor. Giriş fuayesinin alt katında vestiyer, müze dükkanı ve tuvaletler bulunurken, bodrum katında ise geçici sergi alanları ve bir oditoryum yer alıyor. Bulunduğu alanın topografyasına entegre edilen yapının mimari dili, kolonadlar ve binanın dışında bulunan merdivenler ile Müzeler Adası’nın mevcut diline uyum sağlıyor.

Dış cephe için tercih edilen taş, yapının önemini ve çevresiyle oluşturduğu harmoniyi vurgularken, iç mekanda pürüzsüz yüzeyler oluşturan dökme beton dikkat çekiyor.

Alandaki beş müze arasında bağlantı işlevi gören yapı, dinamik tavrıyla, altıncı bir müze olarak karşımıza çıkıyor ve ziyaretçileri müzenin ne olduğu, kimin için var olduğu gibi sorular üzerine düşünmeye teşvik ediyor.