MİMARİ TAHAYYÜL
MİMARİ TAHAYYÜL

MİMARİ TAHAYYÜL

MİMARİ   24.10.2020

Bugün “mimarlık yayımlamak” üzerine ne söyleyebilirsiniz? Editörlüğünü yaptığınız, üç ayda bir yayımlanan “Log: Observations on Architecture and the Contemporary City”, çağın kolay tüketilebilir imajlar medyasında dikkat çekiyor.

Bu durum, mimarlığın çoğu insan için profesyonel bir iş, ve mimarlık yayımlamanın da bu işin bir parçası oluşundan kaynaklanıyor. İnsanlar para kazanmanın ve dinleyiciler yaratmanın peşindeler; ve bu dinleyiciler tüketiyor. Mimarların çoğu, bu iş modeli ile çalışıyor. Log’da ise, çok farklı bir şey yapıyoruz; çünkü söz konusu biçimde düşünenler, mimarların tümü değil. Log kültürel konularla ve fikirlerle ilgileniyor, yazarların kelimelerle kavramları ve eleştirileri tanıtmalarına izin veriyor; bunu imajların ifadesindense, metin ile sağlamayı tercih ediyor. Mimarlıkta eleştirel bir diyaloğun sürekliliğini sağlamaya çalışıyoruz; Log, mimarlığın inşa etme ve para kazanma ihtiyaçları ile ilgilenmiyor. Hatta tersine; durup mimarlığın bugün ne olduğunu, ve ne anlama geldiğini düşünüyoruz.

Bu duruşun izlerine çalışmalarınızın genelinde rastlamak mümkün; kâr amacı gütmeyen kuruluş “Anyone Corporation”ın direktörüsünüz. Mimari tasarım, teori, tarih ve eleştiri üzerine konferanslar, konuşmalar, bir dergi ve kitaplar üreten bir “düşünce tankı” niteliğindeki Anyone Corporation’un hikâyesinden ve bu “tank”ın yapısından biraz bahsedebilir misiniz?

İronik bir biçimde, bir ticarethaneyi oldukça çağrıştıran bir isme sahip olan Anyone Corporation, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak 1990 yılında, bir amaçla yola çıktı: milenyumun eşiğinde, mimarlık üzerine on adet uluslararası ve kültürlerarası konferans düzenlemek. Tokyo’dan Arata Isozaki, Barcelona’dan (yakın zaman önce kaybettiğimiz) Ignasi de Solà-Morales Rubió, New York’tan Peter Eisenman ve benim tarafından kuruldu. Japonya’da, on adet Any konferansını gerçekleştirebilmek için temel gereksinimleri karşılayabileceğimiz kadar fon topladık. Esas fikir; yeni bir yüzyıla girerken, 1990’ların mimarlığı ve mimarlık teorisi üzerine gerçekleşecek çok-disiplinli bir konuşmanın “ev sahibinin” mimarlık olmasıydı. “Anyone” ismindeki ilk konferans, Los Angeles’taki Getty Center’da gerçekleşti. 21 katılımcı davet ettik -mimarlar, felsefeciler, eleştirmenler, sanatçılar, hatta bir avukat- ve onlardan, “kendilik”, “bireysellik” ya da “imza” üzerine sunumlar hazırlamalarını, sonrasında da izleyici ile tartışmalarını istedik. “Any” kelimesi, belirli şeylere ya da yerlere işaret etmediği gibi, karar verilemez koşulları da ima eder -bu da bizim, her konferansta bunları yeniden tanımlamamıza olanak sundu. Örneğin, yere dair “anywhere” ve “anyplace” kelimeleri, benzer anlamlar ifade eder; bizse bunları, farklı birer mimarlık konuşması çerçevesi çizecekleri biçimde yeniden tanımladık. Anywhere, “Genius Loci” kavramına, yerin ruhuna baktı; Anyplace ise kültürel üretimde mimarlığın yerini, ya da rolünü irdeledi. Konuşmaların çerçevesini oluşturmak için “any” kelimesini kullanmamız,  bu karar verilemez, post-yapısalcı projede yapısal bir çılgınlıktı. Bu sayede, mimarlığı başka disiplinlere ve diğer düşünce biçimlerine açmayı istedik.

