KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI
KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI
KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI
KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI
KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI
KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI
KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI
KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI
KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI
KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI

KÖKLÜ KURUMA YAKIŞAN SİMGESEL YAPI

MİMARİ   12.11.2020

Kültür ve sanat tarihimizin en köklü kurumlarından biri olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın yeni konser salonu Aralık ayında açılıyor. Ankara Kalesi ve Anıtkabir aksında 140 dönümlük bir arazide yer alan ve inşası 28 yılın ardından tamamlanan yapının mimari detaylarını, 1992 yılındaki yarışmada birinci seçilerek projeyi gerçekleştiren Uygur Mimarlık’ın kurucularından Semra Uygur ile konuştuk. 

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nun yeni binasıyla ilgili proje nasıl başladı?

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Koro Çalışma Binaları 1992 yılının Mayıs ayında ulusal bir yarışmaya açıldı. 46 projenin katıldığı bu yarışma sonucunda jürinin takdiriyle birinci seçildik. Dönemin en önemli mimarlarının bir arada olduğu jüri; Doğan Tekeli, Nejat Ersin, Orhan Dinç, İlhami Ural, Doruk Pamir, Nuran Ünsal ve Ali Terzibaşıoğlu’ndan meydana geliyordu. Ayrıca yarışmanın çok iyi bir şartnamesi vardı. Biz de o şartnameye göre hazırlandık ve sonucunda jüri bizi birinci bulduğunu ilan etti. Diğer notlarla birlikte gerekçede şu şekilde bir ifade yer alıyordu; ‘Proje belirli bir zaman kesimi için geçerli olabilecek bir tasarım diliyle ele alınmış bir yapıdan çok, kent ölçeğinde, zamanla eskimeyecek bir simgesel davranış ortaya koymuş ve bu tutumuyla öne çıkmıştır.’

Yarışmada birinci olmanızın ardından bir hayli uzun süren inşa süreci nasıl başladı ve ilerledi? Bu süreçte tasarıma yansıyan değişiklikler oldu mu?

‘92’de yarışmayı kazandığımızı öğrendiğimiz günden bugüne kadar proje üzerinde çalışmaya devam ettik. Bir yandan da yarışmaya üretilmiş bir fikir olarak bakmak gerekiyor. Proje iyi ve gelişmeye açık bir fikir ortaya koyduğu için kazanıyor. Biz de her yarışmada olduğu gibi burada da projeye o şekilde yaklaştık ve sonrasında hem yapının kendi biçimlenmelerinin bulunduğu alana ilişkin, hem de işlevlerinin geliştirilebilirliği anlamında, fikri baskın şekilde hissettirebilecek daha nasıl iyileştirmeler yapabiliriz diye düşünmeye devam ettik.

Yapıya dair bu geliştirme inşaatın ihalesinden sonra da devam etti. Çünkü inşaat ihalesi 1995 senesinde, proje bitmeden yapıldı. O zamanki yasaya göre, proje tam anlamıyla tamamlanmadan ihaleye çıkmanın yolu açıktı. Dolayısıyla yapının inşaatı da bu şekilde ihale edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Demirel temeli Aralık 1997’de attı. O günden bugüne de, ödeneksizlik nedeniyle uzun süreler durmak zorunda kalması dışında inşası  hep sürdü.

Bir mimarlık ofisini bu kadar uzun süren bir inşa sürecinde motivasyonunu nasıl korur?

’92 senesinde 12 yıllık mimardık, şimdiyse 40 yıllık mimarız. Bu bizim kazandığımız ikinci yarışmaydı. O nedenle de en önemlisiydi. Dolayısıyla yorulsak da, motivasyonumuzu hiçbir zaman kaybetmedik diyebilirim. Bunun en önemli kaynağı sevgi… Hem yaptığımız işi sevmek hem de bu projenin Ankara için öneminin farkında olmak diyebilirim. Bütün işler önemli elbette, ancak bunun Ankara’ya ait simgesel bir yapı olması söz konusu. Ayrıca hizmet edeceği kurum, 196 yıllık Cumhurbaşlanlığı Senfoni Orkestrası ve ‘Cumhurbaşkanlığı’ adını taşıyan tek kurum. Bu nedenle bir yandan orada üretilecek eserlerin önemi, diğer yandan da Ankara’da bulunduğu yer ve kentle ilişkisini sağlayan görsel ve duygusal bağları bizim için motivasyon kaynağı oldu.

