ESKİŞEHİRDE YENİ BİR DÖNEM: OMM
ESKİŞEHİRDE YENİ BİR DÖNEM: OMM
ESKİŞEHİRDE YENİ BİR DÖNEM: OMM
ESKİŞEHİRDE YENİ BİR DÖNEM: OMM
ESKİŞEHİRDE YENİ BİR DÖNEM: OMM
ESKİŞEHİRDE YENİ BİR DÖNEM: OMM
ESKİŞEHİRDE YENİ BİR DÖNEM: OMM
ESKİŞEHİRDE YENİ BİR DÖNEM: OMM

ESKİŞEHİRDE YENİ BİR DÖNEM: OMM

MİMARİ   25.10.2020

Eskişehir’i bildiğiniz tüm özellikleriyle gözünüzün önüne getirdikten hemen sonra, artık ardına ekleyeceğiniz çok önemli bir özelliği daha aklınıza geliyor: Odunpazarı Modern Müzesi. Paylaşmak fikri üzerinden inşa edilen bu yapı, bir ortak aklın da meyvesi. Erol ve İdil Tabanca, bu mimarinin temel taşlarını hem manevi minvalde oluşturanlar, hem de fiziki olarak yapıyı inşa edenler. Kengo Kuma’dan dinlediğimiz OMM’u, bir de bu ikiliden dinlemek, mantığını oturttuğunuz bir yapı taşına, hevesle atan bir kalbi de eklemek gibi. Bir baba-kız sohbetindeyiz, araya sanat da karışıveriyor.

İDİL TABANCA: Çok uzun süredir hayalini kurduğun OMM’da, sonunda karşılıklı oturuyoruz. Ne hissediyorsun?

EROL TABANCA: Büyük gurur... Doğduğum ve büyüdüğüm şehre hizmet edecek bir müzenin oluşumunda bulunmanın onurunu duyuyorum. Ve çok mutluyum, çünkü bunun başında kızım, sen varsın.

İT: Teşekkür ederim... Peki bize bu fikrin nasıl oluştuğundan ve tüm süreçten bahseder misin? Sen nasıl şehrine böyle bir değer katma kararına vardın?

ET: Temelde bir müze kurma fikriyle yola çıkmadık. Aslında her şey, mimarlık eğitimi alırken, sanata olan ilgim ve sanat eserleri toplama arzumla başladı. Zamanla, toplamak, biriktirmek derken bir tutkuya dönüştü. İmkanlarım dahilinde hem galerilerle ilişkilerim, hem müzayedelerle ve sanatçılarla olan bağlantılarımla koleksiyonumu günden güne genişletmeye başladım. Bir süre sonra fark ettim ki, ofislerin duvarları yetmiyor; bir ‘art depo’ oluşturalım dedik. Bu da, eserlerin kapalı odalar içinde durması sorunsalını yarattı ve “Başka ne yapılabilir?” sorusunu ortaya attık. Bu ilk başta bir müze yapma fikri değil, bunları kamuoyuyla paylaşma ve sergileme fikriydi. Daha sonra Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yılmaz Büyükerşen’le görüşmem sırasında, Eskişehir’in tarihi bölgesi Odunpazarı’nda bize bir yer vermesi halinde bir müze yapabileceğimizi söyledim. O da çok sıcak karşıladı ve bize, Eskişehir’in özellikle Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinin olduğu bu yeri gösterdi. Biz de şimdi olduğumuz yerde yükselen müze projesine başladık. Çok uzun yıllardır meslek hayatındaki pozisyonumuz, işimiz yapış biçimimiz, kısacası ektiğimiz tohumlar karşılığını verdi. Artık kazandıklarımızı verme vaktiydi. Herkesin kendince bir yolu var ama kültüre hizmet eden bir yapıyla gençlere, çocuklara sanatı sevdirmek emelinde bir proje üretme fikrini çok sevdik ve hayata geçirdik. Ki bu da işin başka bir boyutu...

İT: Halen Eskişehir’de okuyan bir genç olsaydın ve böyle bir müze açılmış olsaydı, burayla nasıl bir ilişkin olurdu?