Konferansların biri de Ankara’da gerçekleşmişti.

Sekizinci konferans olan “Anytime”ı, bildiğiniz gibi, 1998’de Ankara’da düzenledik. Fikir, Cenevre’deki Ağa Han Vakfı’nda tanımış olduğum Süha Özkan’ın işlerinden çıktı. Açıkçası “Anytime”, en talep gören kelime olmuştu; ev sahiplerinin tümü, zamanın ve mekânın mimari fikirlerinden ötürü bu kelimenin konferansını gerçekleştirmek istemişti. Ankara’da bir konferans gerçekleştirmeye karar verdiğimizde, zamanı bu yerde irdelemek bize son derece uygun gelmişti; yalnızca Türkiye’de katmanlaşan yüzyıllık medeniyetlerden ötürü değil, aynı zamanda zamanın tarihini, ya da zamanın gözlemlenmesini güneşe göre tutan bir toplumda, Osmanlılar’ın saatleri kucaklamasının radikal bir biçimde değiştirdiği için. Ankara’da 38 kişi, başlangıçlar ya da gelecekler gibi zaman ile ilişkili fikirlerini sundu. Anytime’dan sonra, Paris’te “Anymore”u düzenledik ve ardından, son olarak 2000’de, New York’ta “Anything”i gerçekleştirdik -hatta, “Anything Goes” olarak isimlendirmiştik. Her şehirde, o çevreden insanları dâhil ederek mimarlığı, mimarlığın diğer disiplinlere etkisini, ve diğer disiplinlerin mimarlığa etkilerini tartıştık. Teorik bir projeydi; hiçbir manifesto üretmedi, “sürdürülebilir binalar” için bir kural ortaya koymadı -bir şeyin nasıl yapılacağına dair hiçbir kural çıkarmadı. Bu anlamda tam anlamıyla “pragmatik-olmayan”dı; bugün, mimarlık da dâhil olmak üzere metaların üretimine ve tüketimine değer veren bir kültürde bunu sürdürmek, oldukça zor. Any projesi düşünce üzerine, eleştirel analiz üzerine bir projeydi; mimariyi estetik bir nesne olarak değil, kültürel bir proje olarak ele alıyordu.

Bir de “Any” yayınları var.

Başladıktan kısa süre sonra, yılda bir konferansın katılımcı sayısını artırmak için yeterli olmadığını fark ettik, böylece 1993’te, tabloid bir dergi çıkarmaya başladık; derginin “ANY” ismi, aynı zamanda “Architecture New York”un akronimiydi. Konuk editörler tematik sayılar önerebiliyorlardı; bu sayıların çoğu da, New York’ta ufak konferansları harekete geçiriyordu. Örneğin, 1994 yılında Mark C. Taylor ile birlikte -Mark’ın isim babası olduğu- “Electrotecture” adında bir sayı ve bir etkinlik gerçekleştirdik. Sanal mekânın, ya da internette yeni sosyal toplulukların biçimlenmekte olduğu “sohbet odaları”nın erken bir tartışmasıydı. Esas soru, bu tür yeni sosyal mekânların mimariye nasıl etkilerde bulunacağıydı. Sonra, 1995’te MIT Press ile birlikte “Writing Architecture” dizisine başladık; eleştirel tarih ve teori üzerine bağımsız yazarların oluşturduğu bir kitap dizisi. Ayrıca her konferans da, aynı isimli bir kitap olarak basıldı. Aslında, hâlen birkaç Anytime kitabı mevcut!

“Anyone Corporation” ismi de oldukça sevilesi; özellikle yıldız egolar çağında. Bugünün “yıldız mimarlığı” üzerine ne söyleyebilirsiniz?