Yapının mimarisinin öne çıkan unsurları nelerdir? Orkestranın ve koronun ihtiyaçları, izleyicinin yıllar içinde gelişen beklentisi ve onlara yeni bir deneyim sunma heyecanı tasarımda nasıl birleşti?

En önemli mimari unsurlar az önce aktardığım, jürinin projeyi birinci seçerkenki gerekçesinde belirtildiği gibi, kent ölçeğinde anıtsal oluşu ve güncel bir tasarım dili olmayışı. Ayrıca bulunduğu yer, hizmet ettiği kurumla birlikte bizim projeyi kazandıktan sonra edindiğimiz deneyimlerle üstüne koyarak geliştirdiğimiz yapı dili de önemli bir unsur. Burada kendini doğrudan ifade eden, yalın, akılda kalıcı ve içine girdiğinizde iyi hissettiren bir mimari dilden bahsedebilirim. Umarım bu şekilde gerçekleşir.

28 yıllık inşa sürecinde malzemeyle ve yapı teknikleriyle ilgili olan değişimler yapım sürecine nasıl yansıdı?

Bu süreçte elbette çeşitli değişimler meydana geldi. Bizim de, çeperde oluşan yönetmelik değişiklikleri dışında iyileştirmeye yönelik çalışmalarımız oldu. Proje de yönetmeliklere paralel olarak revise edildi. Bunun yanı sıra, 28 yıllık süreç içinde başka işler yaparken öğrendiklerimizden mümkün olanları bu yapıya katarak ilerledik. Bu elbette malzemeler için de geçerli.

Cumhuriyet Senfoni Orkestrası hem Ankaralılar, hem de çok daha geniş ölçekte kültür sanat camiası için tarihi ve kültürel bağlamda önemli bir kurum. Böyle çok katmanlı temsiliyeti olan bir kurum için yapı tasarlamanın heyecan verici olduğu kadar, zorlayıcı tarafları da olmalı diye düşünüyorum. Doğru mu?

Heyecanlı taraflarından biri ilk defa bu büyüklükte bir konser salonu yapıyor olmak. Doğrusunu söylemek gerekirse zorlayıcı taraflarını hatırlamıyorum. İşimizi heyecanla yapmaya gayret ediyoruz, o nedenle proje sürecindeki zorlayıcı yanları unuttum.

Bu tip performans mekânlarının tasarımında, performansın kalitesi ve izleyicinin performanstan aldığı keyif anlamında, akustik gibi pek çok teknik uzmanlık giriyor. Cumhuriyet Senfoni Orkestrası Binası bu anlamda da özgün bir yapı olmalı. Bu uzmanlıktan da bahseder misiniz?

Bu yapıda 2000 kişilik bir büyük salondan ve 500 kişilik bir oda müziği salonundan bahsediyoruz. Türkiye’de 1992’ye kadar ilk defa böyle bir salon yapılıyor düşüncesi vardı. Senfonik müzik için bu durum bugün hâlâ geçerliliğini koruyor. Bundan sonrasında da tek işlevli olarak böyle bir yapının inşa edileceğini sanmıyorum.

Bu sürecin, heyecanıyla birlikte öğretici olan taraflarından biri de akustik konusuydu. Fraunhofer-Institut für Bauphysik ve akustik uzmanı Prof. Wolfgang Fasold bize danışmanlık yaptı ve onlardan yapının akustiğine dair çok şey öğrendik. Bir konser salonunun şekillenmesinin akustiğe ne kadar etkili olduğunu gördük. Bu da çok heyecanlı bir öğrenme süreciydi.

Az önce konuştuğumuz gibi, kültür yapıları kentlerin en kuvvetli simgesi haline gelebiliyor. Cumhuriyet Senfoni Orkestrası yeni binasının kentle kurduğu ilişkiden bu bağlamda biraz bahseder misiniz?