ET: Öncelikle müthiş gurur duyardım. Bunu, şimdiki yaşımda, bu müzenin ne anlama geldiğini anlayan bir insan olarak söylüyorum; belki o genç halimle anlayamayabilirdim... Ancak şunu özellikle belirtmek istiyorum; bu müze, İstanbul Modern’den sonra Türkiye’de modern ve günümüz sanat eserlerini en kapsamlı biçimde sergileyen yer. O yüzden gençler için çok büyük bir öğreti alanı. Ve bu müze, Eskişehir’e gelecek misafir sanatçılar için 14 odalı butik oteliyle, restoranıyla ve dükkanlarıyla, aynı zamanda müzenin destekçisi bir kompleks yapıya da dönüştü. Dolayısıyla, genç insanların kafede sanatı seven arkadaşlarıyla vakit geçirmesi, müzedeki her yeni etkinlikle birlikte onun daha da çok parçası olması, sanatla sıkı ilişki kurması adına büyük avantaj ve imkan sağlıyor. Yaşım kaç olursa olsun, ben de böyle bir imkana sahip olsam, eminim çok mutlu olurdum.

ET: Sen müze yapılacağını duyduğun zaman ilk ne hissettin?

İT: “İnşallah beni de işe alırlar.” dedim... Ama bu kadar büyük bir proje olacağı hiç aklıma gelmemişti. Vizyonunun da bu kadar büyük olacağını hiç düşünmemiştim. Ne kadar derin vizyonlu, ne kadar büyük kalpli bir proje olduğunu anlayınca, senin vericiliğin ve yetiştiğin kültüre bir değer katmak adına, büyük bir gurur duydum.

ET: Yani gönüllü başvurulardan biri seninki olurdu?

İT: Kesinlikle...

ET: Peki şimdi Eskişehir'de bir üniversite öğrencisi olduğunu düşün. Böyle bir oluşum seni heyecanlandırır mıydı?

İT: Hem de nasıl... Bir kere, İstanbul Modern Müzesi’nden sonra kurulan en büyük müzelerden birinin Eskişehir'de, benim şehrimde açılmış olması çok gurur verirdi. Bu sanat camiasının içinde olmak için çok çaba sarf ederdim. Ayrıca düşünürdüm... Bakardım ki, bu kompleksin parçası olan alanda kafe, restoran ve dükkanlarla gelecek sanatçıların bir araya geleceği bir yer var. İşte bu cazibe merkezinde sanat camiasına yakın olmayı çok arzu ederdim... Biraz da Eskişehir’den bahsedelim, senin Eskişehir’de bir genç olduğun zamanlardan...

ET: Bu konu hakkında uzunca konuşabiliriz çünkü en fanatik olduğum konulardan biri Eskişehirli olmak, onun sebebi de herhalde ömrümün en güzel günlerinin Eskişehir’de geçmiş olması... Biz gerçekten, hem çocukluk hem gençlik dönemlerinin şanslı insanlarıyız. Eskişehir, tam bir Anadolu kenti. Çevrede deniz, dağ gibi insanların sosyal ilişkilerini geliştirmesine destek olacak coğrafi unsurlar olmaması sebebiyle, insanların birbirine çok daha yaklaştığı, dostluk ve arkadaşlığın çok daha önem kazandığı bir bölge. Kısacası, Anadolu’nun her yeri gibi… Eskişehir çocukluğumdan beri Türkiye’nin en kültürlü kentlerinden biri; hem eğitim, hem kültür, hem spor alanında ülkemizin parmakla gösterilen şehirlerinden. Bizim gençliğimiz de burada tutkulu dostluklarla geçti, hala süren dostluklar... En güzel örnek, senin amcan, benim de 50 yıllık dostum, 10 yaşımdan beri arkadaşım ve iş ortağım Cem Siyahi. Burada kurduğumuz o köklü bağ ve arkadaşlık, bizi birlikte bu müzeyi kurmaya kadar getirdi. O da parantezinin açılıp anlatılması gereken bir olay, ki ayrı bir mutluluk benim için... Gençlikten bahsetmişken, sen projeye dahil olduktan sonra özellikle bu anlamda, projede çok ciddi bir değişim yaşadık. Özellikle genç nesle dönük çok büyük bir atılım söz konusu oldu. Bu projeye dahil olmadan önce yurt dışında geçirdiğin yıllar, edindiğin deneyimler, müzeyle nasıl bir paralellik oluşturacak? Tüm bunlar, bu projeyi yönetirken sana nasıl katkı sağlayacak?

