ÖYKÜLERİN GÖÇEBE PAVYONU
ÖYKÜLERİN GÖÇEBE PAVYONU

ÖYKÜLERİN GÖÇEBE PAVYONU

TASARIM   17.11.2020

5.İstanbul Tasarım Bienali sergileri 15 Kasım tarihinde sona erdi. ‘Empatiye Dönüş; birden fazlası için tasarım’ başlıklı bienalin ilgi gören programlarından biri de ‘Yeni Yurttaşlık Ritüelleri’idi. Program, ‘belirli toplulukların ev sahipliğinde farklı yerlerde gerçekleşen yeni türden karşılaşmaların provasının yapıldığı müdahaleler.’ olarak tanımlanıyordu.

Büyükada Şarkı Hatları’ ‘Yeni Yurttaşlık Ritüelleri’ programı kapsamındaki projelerden biri. Proje, ‘hem bir tasarım projesi hem de bir yolculuk. Bitkilere, toprağa, böceklere ve kuşlara ev sahipliği yapan bu yüzer bahçe, Adalar boyunca ilerledikten sonra anakaraya yöneliyor ve yolculuk sırasında bahçe insanlara ve hayvanlara, etkinliklere ve sohbetlere ev sahipliği yaparak takımadalara özgü yaşamın ve öykülerin yerleştiği bir göçebe pavyona dönüşüyor’

Bienalin çeşitli proje ve içerik paylaşımlarının dijital ve çevrimiçi formatlar üzerinden Nisan 2021’e kadar devam etmesi hedeflenirken, 'Büyükada Şarkı Hatları'nın da bu kapsamda Nisan 2021'de ziyarete açılması planlanıyor. Studio Ossidiana’nın -Alessandra Covini ile birlikte- kurucularından biri olan Giovanni Bellotti, proje üzerinden ‘birden fazlası’yla bağ kurmaya yönelik çabanın ne anlama geldiğine dair sorularımızı yanıtladı.

Empati, bienalde yer alan kapsamı ve bugünkü gündemde taşıdığı anlam üzerinden bir tasarımcı için ne anlama geliyor?

Alessandra’yla birlikte aldığımız eğitim dünyaya sayısal değerler veriyor, onu sayılarla ölçmeyi deniyor, tasarımı problem çözen bir disiplin olarak görüyordu. Dünyayı böyle okumanın önemini (ve gücünü) anlamakla birlikte nicel bir düşünme ve tasarlama boyutunun yanına tasarımı giderek diğer canlılara, nesnelere, hikâyelere ve malzemelere duyulan şefkate dayalı ilişkilerin düzenlenmesi olarak görmeye izin veren “duygusal” bir boyut da eklememiz gerektiğine inanıyoruz. Empati bize “insanlar” olarak bir şey söylemenin yanı sıra her birimize birey olarak da değer verdiği, şefkati ve samimiyeti bir kaçış değil yakınlık biçimi olarak nitelendirdiği için önemli bir sözcük.

İnsandan fazlasıyla bağ kurmaya yönelik bir kültür geliştirme çabası nerede başlar?

Biz bunun hiç sona erdiğini düşünmüyoruz. Diğer türlerle kurduğumuz bağlar kadar varız, o türler de hayatımızda her zaman var olacaklar. İnsanların yalnızca bunun için icat ettiği mekânlar ve nesnelerin çeşitliliği bizi büyülüyor: Her biri hayvanlarla birlikte yaşamak, onları ehlileştirmek, evcilleştirmek ya da dönüştürmek, onlara yaklaşmak için tasarlanmış bahçeler, kafesler, tasmalar, yem kapları, çitler… Aracılık işlevi gören tüm bu nesnelerin bize kendimizle, şiddet ve şefkat kapasitemizle ilgili söyleyecek bir sözü var, ama her şeyden önce diğer türlerle kurduğumuz ilişkilerin unutulduğunda ya da gizlendiğinde daha da şiddetlendiğini söylüyor.

Dijital teknolojilerin gelişimi, değişen alışkanlıklar ve pandemi etkisinde oluşan yeni normlar sergileme formatlarını da etkiliyor, bu anlamda dijitalin etkili olduğu yeni formatlar gelişiyor. Diğer yandan kamusal alandaki etkileşim de kuvvetli bir mecra olarak değerini koruyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Mart ve Nisan’da karantinanın ilk haftalarındayken bir ders veriyorduk, bir anda çevrimiçi bir stüdyoya dönüşmek zorunda kaldı. O sırada “dijital” bir stüdyo ­yapmamaya, daha ziyade öğrencileri çevrimiçi bir formatın aracılık edeceği şekilde projeleri üzerine çalışmaları konusunda yönlendirmeye karar verdik. Malzemelerle çalışmaya, bir şeylere dokunmaya, maddeleri projelere dönüştürmeye her zamankinden fazla ihtiyaç duyuyorduk, hâlâ da böyle düşünüyoruz. Öğrencilerimiz modellerle çalıştı, hâlâ da böyle çalışıyorlar, bunun için de kendi “stüdyoları” ya da “atölyelerini” tasarlamaları gerekiyordu. Ayrıca dünyanın herhangi bir yerinden bir konuk çağırıp çalışmalarını sınıfla paylaşmalarını isteyebileceğimizi fark ettik, bu da stüdyomuzu Rotterdam “balonunun” ötesine açtı. Karantina sürecinin ardından çevrimiçi formatların keşfedilmesinin, “dijitalin” artık fiziksel dünyanın bir katmanı olduğunu oldukça net biçimde ortaya koyduğunu, aynı zamanda da yeninin heyecanına gem vurduğunu düşünüyoruz. Eğer tarayıcıda açık herhangi bir sekmeden farkı kalmazsa sergiyi “ziyaret etmenin” aura’sı bir nebze kayboluyor. Buna rağmen farklı formatlara dair deneylerin ve araştırmaların geliştiğini, her defasında daha da incelikli ve heyecanlı hâle geldiğini, dolayısıyla gerçekten de yeni bir şeylerin başlamakta olduğunu hissediyoruz.

Röportaj: Bahar Turkay

#5. İstanbul Tasarım Bienali #Empatiye Dönüş #Studio Ossidiana #Giovanni Bellotti #Büyükada Şarkı Hatları #Yeni Yurttaşlık Ritüelleri


Sayfanın Başına Dön