Konser Salonu’nu yaptığımız bölge, Atatürk Kültür Merkezi Dördüncü Bölge olarak adlandırılan; Adliye, Atatürk Bulvarı, Talat Paşa Bulvarı, mevcut konser salonu ve Mehmet Altınsoy Caddesi arasında, 140 dönümlük bir alan üzerinde yer alıyor. Arazi, bulunduğu ortamda etrafındaki en düşük kotta konumlanıyor. Araziye yarışma aşamasında baktığımızda, tasarım yapmamız gereken arsanın Kale ile Anıtkabir aksı üzerinde olduğunu keşfettik. Bu çok önemliydi, çünkü 140 dönüm bir arazinin üzerinde yapıyı konumlandırabilmek için  tutunacak bir noktaya, bağlanacağınız bir nirengiye ihtiyaç var. Biz bu aksı oluşturduğumuzda önemli bir keşif yapmış olduk. Bundan emin olmak için de Anıtkabir Kütüphanesi’nde bulunan, Orhan Arda’nın yazdığı Anıtkabir’in tarihçesini anlatan ve o sırada henüz baskıya girmemiş bir doküman bulduk. Emin Onat ve Orhan Arda’nın Anıtkabir projesinde mozolenin Kale’ye bakmadığını ancak jürinin, özellikle Paul Bonatz’ın mozolenin Kale aksına yönlendirilmesi gerektiğine dair öneride bulunduğu bilgisine ulaştık. Daha sonra yapılan revizyonlarla mozolenin bu şekilde yönelmiş olduğunu gördük. Şimdi Anıtkabir’e gittiğinizde Aslanlı Yol’un sonundaki bayrak direklerinin olduğu yerden Meclis’i, mozoleden ise Kale’yi görebiliyorsunuz.

Bunun yanında, daha önce çok iyi hazırlandığından bahsettiğim şartname, arsanın bir kenarını oluşturan Atatürk Bulvarı’nın, Anıtkabir’in açıkça görülebildiği alan olduğunu belirtiyordu. Şartnamede, salonun yapılacağı Ataürtk Kültür Merkezi Dördüncü Bölge ile, diğer Atatürk Kültür Merkezi alanı olan Gençlik Parkı’yla ilişki kurulması da yer alıyordu . Bütün bunlar bizim yapıyı oraya nasıl yerleştireceğimize ilişkin fikirleri oluşturmamızda büyük etkendi. Anıtkabir – Kale aksını farketmemiz Konser Salonu’nu iki yanına alan fuayeyi bu aksa yerleştirmemize neden oldu. Fuaye, ‘geçmişle gelecek arasında bir durak olarak konumlanan kentsel kültür alanı’ olarak yer aldı.

Gençlik Parkı ile birleşme konusunda ise, Adliye ve Talat Paşa Bulvarı’nın önünden geçecek bir köprü düşündük. Bu da fiziksel iletişimi sağlıyordu. Atatürk Bulvarı’ndan Anıtkabir’in görüntüsünü kaybetmemek için ise, yapının oturumunu Bulvar’ın kotundan aşağıya 13 metre çekerek açık bir görünürlük sağladık.

Yine sizin tasarladığınız CerModern binası kısa bir sürede Ankara’nın kültürel simgelerinden birine dönüşme anlamında önemli bir yapı. Kentin sosyal ve kültürel yaşantısına bir hareketlilik getirdiğini ve hızla sahiplenildiğini söylemek yanlış olmaz. Bunda etkisi olan mimari unsurlar neler olabilir? Ve Cumhuriyet Senfoni Orkestrası Binası ile ilgili bu anlamdaki öngörüleriniz neler?

CerModern Ankara’nın bir eksiğini tamamlayan bir mekân oldu. Orası yıkılacak kapsamdaydı. Ancak Konser Salonu arsasında olması sonucu sahip olduğumuz telif hakları sebebiyle restorasyonunu yapabilmemiz mümkün oldu. Neden bu kadar benimsendiğini düşündüğümde, aklıma yalınlığı ile, malzemelerin az ve birbirleriyle uyumlu olması geliyor. Burada eskiyle yeniyi hem fark ediyoruz, hem de birbirinin içinde hemhal olmuş durumdalar. Her yer için tasarlanmış detaylar var. Ayrıca esnek kullanıma elverişli oluşu da önemli. Özellikle avlunun, bizim tasarlarken düşünmediğimiz kadar değişik işlev için kullanılma imkanı sağlayan bir esnekliği var.

Tüm bunların gerisinde de iyi işletme gerekli. Konser Salonu için baktığımızda bizi en fazla düşündüren konulardan biri de orayı iyi işletecek imkanlar olabilecek mi sorusu. Çünkü bu tip yapılar 7 gün / 24 saat kullanılabilir, davetkâr olması için tasarlanır. Ancak yapı ne kadar iyi olursa olsun, kullanıcılar  ve işletme bunun önünü açıp, onu zenginleştirebildikleri kadar bu şekilde yaşayabilirler. Umuyorum ki bu yapı için de öyle olacaktır.

Röportaj: Bahar Turkay

#Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası #konser salonu #Ankara #Uygur Mimarlık #Semra Uygur


Sayfanın Başına Dön