İT: Beni bu proje konusunda en çok heyecanlandıran şey, müze dışında kalan avlu alanının gençler için bir buluşma noktası, bir paylaşım alanı haline gelme potansiyeli. Müzede gösterilecek sergiler ve onların yenilikçi, global bakış açılarının yanı sıra, bir de oluşturacağımız eğitim programları, konuşmalar, seminerler var ve beni asıl onlar heyecanlandırıyor. Bu projeye dahil olmadan önce New York’ta çeşitli dergilerde çalışıyordum ve 10 sene içerisinde geniş bir sanat çevresi elde ettim. Şimdi yanıma kar kalan onca yetenekli insanı, buraya taşımak istiyorum. Ya da oradaki kafa yapısını buraya taşımak istiyorum da diyebiliriz... Heyecanlı, yaratıcı, sansürsüz ve açık; birbirleriyle bir şekilde ortaklık kuran o dünyayı küçülterek buraya taşımak niyetindeyim. O yüzden üzerinde çalıştığımız ‘misafirlik’ programıyla Türk ve global sanatçıları bir araya getirerek, Eskişehir’le tüm dünya arasında bir köprü kurabilecek olma fikri, beni çok heyecanlandırıyor. Onu da sağlayabilmek için, buradaki yapıyı dinamik tutmak, kalıcı koleksiyonumuza kontrast ekleyebilmek için daha genç, teknoloji boyutu daha yüksek, daha geleceğe kayan, insanların sanat hakkındaki kalıplaşmış düşüncelerini daha da kırmaya yönelik eserler ya da sanatçıları getirmek istiyorum. İnsanların ‘high art’ dediği yapıyı kırmak istiyoruz. Bu yapıyı da ancak daha organik insanlarla, daha teknoloji entegrasyonlu eserlerle kırabiliriz. Sadece gençlere değil, çocuklara ve kadınlara yönelik de birçok programımız olacak. Sadece Eskişehir için değil, Türkiye için de çok yenilikçi birkaç proje üzerinde çalışıyoruz. En önemli hayallerimden biri de, Türkiye’de doğmuş, yurt dışında yetişmiş sanatçıları buraya geri getirmek. Tamam, yurt dışında kendinizi ispatladınız, ‘Köklerinize dönüp, kendi topraklarınızda yetişen genç nesle de hizmet etmeniz gerekiyor.’ mesajını vermek istiyorum.

ET: Ben senin çevreci yaklaşımını ve tavrını da çok iyi biliyorum. Aslında bu projenin içine bu konuyu da adapte etmek istiyorsun. Biraz da bu konuyu açmak ister misin?

İT: Evet, o konuda da çabalarımız çok fazla. Sizin, Kengo Kuma gibi bir mimarla çalışmanız da bu konunun temelini atmış bulunuyor; Kengo Kuma sürdürebilir mimaride en önde gelen isimlerden bir tanesi ve burada gördüğünüz ahşaplarda da birçok geri dönüşüm hikayesi mevcut. Onun dışında, gerek OMM'nin dükkanında satacağımız eşyalarla, gerek vejetaryen bölümümüzde satacağımız vegan ürünlerle bu kültürü Anadolu'ya taşımak istiyoruz. Farkındalık algısını büyütmek istiyoruz; plastik kullanmamak, yediğimize dikkat etmek ya da yediğimiz şeyler hakkında ciddi görüşlere sahip olmak gibi... Ama bunları insanlara empoze etmeden opsiyonlar halinde sunabilmek istiyoruz. ‘Burada böyle bir oluşum var, sen de bunu gelip deneyebilirsin.’ demek gibi. Böyle bir oluşumun içine daha yenilikçi tavırları da dahil etmek önemli. Peki, yapabilecek onca şey arasında neden sanatı seçtin?

ET: Sanat, aslında her türlü sert ilişkiyi yumuşatan bir olgu, sanat-estetik, sanat-tarih bilgisi, sanat-kültür, sanat-gelecek ve her şeyden önce sanat aynı zamanda bir ‘beğeni’. İnsan ömrünün her yaşında yapılabilecek ve izlenebilecek bir unsur. Müzik de bu değerlere sahip, ama biraz da mimar olmamdan ötürü olsa gerek, sanat bana hep daha yakındı, ben de bunu tercih ettim. Bu bahsettiklerimin hepsi, şimdi OMM bünyesinde ve nihayet, estetiğiyle ve sürdürülebilirliğiyle insanlara moral sağlayan bir alanda karşılıklı oturabiliyoruz.

İT: Gençliğinden dem vurduk, seni bu girişime niyetlendiren koleksiyonculuğuna dönelim... Eser seçerken neye dikkat ediyorsun?