Öncelikle, bu kelimeden nefret ettiğimi söylemeliyim; tekrarlamak bile istemeyeceğim kadar. Bunun sözlüğümüzden çıkarılması gerek. Bu bir medya yaratısı; mimarların başlattığı bir şey değil. Mimarlığın bir disiplin olarak kabul edilişinden beri, “öncü tasarımcı”larımız ve önemli figürlerimiz oldu. Bugün zamana direnen muhteşem villalarına, kiliselerine, kitaplarına bakarak Palladio’nun bir “yıldız” olduğunu söyleyebilirsiniz. Fakat medya bu durumu yarattı; zira “şöhretler” kültüründe yaşıyoruz. Bu anlamda da, mimarların toplumda önemli figürler olarak addedilişinin iyi olduğunu düşünüyorum. Frank Gehry, örneğin, kimi müstesna mimari işler yaptı; fakat bazı binaları, diğerlerinden daha iyi. Bir Gehry binasının niçin müstesna olduğunu, diğerlerinin neden olmadığını söyleyebilmeliyiz. Kitle iletişim araçları, hepsini aynı olarak etiketliyor; ve sonrasında da toplum, bir ikona sahip olmak için bir Gehry binasına sahip olması gerektiğine inanıyor. Geçenlerde Sydney’de bir Gehry binası gördüm, ve muhteşem bir bina değildi. Fakat Avustralyalılar, bir Gehryleri olduğu için son derece mutluydular; zira yalnızca “Gehry” isminden dolayı, derhal bir kent simgesine dönüşmüştü. Belki de bu iyi bir şeydir, bilmiyorum. Fakat mimarlıkta her zaman tasarım liderleri olmuştur, ve her zaman olmalıdır da.

Gelecek Venedik Mimarlık Bienali’ndeki ABD Pavyonunuz’dan biraz bahsedelim.  “The Architectural Imagination” projesi ile pavyonun iki eş küratöründen birisisiniz.

Eş küratörüm Mimar Monica Ponce de Leon’un, dekanı olduğu Michigan Üniversitesi Taubman Mimarlık ve Şehir Planlama Okulu, Detroit’ten yaklaşık kırk mil uzaklıkta. Pavyonun yetkililerine karar veren merci olan ABD Dışişleri Bakanlığı’na bir başvuru yaptık ve Detroit üzerine bir proje önerisi sunduk. Kazandığımız zaman, ilgiyi dışa vuracak bir ulusal çağrının sonucunda on iki Amerikalı mimar seçtik ve sonrasında, onlardan şehir üzerine yeni spekülatif projeler üretmelerini istedik. Sergi yalnızca son tasarımları değil, aynı zamanda önerileri şekillendiren süreçlerin kimilerini de sunacak. Detroit bugün yaşadığı dramatik nüfus kaybından ötürü oldukça boş bir şehir; fakat aynı zamanda olağandışı bir icatlar tarihine sahip bir yer -otomobil endüstrisinden mimari beton kullanımına, ya da tekno gibi müzikal icatlara varıncaya dek. Aynı zamanda şu an, bir yirmi birinci yüzyıl şehri olmanın karşılığının hayal edilmesine ihtiyacı olan bir post-endüstriyel şehir. Detroit,  uzanıp giden boş alanlarını değerlendirmek için plancılarla ve peyzaj mimarları ile birlikte çalışıyor. The Architectural Imagination ise, post-endüstriyel şehirler üzerine projeler hayal etmek için masaya mimarları getiriyor; ve yalnızca Detroit için değil, öğrenebilecek tüm şehirler için.

“Architectural Imagination” (Mimari Tahayyül) ismi, aynı zamanda oldukça naif, hatta neredeyse romantik tınlıyor. Bugün mimari tahayyül eksikliğinden muzdarip olduğumuzu düşünüyor musunuz?

Bir miktar romantik olduğunu söyleyebilirsiniz; eğer artık, mimarların değişim yaratma gücüne sahip olmadığını düşünüyorsanız. Biz onlardan, belirli alanlar için biçimler ve mekânlar yaratmalarını istiyoruz. Bu bir fantezi projesi değil; birisinin tahayyülünü, tanıdık olmayabilecek bir şeyi canlandırması için kullanmaya dair bir meydan okuyuş -bilinmeyeni görselleştirmek gibi; mimarlık ve şehir üzerine yeni düşünceleri harekete geçirmek üzere. Mimarlar daima, tahayyülleri ile çalışırlar. Buna tarihten muhteşem bir örnek, Piranesi’nin Campo Marzio projesi. Piranesi, antik Roma’nın arkeolojik izleri ile hayali yapıları birleştirerek, “yeni” bir Roma planı hayal etmişti. Bu projeyi bugün çalışmak, hâlen, binaların ilişkilerinin nasıl iç ve dış şehir mekânları yarattığını yeniden düşünmeye, ya da yeniden hayal etmeye zorluyor.