ET: En çok, yapımında yoğun emek barındıran eserleri kendime yakın buluyorum. Tabii ki, her sanat eserinin kendine göre bir değeri var. Benim önceliğim de onlar. Dikkat ederseniz, koleksiyonda da onlardan çokça vardır... Önceden fazla bilinçli yapılmayan seçkiler, bir süre sonra sanat camiasından bana destek olan birçok değerli insanın da katkısıyla şekillendi. Bu, doğru koleksiyonun nasıl olması gerektiğiyle de ilgili, koleksiyonun stratejisi öncelikli. Ama yine de dersen ki, his olarak hangi eser, yine söylüyorum, emeği yoğun eserler...

İT: Madem açık konuşuyoruz, o zaman en sevdiğin eseri de artık söylersin...

ET: Öyle bir şey söylemek istemiyorum, çünkü her eserin kendine göre bir güzelliği var; üstelik her sanatçının o eser üzerinde yine, ‘emeği’ var. O yüzden onların hepsi benim için aynı, ayrım yapamıyorum. Ve bakma, bu müzenin içinde de, bundan beş kat büyük bir müzeyi doldurmaya yetecek kadar eser var. Yani seçmesi öyle kolay değil...

İT: Mimar olmana rağmen, bu binayı yapmak için sürdürülebilir mimarlıkta öncü Japon bir mimari seçtin, Kengo Kuma. Bunun sebebini öğrenmek istiyorum. Ve sence onun Eskişehir’e katacağı değer ne olacak?

ET: Öncellikle bu projeye başlarken senin de söylediğin gibi, kendi mimar grubumuzla bu işi yapalım diye düşündük, hatta bazı eskizlerimiz de oldu; ama sonradan bu ölçekteki bir yatırımın sadece ülkemizde değil dünyada da ses getirmesini hedefimize aldık. Bunun için de kendimize bir örnek bulduk: Bilboa’daki Guggenheim Müzesi. Frank Gehry’nin inşa ettiği bu müze, Bilbao’yu, çok önceden sıradan ve olumsuzluklarıyla tanınan bir şehirken, bir anda turizm alanında öne çıkaran bir şehre çevirdi. Müze ziyaretleriyle şehre turist gelmeye başladı. Eskişehir’in de iç turizmde büyük performans gösteren bir potansiyeli var. Şu anda bulunduğumuz bölge Odunpazarı Bölgesi, biraz önce de bahsettiğim gibi Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri. Ayrıca burada Balmumu Heykeller Müzesi ve Cam Müzesi mevcut. Yeni bir Hamam müzesi de yapılıyor. Burası gitgide, özellikle komşu şehirlerden, hemen hemen her hafta sonu 1500-2000 arası otobüsün geldiği, turizmin çok hareketlendiği bir durak haline dönüşüyor. Biz OMM sayesinde, aslında hem Odunpazarı’nı hem Eskişehir’i hem Türkiye'yi dünyaya tanıtmak istiyoruz. Bunun için de Kengo Kuma’nın müze konusundaki deneyiminin ve tanınırlığının projeye itici bir güç oluşturacağını düşündük. Kengo Kuma’nın tasarımından ilk eskizler önümüze geldiğinde aşık olduk... Çok basit bir hareketle olağanüstü bir tasarım geliştirdi. Odunpazarı’nın adını aldığı gerçek odun pazarından esinlendi. Sanki odunlar üst üste istiflenmiş gibi bir tasarım yarattı... Biliyorsun işte...Ve son bir soruyla konuyu toparlayalım istersen. Nasipse OMM, Haziran ayında açılacak. Müzenin açılış sergisi ve programıyla ilgili kısa bir bilgi verebilir misin?

İT: Açılış sergisi, senin çok uzun süredir emek harcadığın kalıcı koleksiyonumuzla açılacak; Haldun Dostoğlu tarafından yorumlanacak bir koleksiyon... Onun dışında Japon sanatçı Tanabe, konuğumuz olacak. O da bambu çubuklardan hortum şeklinde enteresan bir enstalasyon yapacak. Onun dışında sürpriz birkaç çalışmamız daha var. Onları da ziyarete gelince görürler artık...

 

XOXO The Mag izniyle yayınlanmıştır. 

Tarih/Sayı: XOXO The Mag İlkbahar/Yaz 2019

 

#OMM #İdilTabanca #ErolTabanca #Eskişehir


Sayfanın Başına Dön