Pavyonunuz ile birlikte Alejandro Aravena’nın küratörlüğünde gelecek yıl gerçekleşecek Venedik Mimarlık Bienali, kavramsal çerçevesinde yeni mimarlık biçimlerine, yeni arayışlara, yeni yollara bir “hareket odası” niteliğinin altını çiziyor. Çağdaş mimarlık sahnesinden beğendiğiniz kimlerin ya da neyin ismini anabilirsiniz?

Belirli bir mimarın işlerini takip etmiyorum, bu yüzden de özellikle beğendiğim insanların isimlerini anamam. Fakat, Amerika sahnesi özelinde söyleyebilirim ki; bienal için seçtiğim insanlar, şu anda gerçekten ilgilendiğim isimler Greg Lynn, Stan Allen, Michael Meredith and Hilary Sample, Marshall Brown ve diğerleri. Fakat herhangi bir insanı, ya da onun işini takip etmiyorum. Daha ziyade, mimarlıktaki hareketleri ve yön değiştirmeleri analitik ve eleştirel bir yolla gözlemlemekle ilgileniyorum; Log’da yaptığımız gibi. Mimari projelerdense, onların ardındaki düşünce ilgimi çekiyor. 

“Reporting from the Front/Cepheden Bildirmek” teması ile bienal, tüm cephelerdeki savaşları küresel bir sahneye taşımayı gözetiyor. Alejandro Aravena’nın düellosu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce “cepheden bildirebilecek” mi?

Aravena ile henüz konuşmadım, yegâne bilgim, bienalin internet sitesinde okuduklarımdan ibaret. Monica ve ben, Aravena’nın küratörlüğünün duyurulmasından önce projeye başladık. Bienalin “bildirmek” fikrine iyi uyacağımızı düşünüyorum; Detroit için tasarlanan yeni işler göstereceğiz ve bu şehir, düşünceli bir özene oldukça ihtiyaç duyan ve tasarımın müdahalesinden yararlanabilecek bir şehir. Aravena’nın bienalinde, enformel mimariye dair oldukça fazla alan bulunacağını sanıyorum; bu iyi bir şey olsa da, bizim yaptığımız değil. Biz formel mimari projelerin, sosyoekonomik dönüşüm için önemli bir katalizör olduğunu göstermeyi umuyoruz ve bunu, disiplinin bünyesinden fikirler ve kavramlar aracılığıyla gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bence bu, Aravena’nın yaptığına çok iyi bir ekleme olabilir.

Belki de son olarak, devam eden fotoğraf yarışmanızdan söz edebiliriz.

Bienal sergisinin bir parçası olarak, yirmi Detroit kartpostalı sunmayı düşünüyoruz. Detroit’te bulunmuş ve şehrin, ya da şehirdeki bir şeyin fotoğrafını çekmiş olan herkes yarışmaya katılabilir ve 31 Aralık’a kadar thearchitecturalimagination.org adresinden başvuru yapabilir. Fotoğrafçı Camillo José Vergara ve ben, başvurulardan yirmisini seçerek, fotoğrafları kartpostallar olarak sergiye dâhil edeceğiz. Kartpostallar, Venedik’teki izleyiciye hem göstereceğimiz spekülatif projelere dair bir bağlam oluşturacak, hem de Detroit’e dair bilgi verecek.  Bu aynı zamanda, sergiyi daha umumi kılmanın bir yolu; yalnız izleyici anlamında değil, aynı zamanda katılımcı anlamında.

XOXO The Mag izniyle yayınlanmıştır.

XOXO The Mag Sonbahar/Kış 2014-2015

#CynthiaDavidson #mimarlık #röportaj


Sayfanın Başına Dön